Selahaddin Çakırgil

Selahaddin Çakırgil

Sosyal gelişme çarkı, doğru yönde dönmeye başladığında..

Sosyal gelişme çarkı, doğru yönde dönmeye başladığında..

Tartışma uslûbundaki polemikçiliği ve zorlandığında hemen resmî ideoloji zırhına bürünüşü ve generallerle içli-dışlı gözükmekten meded umuşundaki tuhaflıklarını bilmeme rağmen, Ankara Ticaret Odası (ATO) başkanı Sinan Aygün’ün, gözaltına alınışı sırasında bir ‘show’ yapıp, ‘Ben, Atatürk’ü ve Cumhuriyeti sevdiğim için alınıyorum.’ diyecek kadar cıvık bir laf edeceğini tasavvur edememiştim.. Ve hele, TOBB Başkanı Rif’at Hisarcıklıoğlu’nun, bu gözaltıları‚ ‘darbe zamanlarının uygulamaları’na benzetmesi ve Sinan Aygün’ün o cıvıklığına meslekî dayanışma adına sahib çıkmasına daha bir şaşırdım..
Beklenmedik tavırlar sergileyenler her cenahtan çıkabiliyor.. Ve bazıları tehlikeyi göğüslüyor.
Alınız size ilginç bir olumlu örnek..
Amerika’da California üni. San Diego kampüsünde, Antropoloji Böl. öğretim üyesi olan Esra özyürek, kendisini cumhuriyetçi olarak tanımlayan bir akademisyen.. ‘Modernlik Nostaljisi; Kemalizm, Laiklik ve Gündelik Hayatta Siyaset’ adıyla yayınlanan kitabı ilginç..
Kendisinin ailesi de dahil, yetiştiği çevrenin, ‘kemalist’ olduğunu ve onların ‘1930’lar nostaljisiyle yaşadığı’nı ve bu kesimin M. Kemal’i bir ticarî meta haline getirip minyatürleştirdiğini’ söyleyen ve ‘Atatürk’ün mütecessis bakışları altında büyümüş olmama karşın, birkaç yıllık ayrılığın ardından ülkeye döndüğümde Atatürk imgelerinin her yerde oluşu karşısında şaşkına dönmüştüm. Beni asıl şaşırtan bunların tuhaf yerlerde ve yeni pozlarda karşımıza çıkmasıydı. (…) Kemalist müteşebbis ve tüketiciler Cumhuriyet’in kurucusunu kişisel yaşamlarına ve girişimlerine yaratıcı tarzlarda uyarlamışlardı. Restoran ve barlar için içki masasında Atatürk, kafeler için, çeşitli pozlarıyla kahve içen Atatürk, gece kulüpleri için dans eden Atatürk, veterinerler için kedi köpeklerle beraber Atatürk resmi vardı.’ diyen Esra özyürek’in asıl özelliği ise, CHP’nin sivri isimlerinden Mustafa özyürek’in kızı olması.. Suçlar, cezalar veya değerler şahsîdir.. Ama, anne-babadan intikal edenler çocuk tarafından sahibleniliyorsa, o ayrı.. O bu konuda net: ‘Her kuşak, içinde yaşadığı zaman tarafından şekilleniyor. Anne-babamın yaşında olsaydım, onlar gibi bakacaktım.’
Amerika’daki doktora çalışmasını takiben, İstanbul’a dönüşünde kendisini karşılamaya gelen anne-babasının kendisine, ‘Türkiye’yi çok değişmiş bulacaksın.’ dediklerini ve ardından örnek olarak yol boyu araba kullanan başörtülü bayanlar ve camileri gösterdiklerini, Refah Partisi iktidarından duyduğu rahatsızlığı aktardıklarını anlatıyor.. (Demek ki 1996-97’ler..)
Eve geldiğinde ise, Esra özyürek’in dikkatini evin her köşesinde, aksesuar ve giysilerde yoğunlaşan Atatürk resimleri çekiyor: ‘Atatürk sanki her yerdeydi. Sehpanın üstünde, kitap raflarında duran Atatürk resimleri gözüme çarptı. Keza Atatürk resimli fincanlar ve anahtarlıklar vardı. Giydikleri dört paltoya altı ayrı rozet iliştirmişlerdi. (…) Artık ilgimi çeken şey başörtülü sürücüler değil, her yerde insanın karşısına çıkan Atatürk ve aşina olduğum evlerdeki 1930’lar nostaljisiydi.’
Esra özyürek kitabını yazmadan önce, aile çevresi, akrabalar ve Cumhuriyet döneminin ilk kuşağı öğretmenlerle konuşmuş, anne ve babasıyla da zaman zaman tartışmış. En çok da, Merve Kavakçı konusunda..
özyürek, başörtülü olduğu için milletvekilliği kabul edilmeyen ve Türk vatandaşlığından da çıkarılan Merve Kavakçı’ya destek veren bir yazı yazmış, ‘Birikim’ dergisinde.. (…) Ailesi, bu yazıdan haberdar olunca, kızlarını ‘pay’lamışlar.. Hattâ babası, yarı şaka/yarı ciddî, kızına, Refah Partisi’nin fahri avukatı olabileceğini bile söylemiş..
Esra özyürek, Yasemin çongar’a verdiği ve 11 Nisan 2008’de Milliyet’te yayınlanan mülâkatında, ‘Yapmaya çalıştığım’ diyor, ‘içinden bildiğim Türkiye’ye, dışından bakmak.’
özyürek’in ikinci bir kitabı daha var: ‘Türkiye’de Toplumsal Hafıza Politikaları’.
çongar’ın ‘Neden ‘nostaljik kemalizm?’ sualine söyle karşılık veriyordu: ‘…Kemalizmin öldüğünü düşünmüyorum. (…) bazen beklediğimiz, bazen hiç beklemediğimiz yerlerde karşımıza çıkıyor. Onu geçmişten bugüne davet ediyorlar. Bir şeye nostalji duymak, onu bugüne tekrar davet ederken, bir yandan da geçmişte kaldığını kabul etmektir.. Yoksa, geçmişte kaldığını hiç düşünmediğimiz bir şeye nostalji duymuyoruz.’

