Mustafa Erdoğan

Mustafa Erdoğan

Ergenekon'da esas usulü unutturmasın!

Ergenekon'da esas usulü unutturmasın!

‘Kötüler’i alt etme şehvetinin çoğumuzun adalet ve hakkaniyet duygusunu tutsak aldığı bu günlerde şu yalın gerçeği söylemek zorundayım: ‘Ergenekon’cuların yapmaya çalıştıkları iddia olunan şey ne kadar vahimse, bu soruşturmanın yürütülüşündeki hoyratlık görüntüsü de o kadar vahimdir!

Bunu söylerken, elbette, Ergenekon ‘komitası’nın iddia edilen- amacının dehşet verici olduğunu ne görmezlikten geliyor ne de küçümsüyorum. Hür-demokratik düzene ve toplumsal barışa kast eden bir darbecilikten daha büyük bir siyasi kötülük olabilir mi? Bütün bir toplumu bağnaz ulusalcıların ‘kapatma’sı haline getirecek bir komploya hangi sağduyu sahibi insan kayıtsız kalabilir ki?...

Buna elbette seyirci kalınamaz. Ama eğer hürriyet ve barışı sahiden önemsiyorsanız, bu değerlerin düşmanlarıyla kötülükte yarışarak iyiliğe hizmet edemezsiniz. Meşru amacınızı meşru yollardan giderek gerçekleştirmelisiniz. Aksi halde, hem amacınıza zarar vermiş olursunuz, hem de sizin o ‘kötü’lerden bir farkınız kalmaz.

Esasen hürriyet de, başka bir çok toplumsal-siyasal ideal gibi- usulle kaimdir. Hürriyetin bekası büyük ölçüde usuli güvencelerle sağlanabilir. Hukuk devleti dediğimiz şey de aslında bu güvencelerden ibarettir.
Bu güvencelerin başında da ‘adil yargılama’ gelir. Adil yargılama açısından, davanın nasıl yürütüldüğü kadar, onu hazırlayan soruşturma aşamasının yürütülüş biçimi de önemlidir. Göz altına alma ve tutuklama, sorgulama ve savunma haklarına riayet konularındaki hoyratlıklar sadece şüphelileri ve sanıkları mağdur etmez, ma’şeri vicdanı da yaralar.

Şimdi Ergenekon soruşturması çerçevesinde olup-bitenlere bakalım: Yaklaşık bir yıldır göz altına almalar, baskınlar, sorgular yaşanıyor, ama toplum olarak gerçekte nelerin olup-bittiğine dair sağlıklı bilgilerden yoksunuz. Bu kadar zamandır ortada iddianame de yok. Şüpheli veya sanıkların haklarındaki isnatları bile doğru-dürüst bilmedikleri söyleniyor. Aylarca mahkemeye çıkarılmaksızın içerde tutulan insanlar var.

Neden insanlar sabaha karşı zorla evlerinden alınıyorlar? Bunların çoğu kim oldukları toplumca bilinen ve yeri-yurdu belli insanlar değil mi? öyleyse bunlara neden normal yollardan ifade veya sorgu için çağrı çıkarılmıyor da evlerine baskın yapılıyor?... Yoksa bizim blmediğimiz çok vahim ve acil durumlar mı sözkonusu? Meselá ‘akşamdan sabaha’ bir darbenin gerçekleşmesi tehlikesiyle mi karşı karşıyaydık veya bu insanlar yurt dışına kaçma hazırlığındaydılar falan mı?...

Hem sonra, adli bir soruşturma hakkında Başbakan’ın ve bir valinin açıklama yapması da ne demek oluyor?

Şimdi, diyelim ki, ‘ulusalcılar’ın ve medyadaki sempatizanlarının iddia ettikleri gibi, bütün bunların sonucunda ‘hiç bir şey’ -en azından, yaratılan izlenim kadar vahim bir şey- ortaya çıkmadı. Peki o zaman ne olacak?...

Ne olacağı belli. Bir kere, usuli güvenceler, dolayısıyla hukuk devleti fikri, zayıflamış olacak. İkincisi, darbeci-komitacı girişimlere meşruluk kazandırılmış olacak. Darbecilerin kendilerine olan güvenleri artacak, buna karşılık darbe karşıtı girişimlerin inandırıcılığı azalacak. üçüncüsü, AKP bu işten büyük bir yara almış olarak çıkacak.. Eğer o zamana kadar kapatılmamış olursa, bu sefer de hukukun suiistimali yoluyla muhalefeti sindirmeye çalışmakla -yani, baskıcılığa yönelmekle- suçlanacak.

Bugünden bunları düşünmeyenlerin, korkarım ki, yarın buna hiç fırsatları olmayacak.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Mustafa Erdoğan Arşivi

Alarm

31 Temmuz 2010 Cumartesi 09:16