Numan Kurtulmuş lütfen göle yoğurt çalmayı bırakın
Sayın Kurtulmuş, sizinle ilgili ilk hüznümü, sizin liderliğinizdeki Saadet Partisi’nin bir seçim standında yaşamıştım. Yer Üsküdar Meydanı, Mihrimah Sultan Camii’nin önünde Saadet Partisi standı.
Orada AK Parti Genel Başkanı ve Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’la ilgili son derece çirkin bir afiş asılmış. Erdoğan, İsrail ajanı, hizmetkarı olarak gösteriliyor. Bu sırada AK Parti Üsküdar Kadın Kolları’ndan bir grup sizin standınıza gelerek bu afişin kaldırılmasını istiyor ve tabii itirazlar, münakaşalar.
Dostları üzecek, düşmanları sevindirecek bir tablo. Seçimler yapılıyor ve akabinde Allahu âlem ilahi bir ceza alıyorsunuz ve Saadet Partisi’nden ayrılıyorsunuz. Bu defa Erdoğan değil, siz Brütüs rolündesiniz. Erdoğan’a daha önce söylenen ve sizin de ses çıkarmayarak, zımmen onayladığınız sözler bu defa sizin için söyleniyor. O ayrılıştaki yürek kanatan olaylardan gerekli dersi çıkardınız mı bilemiyorum. Beni ilgilendiren en önemli husus sonraki siyasi başarınız ya da başarısızlıklarınız.
Bu konuyu bugün mercek altına almamın esbab-ı mucibesi de son günlerde gündeme gelen Numan Kurtulmuş liderliğindeki HAS Parti AK Parti’ye geçiyor tartışmaları, dedikoduları ve bu hususta yaptığınız açıklamalar. Sayın Kurtulmuş, şüphesiz geçmişte Erdoğan hakkında söylediğiniz ya da söylenmesine göz yumduğunuz çirkin sözler hariç dürüst bir insansınız, kadronuz da öyle. Ama tıpkı Büyük Birlik Partisi gibisiniz.
Kadronuz ve kendiniz pırıl pırıl, fakat siyaseten umutsuz bir vak’asınız. Peşinizden sürüklediğiniz o tertemiz insanlar AK Parti gibi hizmet üreten bir merkezle bütünleşip orada pazılın bir parçasını oluşturabilirsiniz. Şu anda orada bir eksiklik sezilmiyor ama sizin gelişinizle yeni bir sinerji doğabilir. Sayın Kurtulmuş, siyasette sadece dürüstlük yetmiyor, aynı zamanda karizmatik bir kişlik gerekiyor. Maalesef bu da sizde yok, ayıp da değil. Önünüzde pek çok örnek var. Yusuf Bozkurt Özal parti kurdu tökezledi.
Ahmet Özal, Turgut Özal’ın oğlu olduğu halde parti kurmaya cesaret edemedi. Çünkü soyadları Özal’dı, ama onlarda Turgut Özal’da olan kumaş yoktu. Korkut Özal da bu işe cesaret edemedi.
Hasan Celal Güzel, siyasette şansını denedi, nal topladı, halbuki o da sizin gibi dürüst, yiğit, cesur bir insandı, olmadı, olmadı. Mesut Yılmaz, Türkiye çapında örgütlenmiş, iktidarı tatmış bir Anavatan Partisi’ni, yavru vatan partisi olmaktan kurtaramadı, hatta sırtını dayadığı askerler bile o arabayı patinaj yaptığı çamurdan çıkaramadı. Tansu Çiller de siyasetin mayası olan sonsuz azim ve hırsına rağmen Doğru Yol Partisi’nin, zikzaklar yaparak Mehmet Ağar eliyle kıratın çatlamasını önleyemedi. Turgut Sunalp, olanca devlet desteğine rağmen horozunu öttüremedi.
Necdet Calp, hakeza kısa sürede girdiği bitkisel hayattan kurtulamayarak Halkçı Parti ile siyasi partiler mezarlığına gömüldü. Bakınız, bugün Milliyetçi Hareket Partisi şu kadar milletvekili çıkarıyor ama Sayın Devlet Bahçeli kitleleri peşinden sürükleyecek karizmatik bir kişilik değil, oysa Sayın Alparslan Türkeş hiç milletvekili çıkaramadığı ya da 3 milletvekili çıkardığı zaman da karizmatik bir liderdi.
Sayın Muhsin Yazıcıoğlu MHP’den ayrılıp başka bir siyasi parti kurmasa ve bugün MHP’nin başında olsa o da karizmatik bir lider değildi. Onun ruhu Yunus Emre olmayı özleyen bir kumaştan yapılmıştı. Bu anlamda Deniz Baykal ve Kemal Kılıçdaroğlu’nun adı bile anılmaz. Bülent Ecevit’te karizmatik bir kişilik vardı fakat, dünyayı kucaklayacak ve hizmet üretecek bir perspektifi ve kadrosu yoktu.
Sayın Erbakan’a gelince, 60 yıl önce Konya’da bir fidan dikti, 60 yıl boyunca suladı ve çınar olduğunu gördü o fidanın. Son yılları içinde talebesi olan Erdoğan’la iftihar edeceğine tuhaf bir kıskançlıkla, onları okulun kaçak talebeleri ilan etti ve hatta İsrail’in tahsildarları ilan etme gafletinde bulundu. Ama onun talebeleri ne sağlığında, ne de öldüğünde onun hakkında tek kelime menfi söz etmediler. Ve son yolculuğuna onların elleri üzerinde uğurlandı. Sayın Kurtulmuş, işte Erdoğan ve arkadaşları bunun için büyükler. Burada bir gerçeğin daha altını çizmekte yarar var. Yıl 1950, Beyaz Devrim olmuş ve Demokrat Parti eze eze ikdidara gelmiş. Celal Bayar Cumhurbaşkanı. Milletvekili Adnan Menderes Bayar’a çıkıyor:
- Sayın Cumhurbaşkanım, Fuat Köprülü, çok değerli bir arkadaşımızdır, onu başbakan olarak tensib buyursanız.
Celal Bayar, Menderes’e bakar ve:
Neden siz değil, Sayın Menderes? Başbakanım siz olacaksınız.
Yıllar sonra Celal Bayar’a bu konu hatırlatıldığında şunları söyleyecektir:
- Demokrat Parti grubu içinde ikinci bir Menderes yoktu ki!
Sayın Kurtulmuş, siyaset böyle bir şeydir. Her ne kadar Sayın Bülent Arınç, “Biz istediğimiz an, AK Parti içinden 10 genel başkan çıkarırız” dese de analar karizmatik liderleri az doğuruyorlar. Maalesef daha çok karizmatik liderleri tanıyoruz.
Lütfen, şapkanızı önünüze koyup düşünün, bir sürü pırıl pırıl insanın parasını, enerjisini boşa harcamayın. Göle yoğurt çalmayı bırakın da siyasetin gerçeklerini görün, siyaseti bir mevta olarak bırakmayın, yerinde ve zamanında bırakın.