Ölümcül hastayı Cumhurbaşkanı yapacaklarmış!
Ergenekon sanığı Mehmet Haberal... Adam ölümcül hasta. Yani kendisi öyle söylüyor, avukatı savunmasını bunun üzerine kuruyor, doktorları böyle rapor veriyor.
İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi'nin Duruşma Tutanağına bakıyoruz. 11.11.2010 tarihli 95. celse. Avukatı aynen şunları söylüyor: Profesör Doktor Mehmet Haberal hayati risk altında bir kimsedir. Yaşı ilerlemiştir, ağır kalp hastasıdır ve dolayısıyla yaşamsal bir tehlike altındadır. Avukat Bey, başka bir duruşmada müvekkilinin sağlık durumunun ölümcül olduğunu şöyle ifade ediyor: Ölüm riski altında bulunan müvekkilim elinden geldiğince ifade vermeye çalıştı.
Birinci veri: Adam ölümcül hasta.
Ancak Milliyet'ten Güneri Cıvaoğlu'nun yazdığına göre şimdi bu ölümcül hasta adamın, CHP ile MHP'nin ortak cumhurbaşkanı adayı olacağı söyleniyor. Haberal, Silivri Cezaevi'nden yaptığı açıklamada iddiaları yalanlamadı, bilgim yok demekle yetindi. Ardından, yan cebime koy gibisinden mesaj çakmayı da ihmal etmedi: "Tek amacım her zaman söylediğim gibi bir bilim insanı ve milletvekili kimliğim ile ülkeme hizmet etmektir."
İkinci veri: Adam Cumhurbaşkanı adayı.
Şimdi bu "ölümcül hasta" Haberal'ın "seyir çizelgesi"ne bakalım.
1- Ergenekon Davası'ndan 17 Nisan 2009'da tutuklandığı gün "rahatsızlandığı" iddiasıyla İ.Ü. Kardiyoloji Enstitüsü'ne getirilir. Yerinden kımıldatılmasında hayati risk bulunduğu gerekçesiyle 698 gün hastane odasında "doktorları" tarafından korumaya alınır. Duruşmalara çıkmaz, cezaevine götürülemez. 16 Ekim 2009'da ayakta tedavi edilebilir, taburcu edilsin raporuna rağmen hastanede ikametini sürdürür. Üstelik, Kalp ritim bozukluluğu tanısıyla "hayati riski var" denildiği halde, doktorların "elektrofizyolojik tedavi" önerisini reddeder. Ama tedavi olmadığı halde hayatiyetini devam ettirir.
2- Mahkemenin çabaları sonucu Mehmet Akif Ersoy Göğüs Kalp ve Damar Cerrahisi Eğitim ve Araştırma Hastanesi'ne sevk edilir. Burada 3 gün "incelendikten" sonra bişeyciği olmadığına karar veren başka doktor raporlarına istinaden, Adli Tıp Kurumu'nun yazısıyla 11.03.2011'de, -nihayet- aynı dava kapsamındaki diğer sanıkların yanına, Silivri Cezaevi'ne gönderil(ebil)ir.
3- Silivri'de kaldığı 487 gün boyunca "ölümcül hasta"lık gerekçesiyle duruşmalara katılmaz.
4- Ancak bu ölümcül hasta, sıra Milletvekili adaylığına geldiğinde dirilir ve Meclis'e gelmeye hazırlanır. Kimse de "hani yerinden kımıldatılmasında hayati risk vardı?" diye sormaz.
5- Milletvekilliği mahkeme kararıyla güme gidince tekrar ölümcül hasta moduna dönüş yapıp duruşmaları asmaya devam eder.
6- Annesinin vefatında yeniden "dirilip" cenazeye katılır. "Yerinden kımıldatılmasında hayati risk olan hasta"nın, "üzüntü evi"nde neşeden kahkahalar atacak, arkadaşlarıyla espriler patlatacak kadar "canlı" olduğu görülür.
7- Cenaze sonrası yeniden "ölümcül hasta modu"na dönüş yapıp duruşmaları asar.
8- Ancak, Ecevit'in tedavisi kapsamında sahibi olduğu Başkent Üniversitesi Ankara Hastanesi'ni suçlayan ifadeler sözkonusu olduğunda tekrar "dipdiri" olur, hastanesini savunmak için "duruşmanın o bölümü"ne katılır.
9- İstediği zaman ve işine geldiğinde hayati riski kalkıveren Haberal, Ergenekon davası kapsamında çağrıldığında her nedense "hayati riske girer" ve duruşmalardan kaçar. Şimdi Cumhurbaşkanlığı konuşulunca, yeniden "canlanır" ve "istemem, yan cebime koyun" edasıyla pazara çıkar.
Üçüncü veri: Adalete gelince ölümcül hasta, yönetime gelince hizmete amade ve dipdiri. Adam numara yapıyor.
Şimdi bu üç "veri"yi bir arada değerlendirelim.
Eğer birinci veri doğruysa, yani adam avukatının tabiriyle hayati risk altında, yaşı ilerlemiş, ağır kalp hastası ve ölüm riski altında ise, ikinci veri nasıl gerçekleşecek, böyle biri nasıl Cumhurbaşkanı olacak? Köşk'ü Devlet Mezarlığı'na taşıyacak halimiz yok. Yerinden kımıldatılması hayati risk taşıyan adamı 864 rakımlı tepeye ambulansla mı çıkaracağız? Devleti ambulanstan mı yönettireceğiz? Ha, bu arada Cumhurbaşkanı Gül, Tepe'nin gerçek "rakım"ının 1071 olduğunu açıkladı. Bu demektir ki, "yerinden kımıldatılmasında hayati risk bulunan" bir "ölümcül hasta"nın 1071 rakımlı bir tepeye tırmandırılıp devleti yönetmesini istemek, o kişinin mezarını kazmak olur. Bu da Cumhurbaşkanı olamayacağına delalet etmez mi?
Yok, eğer üçüncü veri doğruysa ve "adam numara yapıyor"sa, şu CHP ve MHP'ye ne oluyor ki, yöneteceği devletin "hukuk ve adalet sistemine güvenmeyip" kendini teslim etmemek için "numara yapan" birini illa da Cumhurbaşkanı yapmaya kalkışıyorlar? Adalete numara yapanın adaletine güvenilir mi, ondan dürüstlük ve hizmet beklenir mi?
Yoksa, CHP-MHP işbirliğini arkasına alan Ergenekon'un "özgürlük" yolunda az da olsa mesafe almış, en azından o kulvara yönelmiş "millet"e karşı yeni "numaraları" mı sözkonusu?
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.