Kahramanmaraş Şiir Festivalinin ardından
Uçağımız Sütçü İmamı ve onun ruh köküne uygun adamlar yetiştiren Maraşın havaalanına inmek üzere. Çok heyecanlıyım, zira Doğuda ziyaret etmeyi en çok istediğim ve erteleye erteleye ağır cezalık bir suç işlediğim bir kutlu beldeye ayak basmak üzereyiz.
Uçağımız bu kahramanlar şehrine inerken gözlerimiz ilk mesajı alıyor. Bu belde görünen o ki bir cami zengini. Bir tarassut kulesinden gözler gibi gözlerimiz camilerin adeta ellerini göğe açarak duaya durmuş minarelerine şahitlik ediyor. Alanda bizi belediyenin yetkilileri karşılıyor. İlk sıcak temas, ilk muhabbet. Sonradan Maraştan ayrılırken de aynı duyguyu dostlarımızla paylaşacağız; burada her insanda bir Sütçü İmam yaşıyor. Oradan ev sahibimizin bize gösterdiği misafir odasına geçiyoruz. Hep dünyada ikinci bir örneğinin olmadığını söylerler.
Neyin mi, misafir odasının Anadoluyu karış karış gezin, en mütevazı evlerde bile misafir odası diye bir oda vardır ve gelecek olan konuğu ağırlamak üzere hazır bekletilir. Gelene de aç mısınız, tok musunuz diye sorulmadan hemen bir sofra serilir. Evin en nadide denilebilecek yiyecekleri de yine o misafir için saklanmıştır ve o gün yiyiciye çıkarırlar. Efendim otelimize yerleştikten ve soluklandıktan sonra Maraşın Şehremini (Belediye Başkanı) Mustafa Poyraz beyle tanışıyoruz. Belediye de ilk yemek. Kapıdan girerken orada Kahramanmaraş Belediyesi tabelasını görmesem 7 yıldızlı bir otelin lokantasına girdiğimizi zannedeceğim. Orada ev sahibinin hazırlattığı Maraşa özel yemekleri anmadan geçmek o aşevinin birbirinden değerli ahçılarına ve ekibine haksızlık olur. Ve tabii bu dev tesisin kontrolünü yapan gıda mühendisi Nagihan Karaman hanımefendiye. İleriki günlerde merak ettiğim bu dev tesisin, yerin dört kat altındaki imalathanesini gezecek ve doğrusu çok şaşıracağım. Adeta ABD NASA Uzay Üssü gibi, tüm hijyenik kuralların eksiksiz uygulandığı bir yemek üretim merkezini Maraşta görüyor olmak bizi ziyadesi ile mutlu ediyor. Dileriz ki Maraştaki tüm lokantalar ve fırınlar da bu kontrollerden geçiyor olsunlar. Yemekler yenildikten sonra Başkanın odasında tanışma çayını yudumluyoruz.
Mustafa Poyrazın bende bıraktığı ilk intiba son derece mütevazı oluşu. Çatkapı herkesin ulaşabildiği bir başkan. Nitekim geleceğimiz son gün Muhsin Yazıcıoğlu Parkında bir masa başında sohbet ederken bir bayanın kendisine attığı e-maili okuyor. Bayan ezcümle Başkanım, bana her ay düzenli yapılan yardım kesildi, büyük oğlum askere gidiyor, küçük oğlumla kalacağız, yardıma ihtiyacım var. Sen bu evin babasısın diye bir mesaj göndermiş. Başkan da hüzünleniyor okurken ve görevli elemanını çağırıp bu bayana gidilip-gidilmediğini soruyor. Zekeriyadan olma, Haticeden doğma. Baba marangoz. Biz de sıkıntılı günler yaşadık vaktiyle diyor başkan. Fakirin, yoksulun, garibanın halinden anlayan bir başkan. Sonra Maraşa geliş sebebimiz olan Şiir Festivali başlıyor. Şehir şairlerin şiirleri ile yankılanıyor. Belediye, Dulkadiroğulları döneminden kalma Dedeoğlu Konağını restore ettirmiş. Onun da Şair ve Yazarlar Evi olarak açılışı yapılıyor. Bu yıl festivalin ana teması Necip Fazıl Kısakürek. Üstadın adına bir de sempozyum yapılıyor. Salon hınca hınç dolu. Bu şehir kültür ve sanat adına bereketli toprakların sahibi. Üstad Maraşlı, Kısakürek oğullarından. Ardından birden bu toprakların emzirdiği, beslediği, büyüttüğü bazı isimleri anıyoruz. Rasim Özdenören, Erdem Beyazıt, Ahmet Taşgetiren, Cahit Zarifoğlu, Nuri Pakdil, Bahattin Karakoç, Abdurrahim Karakoç, Şevket Yücel, Hayati Vasfi Taşyürek, Aşık Yener, Mahzuni Şerif, İbrahim Zarifoğlu.
