Pragdan Taşkente Özbek Baharı-1
Yıl 1968. Alexander Dubçek Çekoslovakya devlet başkanı olur ve göreve gelir gelmez reformlar ve özgürlükler dönemini başlatır.
5 Ocak 1968de başlayan bu reformlar, Çekoslovakyanın politik olarak liberalleşmeye başladığının işaretidir. Nisan 1968de Dubçek, liberalleşme politikasının ilk adımlarını atar. Basın özgürleşecek, tüketim maddelerine önem verilecek, daha demokratik çok partili bir hükümet kurulacak, federal anayasa yazılıp Çekoslovakya eşit iki ulusa (Çekler ve Slovaklar) bölünecektir.
Aslında, diktatörlükler altında yaşayan halkların özgürlük mücadelesinin bahar olarak nitelendirilmesi de bu süreçte başlamıştır. Bugünün dünyasının Arap Baharı olarak tanımladığı özgürlük hareketleri, o gün ilk defa Prag Baharı olarak, karşı konulamaz sanılan Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliğinin dayattığı sisteme karşı Çekler tarafından başlatılmıştır.
Ancak Sovyet Yönetiminin, Doğu Avrupadaki uydularını kaybetmeye hiç niyeti yoktur. Sovyetler Birliği Devlet Başkanı Brejnev, Dubçek yönetiminin Sovyet tipi komünizmi sorgulaması üzerine, komünist ülkelerin sadece sınırlı bir egemenlik hakkına sahip oldukları ve eğer sosyalizm tehlikedeyse SSCBnin müdahale etmekle yükümlü olduğu esasına dayanan Brejnev Doktrinini ilan etmiştir.
Nitekim bu doktrin Çekoslavakyada uygulamaya konulur ve 20 Ağustos 1968de Sovyetler Birliğinin öncülüğünde harekata başlayan Varşova Paktı müttefikleri, Çekoslovakyayı 2 günde işgal ederler. 21 Ağustos 1968de başkente giren komünist ordu, Prag Baharına son verir. Ölü ve yaralılar bir yana, 300 bin Çek vatandaşının Batı ülkelerine göç etmek zorunda kaldığı bu işgale 600 bin civarında asker katılmıştır.
İşte bu askerler arasında, o sırada Sovyet Cumhuriyetlerinden biri Özbekistan olduğu için Sovyet ordusunda askerlik görevini yapmakta olan, Özbek genci Muhammed Salih de vardır. Pragda şahid olduğu özgürlük ayaklanması, Muhammed Salihin kafasında yeni kıvılcımlar oluşturmuş, Özbekistanın özgürlüğü ve bağımsızlığı fikrinin gelişmesine yol açmıştır. Muhammed Salih, sonraki çalışmalarında hep bu bağımsızlık fikrinin ekseninde ilerlemeye başlar.
Nihayet, Gorbaçovun Perestroika ve Glasnost politikasının getirdiği ayrışma ortamında, Özbekistanın önce egemenliğini, sonra da bağımsızlığını ilan etmesiyle sonuçlanan süreci yürütür. Dava arkadaşı Atanazar Arife hazırlattığı ve son şeklini verdiği Bağımsızlık Bildirisini, Sovyet yönetiminin Özbekistanın başına getirdiği Kerimovun bütün engellemelerine rağmen, büyük bir mücadele örneği sergileyerek Parlamentodan geçirtir. Kerimovun, Parlamentonun kabulünden sonraki süreçte bağımsızlık ilanını hasıraltı etme çabası üzerine halkı ayağa kaldırma tehdidiyle Kerimova baskı yapar ve sonunda Özbekistan, Sovyetler Birliğinden ayrılarak, 1 Eylül 1991de bağımsız olur.
Böylece, Pragda başlayan bağımsız ve özgür Özbekistan fikri, Taşkentte gerçeğe dönüştürülmüştür.
Ancak Muhammed Salihin mücadelesi de, çilesi de bitmemiştir. Çünkü Özbekistan Sovyetlerden bağımsız olmasına olmuştur, ancak Özbek halkı bu sefer de Kerimovun esaretine düşmüştür. Bağımsızlıktan sonra tahakküm temayülleri zirve yaparak ülkesini tam bir istibdat altına alan Kerimov, tarihin en katı diktatörlüklerinden birini kurmuş ve Özbek halkının bağımsızlık sevincini kursağında bırakmıştır. Muhammed Salih artık yeni bir mücadeleye yelken açmıştır: Özbek halkının özgürlüğü mücadelesi!...
Ancak Sovyet döneminden bu yana bütün Özbekistanın başında olan, bütün devlet güçlerini ve kaynaklarını elinde bulunduran, bürokraside, istihbaratta, yargıda ve güvenlik kuvvetlerinde kendine bağlı ve zaten kendi atadığı kadrolar bulunan Kerimov, halkın özgürlüğünden yana tavır ortaya koyan bütün muhalefeti türlü oyunlarla ve baskılarla sindirmeye başlamış, muhaliflerini tek tek yok ederek diktatörlüğünün katı düğümlerine her geçen gün yeni düğümler eklemiş ve Özbekistanı tam bir açık hava hapishanesine döndürmüştür.
Bütün bunlara rağman, Pragda başlayan özgürlük ve bağımsızlık fikri Muhammed Salihin kafasından silinmiş değildir. Diktatör Kerimovun, etrafında ördüğü ağ ve oluşturduğu çember gittikçe daralmaktadır. Artık tek bir yol kalmıştır: Hicret edip mücadelesini sürgünde devam ettirmek...
Sürgündeki 20 yıllık mücadelenin sonunda, 2011in Mayıs ayında Muhammed Salih, Özbekistan muhalefetini birleştirmeye muvaffak olur ve Özbekistan Halk Hareketini kurar. Kaderin cilvesine bakın ki, 29 Haziran ile 1 Temmuz arasında (geçtiğimiz Cuma, Cumartesi ve Pazar), işte bu Özbekistan Halk Hareketinin, Muhammed Salihin kafasında özgürlük fikrinin oluştuğu Pragda 2. Kurultayı vardı.
Davetli olarak katıldığım bu kurultay hakkındaki izlenimlerime ve Özbekistanın özgürlüğü için alınan kararlara yarın değineceğim. Ayrıca, Özbekistanın Bağımsızlık Bildirisini hazırlayan Atanazar Arifin sürece ve beklentilere ilişkin çarpıcı açıklamalarını ve Kurultaydan notları da en kısa zamanda yayına hazırlayıp sizlerle paylaşacağım inşaallah!
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.