Mehmet Şeker

Mehmet Şeker

Orhan Boran'dan fıkralar dinlediniz

Orhan Boran'dan fıkralar dinlediniz

Gönül dağı yağmur yağmur boran olunca... Aramızdan ayrılan Orhan Boran olunca... Üzülüyoruz hem de nasıl!

Onunla birlikte hatıralarımızı da kaybetmiş oluyoruz.

Gençliğimizden, çocukluğumuzdan ne kadar uzaklaştığımızın bariz şekilde farkına varıyoruz.

"Ayak üstü gırgır" dediği gösterinin bizdeki ilk örneğiydi.

Bugün çoğumuzun 'standup' yazıp 'sitendap' olarak bildiği işe o altmış yıl önce daha şık bir isim bulmuştu.

Radyoda Yuki'yi dinlemenin keyfini bugünkü çocuklara ve genç kuşaklara nasıl anlatabiliriz.

"Bugünün gençliği Yuki'yi tanımaz. Nereden tanıyacak ki? Yayından kalkalı otuz yılı geçti. Oysa biz Orhan Boran ve Yuki ile büyümüştük" diye yazdı Can Ataklı.

*

Prof. Namık Açıkgöz, gençlerin 27 Mayıs, 12 Eylül değil, 28 Şubat'ı dahi bilmediklerini söylüyor ve anlatılanları dinlerken "gözlerini fal taşı gibi açtıklarını" belirtiyor.

On beş yıl öncesini bilmeyene, otuz kırk yıl öncesini hatta daha fazlasını anlatmak da garip iş doğrusu.

Binlerce yıl öncesinden kalma kil tabletler üzerindeki metinlerde de gençlerden şikâyet edildiğini görmek, bu yüzden hayret verici sayılmaz.

Çünkü her kuşak kendi dönemini yaşar.

Bazıları da her şeyin kendi hayatı içinde olup bittiğini ve bundan ibaret olduğunu zanneder.

*

Orhan Boran'ın radyo programı Yuki, çok tutulmuştu.

Çizgi roman halinde de yayınlandı.

"Yuki tavşan mıydı, sincap mıydı" diye soranlara da hatırlatalım; "Brezilya ormanlarında yaşayan, nesli tükenmiş bir aileden, tavşan kulaklı, sincap kuyruklu, kazma dişli..."

*

Bir de Orhan Boran'ın hayali kahramanı olan kayın biraderi vardı.

Kaba, beceriksiz ve saf biri.

Bir gün kayın biraderine kız istemeye gidecekler.

Çoraplarını değiştirmesini söylüyor Orhan Boran aile büyüğü olarak.

Kirli ve kokan çoraplarla gidilmez diye uyarıyor.

Gittiklerinde yine dayanılmaz bir koku.

Soruyor: "Ne oldu, unuttun mu, değiştirmedin mi?"

Genç adam eniştesinin sözünü dinlemiş, temiz çorap giymiş...

Fakat eski çoraplarını atmaya kıyamadığı için ceketinin cebine koymuş.

*

Heyecanını yenmek için elinde devamlı bir beyaz mendil bulunurdu Orhan Boran'ın.

On dakika içinde güzel üslubuyla, beyefendi tavrıyla fıkralarını uç uca ekler, sahneyi terk ederdi.

Bir gün lokantada bir müşteri çorba istemiş.

Garson baş parmağı çorbanın içine sokmuş halde gelince, geri göndermiş ve başka bir çorba getirmesini söylemiş.

Yine aynı şekilde gelmiş garson.

Anlamış ki kaç defa gönderse durum değişmeyecek.

"Kardeşim" demiş, "parmağını çorbaya sokuyorsun."

Hiç itiraz veya hayret belirtisi yok garsonda.

"Biliyorum efendim" demiş, "parmağım dolama oldu da, doktor sıcak tavsiye etti. O yüzden..."

Tepesi atan müşteri, gayet sert bir tepki vermiş:

"Parmağını çorbaya sokacağına bir tarafına soksaydın bari!"

Garson gayet pişkin: "Onu içeride yapıyorum efendim."

*

Devamlı müşterilerden biri meyhanede ölmüş. Arkadaşları evine haber vermeye gitmişler. Karısı karşısındakileri görünce, "Bizim herif yine meyhanedeydi değil mi?" diye sormuş, "Evet" demişler.

"Yine çok içti değil mi?"

"Evet, çok içti."

"Hay boynu devrilsin bu herifin, zıkkımın kökünü içsin de gebersin inşallah!"

"Öyle oldu... Biz de haber vermeye geldik."

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Mehmet Şeker Arşivi