Maraşlılar ortaokulu şehirlerinde bitiren Sezai Karakoçu da Maraşlı sayıyorlar ve önümüzdeki yılın ana temasını ona hasretmişler.
Fikir adamını ve şairi besleyen ana damar zulme isyan duygusudur, haksızlığa karşı duruş sergilemektir. Bu kutlu şehirde de bu damar önceleri Sütçü İmam tarafından temsil edilmiş ve ardından bu bayrağı aynı ruh ve heyecanla taşıyanlar çıkmıştır. Temennim bu şehirde bir Sütçü İmamı Araştırma Merkezinin kurulması, Kurtuluş Savaşını başlatan ve Fransızları işgal ettikleri Maraştan sille-tokat atan halk hareketinin psikolojik ve sosyolojik analizlerinin de tüm Anadoluya ders olacak şekilde sunulmasıdır. Heyecanla çatkapı şairler-öğrenci buluşması kapsamında Sütçü İmam Lisesi öğrencileri ile buluşuyoruz. Her biri geleceğin birer Sütçü İmamı. Sonra Şairler Parkının açılışı yapılıyor. Tabii bu arada değişik park ve salonlarda İstanbuldan gelen şairler şiirlerini okuyorlar.
Şairler doğrusu çok kırılgan, hassas, naif bir yapıya sahipler. Maraş Kalesini geziyoruz, Hani bizim çayımız? diye başlıyor şairler. Ev sahibi, Efendim burada çay servisi yok, ama size Maraş dondurması getirtelim diyor. Hemen telefonla Madodan istek yapılıyor kurye ile dondurmalar geliyor. Hani neredeyse olmadık yerde pamuk şeker isteyecekler. Ev sahibi adına yetkililer de her isteği yerine getirmeye sonsuz gayret gösteriyor. Misafirler de naz makamında bu isteklerini yapıyorlar. Ama her şeye rağmen şair olmak da zor zanaat, onların nazını çeken ev sahibi olmak da. Mesela ilk gece ekranda şairlerin tanıtım filmi oynarken herkes tek tek alkışlıyor. Bir ara yorulmuş olsalar gerek o sırada ekranda görünen şair alkışlanmıyor, yani tamamen tesadüf. Az sonra şiiri okumak üzere sahneye çağrılan şairimiz hüzünlü bir sesle, Size kırgınım, benim olduğum karede alkışlamadınız deyiveriyor. Kendi kendime, Demek şair yüreği yufka oluyor diyorum.
Maraşta son gecemiz. Rüyamda Başbakan Recep Tayyip Erdoğanı görüyorum. Bana, Fatih, yakında tıpkı Çanakkaleye olduğu gibi Anadolunun dört bir yanından seferler düzenletip, Kurtuluş Savaşının fitilini ateşleyen ve üstün silahları olanlara karşı iman gücünü kullanarak zafere ulaşan Sütçü İmamların mücadelesini tüm Anadoluya yeniden örnek olarak sunacağız. Sütçü İmamlar en büyük zenginliğimizdir deyiveriyor. Ve sabah ezanı ile uyanıyorum. Yağız çehreli Sütçü İmamlar camileri dolduruyor. Biliyorum ki silahlarının gücüne güvenen Fransızlara karşı verdiğimiz mücadele 1000 yıl sürecek ve hep kazanan biz olacağız. Çünkü inanıyoruz ve en üstünüz.
Artık ayrılık vaktine yaklaşıyoruz. Burada bizi kendi evimizde gibi ağırlayan şehremini Mustafa Poyraz, yardımcıları Cevdet Kabakçı, Hasan Kara, Mustafa Uzunlar ve etrafımızda adeta pervane olan tüm şube müdürlerini ayrıca 24 saatini bize hasreden gölge hizmetkârımız, Kültür, Sosyal İşler Müdürlüğü uzman sanat tarihçisi Eshabil Yıldız beyi de unutmayacağız ve Maraş Şiir Festivaline son noktayı koyup yine geldiğimiz yoldan İstanbula doğru gitmek üzere havalanıyor uçağımız.
Maraşa gökyüzünden son defa bakıyorum. Bir şeylerin eksik olduğunu fark ediyorum. Sonunda anlıyorum ki yüreğimin yarısını burada bıraktım. Sana tekrar geleceğim kutlu şehir. Zira Sütçü İmamın yaktığı isyan ateşine hepimizin ihtiyacı var.