Faruk Köse

Faruk Köse

Medreseler de açılacak mı?

Medreseler de açılacak mı?

Müslümanların “din alimi” ihtiyacını umursamayanların, el birliği içinde Heybeliada Ruhban Okulu’nun açılmasını talep ediyor olmaları çok garip. Anlaşılan, “kukla oynatıcıları” iş başında ve yeni hamleler için “gündem mafyacılığı”na devam ediyor.


1884’te Patrikhane’ye bağlı bir lise olarak açılan Heybeliada Ruhban Okulu, 1951’de ruhban yetiştirmesi için özel yüksek okula dönüştürülmüştü. Tevhid-i Tedrisat Kanunu’ndan etkilenmeyen, Medreseler kapatılırken varlığını sürdüren Ruhban Okulu, 1971’de çıkarılan “Özel Yüksek Okulların Kapatılması” hakkındaki kanun gereği Milli Eğitim Bakanlığı’nca kapatılmıştı.
Ruhban Okulu’nun kuruluş amacı, “İstanbul’daki Fener Patrikhanesi’ne din adamı yetiştirmek”ti. Ancak Patrikhane, Katoliklerin merkezi otoritesinin Papalık oluşu gibi, tüm dünyadaki Ortodoksların dini otoritesi olma ve “ekümeniklik” iddiasında. Ruhban Okulu’nun açılmak istenmesinin esas amacı ise, bütün Dünya Ortodoksları için üst düzeyde din adamı yetiştirmek. Lozan Andlaşması gereği Fatih Kaymakamı’ndan izin almadan adım atmaması gereken Fener Patriği, Yunanistan’ın sponsorluğunda, Bizans sembolleri aldında dünyada siyasi turlar atarak ekümeniklik fonksiyonunu icra eyliyor.
Bu arada Lozan Andlaşması, İstanbul Rumlarına verilen haklardan Batı Trakya Türkleri’nin de yararlanacağını öngörmesine rağmen, Batı Trakya’da, Ruhban Okulu’na yüklenen fonksiyonu haiz bir İslami okul açılmasını kimsenin gündeme getirdiği yok. Madem mütekabiliyet var, aynısını Batı Trakya’da da yapmak gerekmez mi?
Ama hayır! Din İslam olunca cuntacılarla kol kola verip Kur’an kurslarının ve İmam-Hatip Okullarının bile kapanması için kıyameti koparanlar, “bir pazar günü Heybeliada Ruhban Okulu’nun o huzur dolu ikliminde” bulunmaktan duydukları mutluluğu yazmaktan utanmayacak kadar da arsızlar. Ruhban Okulu’nun neden açılmadığını soranlar, Medreselerin neden kapatıldığını sormuyorlar; niçin açılmadığını, ne zaman açılacağını sorma gereğini duymuyorlar. İslam’a karşı buz gibi soğuk dururken, Ruhban Okulu’nun “huzur dolu iklimi”nde kendinden geçenler, ülkemizin yazar-çizer takımının önemli bir kesiminde yaşanan “aslına yabancılaşma”nın tipik örnekliğini sergiliyorlar.
Sıra Ruhban Okulu’na gelince “herkes inancına göre eğitim alabilmelidir, Türkiye bu ayıptan kurtulmalıdır” diyenler, daha dün, 28 Şubat sürecinde İslami eğitim kuruluşlarının darbecilerce kapatılmasına verdikleri desteği ne çabuk unuttular? Ruhban Okulu’na özgürlük isteyenler, Medreselere niye özgürlük istemiyorlar, “Medreselerin kapalı tutulması ayıbı”na niye vurgu yapmıyorlar? Amaç gerçekten “dini eğitim özgürlüğü”nü savunmak mı, yoksa İslam’ı yasaklamaya devam ederken, diğer ne varsa daha da gelişmesine yeni zeminler hazırlamak mı?
Ruhban Okulu’nun kapatılmasını “Dinimizde dayatma yoktur” diye eleştirenler, bir kez olsun Medreselerin kapalı oluşunu gündeme getirmediler. Sanırsanız ki dinimiz, başkaları için “dayatma”ya müsaade etmiyor ama kendi kurumlarının kapatılmasına göz yumuyor, kendine dayatılanlara rıza gösteriyor!
Ruhban Okulu’na özgürlük isteyenlere hatırlatıyorum. Tevhid-i Tedrisat Kanunu ile Medreseler eğitim hayatımızdan koparılıp atıldı. Müfredattan “din”e dair ne varsa çıkarılıp, geriye kalan “ruhsuz yapı” üniversite olarak örgütlendi. Her ne kadar “çağın gerisinde kaldığı” gerekçe gösterilse de, asıl gerekçe “Laik eğitim sistemi” ile bağdaşmamasıydı.
Medreselerin İslam kültüründen kopuşun kökleştirilmesi için kapatıldığını biliyoruz. Tevhid-i Tedrisat Kanunu’nda medreselerin kapatılmasına dair açık bir ifade olmadığını da biliyoruz. Bu durumda aslında “yasasız” bir “yasak” var demektir. Yeni sistem devrimlerle kurulduğundan, yasaya ihtiyaç da duyulmamış olacak ki, iş başındakilerin keyfi uygulamaları 88 yıldır fiili bir durum oluşturmuş ve yasasız yasak bir türlü aşılamamış.
Medreselerin kapatılmasının sebebi, İslam’ın hayattan uzaklaştırılması suretiyle kurulmuş olan yeni rejime karşı durabilecek ilim adamı yetişmesinin önlenmesiydi. Toplumun zorla evrimleştirildiği “Batı kültürü”nün kökleşmesi için, bu kültüre karşı durabilecek yetkinlikte bir kurum olan Medreseleri kapatma gereği duydular. Toplum dinden uzaklaştırılınca, din toplumsal hayattan koparılınca, hayatın dine göre nasıl yaşanacağına dair bilgisine başvurulacak ilim adamlarına da ihtiyaç kalmadığını söyleyip, ilim adamlarının yetiştiği medreselerin gereksiz olduğunu iddia ettiler. Medreseleri “çağdaş eğitim sistemi”ne adapte edemeyeceklerini bildiklerinden kapattılar. “Rejime uygun din adamı formatı”nda “din adamı ihtiyacı”nı karşılamak amacıyla da İmam Hatip Liselerini ve İlahiyat Fakültelerini açtılar.
Tamam, Batı Trakya’daki Müslüman azınlığın okullaşmasına izin verilmesini garantiledikten sonra Ruhban Okulu’nu açın; ama Medreseleri de açın! Cami külliyeleri yapılsın artık. Toplumsal hayatımız yeniden cami merkezli olarak organize olsun. Bunun için de imamlara yeterlilik şartı getirilsin. Toplum önderleri Medreselerde yetiştirilsin.
Medreseler açılmadan Ruhban Okulu’nu açmak, tarihin affetmeyeceği bir ihanettir!

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Faruk Köse Arşivi