*‘LAİK/KEMALİZM’ ZORLAMASI NASIL GöZARDI EDİLEBİLİR?
‘Türkiye’de kemalizmin dışında duran güçlü bir politik sistem yok. (…) Belki daha çok küçük hareketler oldu kemalizmin dışından konuşan, ama büyük hareketler hep kemalizme dönüyorlar şimdilik..’ diyen özyürek, bunun zorla kabul ettirilen anayasa ve kanunlarla olduğunu görmezlikten geliyor.. özyürek’in bu konuya da dikkat etmesi gerekirdi..
Ve, ‘Millî söylemde dinin yeri ne?’ sualine ise o, ‘Türkiye’deki tartışmaların çoğunun merkezinde aslında Hıristiyanlığın durduğunu düşünüyorum. (…) Millî grupla dinî grup çok geçişken. (…) Zaten din değiştiren insanlara, Türkiye’de hemen herkes, ‘Sen artık Türk değilsin...’ diyor’ cevabını veriyor.
‘Bunun izdüşümünü Avrupa’da da gördünüz mü?’ sualine özyürek’in cevabı ise, ‘Eskiden Avrupa’da kimse Müslümanlardan söz etmiyordu; ‘Türkler’ diyordu, ‘Arablar’ diyordu. Şimdi artık “Müslüman” diye bir grup var. (…)’ şeklinde oluyor..
Türkiye hatırlamıyor mu, unutamıyor mu?’ sorusuna cevabı da ilginç, özyürek’in: ‘Modern Almanya’nın kimliği yahudi soykırımının hatırlanması üzerine kurulu. Bu yüzleşme çok iyi. Ama bir yandan da Almanya, hâlâ 1930’larda kalmış, bugüne gelemiyor. Türkiye ise hiç yüzleşmediği için bugüne gelebiliyor. Ama bazı şeyler, tekrar onu çok güçlü bir şekilde geriye götürüyor. üstü silinen çok büyük bir travma, tekrar çok güçlü şekillerde ortaya çıkıyor. (…)’
E. özyürek, bana 13 sene öncelerde yurt dışında Prof. Nilüfer Göle’yle karşılaşımı hatırlattı.. Ona, (1960’larda İsmet İnönü’nün en yakınlarından ünlü CHP’li) ‘Turgut Göle ile bir bağının olup olmadığını’ sormuştum da, ‘Babam.. Tanıyor musunuz?’ demişti.. Tanıyordum da, Nilüfer Göle’nin düşünce dünyasının onunla bağdaşmaması gerektiğini düşündüğümü söylediğimde, ‘Evet, anlaşamıyoruz.. O hâlâ, 1930-40’ların dünyasında yaşıyor..’ demişti..
Bizim neslimiz, son 100 yıldır, ana-babalarından aldıkları değerleri reddeden bir inkar fırtınası içinde geçmişti.. Şimdi, rüzgar tersine esiyor.. özyürek, ‘Bugün Türkiye’de benim gibi gayet kemalist ailelerde büyümüş, (…) türk oldukları ve dindar olmadıkları halde kemalizme mesafeli duran pek çok kişi var.’ diyerek, özetliyor bu durumu..
Hürriyet’ten A. Hakan, ‘İslâmcı’ kesimlere, ‘neden sizin muhafazakar aile ortamlarınızdan da böyle bireyler yetişmiyor?’ diye soruyordu, 30 Haz. yazısında.. Birisi yorum yazmıştı, ona ‘Siz varsınız ya..’ diye.. Sadece A. Hakan mı?. Nice nesillerimiz, ailelerinden aldıkları değerleri, sırf kemalist/laik rüzgarlara kapılarak reddetmemiş miydi?
Şimdi, sosyal gelişme çarkı, başka türlü dönüyor, ‘taife-i laicus’ çok kaygılansa da..


Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Selahaddin Çakırgil Arşivi