Entellektüel Boyut
Arap Baharı, başladığında Suriye ile mes'ud bir Osmanlı sulhü dönemindeydik. Sosyalist Baas rejimine dayanan mezhepçi bir azınlık, bu ülkeyi 1970'lere girilmeden ele geçirmişti. Arkasında Deli Petro'dan bu yana Akdeniz'e inme hülyasındaki Rus ideali vardı. Bölücü teröre destek vererek bize çok çektirdi. İki binin başlarında Türkiye'de iktidar değişirken Suriye'de de değişiklik yaşandı. Artık Sovyetler yoktu. Bu sırada Türkiye, tarihinin en büyük barış atağına kalkmış, "komşularla sıfır problem" projesini ilân etmişti. Bunun neticesinde Suriye ile Türkiye âdeta birleşti. Vizeler kalkmış, hudutlar açılmıştı. Müştereken bakanlar kurulu toplantısı yapılıyor, iki ülke arasında sağlık, eğitim ve ticaret alabildiğine gelişiyordu. Bunlar olurken, Arap Baharı, Tunus, Mısır, Libya ve Yemen'de kasırgaya dönüştü.
Diktatörler devriliyordu. Zeynel Abidin bin Ali, Tunus'tan kaçmış, fakat diğerleri yerlerinde mücadele veriyorlardı. O sırada tabiî ki ajanlar, en planlı programlarını hayata geçiriyorlardı. Kim ne zaman, nerede, ne yapacak? Hangi ülkede ahali ayaklandırılıp sokağa dökülecek?
Kitle psikolojisi, hele aynı dili kullanan milletler arasında sür'atle yayılır. Sosyal medya devreye girmiş, Kahire'nin Tahrir Meydanı'nda hürriyet ve demokrasi meş'alesi tutuşturulmuştu. Aslına bakarsanız bu, İttihad-ü Terakki'nin hürriyet, müsavat, adalet diye kabullenip altı yılda devleti batırdığı Fransız İhtilaline ait hürriyet, eşitlik, özgürlük sloganının bir asır sonra çöle taşınmasıydı.
O meş'ale, rejisörler eliyle münasip görülen merkezlere koşturuldu. Saf dünya sandı ki bu bahar rüzgârı, Tunus'tan itibaren ese ese gelerek önüne çıkanı devirecek. Halbuki benim iyi diktatörüm ve senin kötü diktatörün vardı. Diğer taraftan Türkiye, müthiş bir ivme yakalamıştı. Kürt ihtilafıyla da durdurulamıyordu. Öyleyse ona ziyan verecek bir yol bulunmalıydı. Suriye halkı kışkırtıldı. Sünni Müslümanlar, yarım asra yakın bir zamandır Baascı rejimden inim inim inliyordu. Halk, günün gereği haklı isteklerini haykırınca Muhaberat derhal tavrını koydu. Esad ya dediklerini yapacak veya yok olacaktı. Öldürmeler başlamıştı. Bu arada Türk devlet adamları, Başbakan Erdoğan, dışişleri bakanı Davutoğlu, Cumhurbaşkanı Gül telkinse telkin, telefonsa telefon, ziyaretse ziyaret... ne lazımsa onu söyleyip dostça nasihatler verdilerse de Suriye derin devleti diretti. Türkiye ve Suriye, tekrar kötü günlere döndü. Evet, halk bizden ama rejimin esiri. Her gün hayatından olan ve kaçan insan sayısı belli değil. İçeride muhaberat, dışarıda Türkiye ve batı arasına sıkışan diktatör Esad, İran, Rusya Federasyonu ve kısmen Çin'e dayandı. İran, şia yoluyla Irak'ı parsellerken Suriye üzerinden de Basra ve İskenderun Körfezleri arasında köprü kurmakta. Ankara, azâmi dikkat etmeli. 2014'e bir yıl var. 1914'te bir Alman hilesiyle harbe girip imparatorluğu kaybetmiştik. Yüz yıl sonra başka hilelere karşı çok basiretli davranmalıyız.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.