Asım Yenihaber

Asım Yenihaber

Şam’da akşam!

Şam’da akşam!

“Şam” akşam demek! İsteyen sözlüklere bakabilir!

Şu sıralar “Şam” akşam karanlığının ötesinde bir karanlığa saplanmış durumda. Bu öyle bir korkunç zifiri karanlık ki, sabah olduğunda dahi aydınlığını örtecek mikyasda.


Şam-ı gariban… Artık bu terkibi kullanan kalmadı. Eskiden akşama yaklaşan zamanlarda en çok kullanılan tamlamalardandı. Akşam garipliği…hani akşam vakti insanın üzerine bir gariplik çöker ya…Şam-ı gariban aynı zamanda, Peygamber torunu Hz. Hüseyin’in şehid edildiği o kanlı akşamı anlatır…


Şam’da olup bitenler konusunda kamuoyunu yönlendirenlerin bir kısmı farklı telden çalıyor. O farklı telin mahiyetini araştırınca, görüyoruz ki, Beşşar Esad ve Baas çok yahşi! Kötü olan, ona karşı çıkanlar. Elbette, bir de ona karşı çıkanları destekleyen Türkiye hükümeti, bilhassa da Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu…


Dış siyaset zor zenaat!


Kitabını yazsanız da, elin oğlunun ağzı torba değil.


Türkiye’nin bugünkü Suriye siyaseti, sadece Davutoğlu ile veya hükümetle açıklanabilir mi?


Diyelim ki Türkiye’yi başka bir hükümet yönetiyor. Mesela “milliyetçi” mi istersiniz, “solcu” mu, “liberal” mi? Ne değişirdi?


Elbette “Hiçbir şey değişmezdi!” diyemeyiz. Fakat, realiteye bakarak “Çok fazla şey de değişmezdi” diyebiliriz.


Türkiye Suriye’de olup bitenler konusunda uzak devletlerin, üçüncü ülkelerin tavrını asla takınamaz. Çünkü Suriye meselesi demek bir anlamda Türkiye meselesi demek!


Bu tarihen de böyle.


Türkiye’nin baba Esed öldükten sonra yaptığı siyasi hamle, unutmayalım ki, AK Parti öncesi idi. Hatta 28 Şubat dönemi idi. Ve hatta ve hatta, cumhurbaşkanı laiklikten kırılan, her Arab’ı koyu dindar, şeriatçi sanan Necdet Sezer’di.


O yerinden vinçle kalkan Sezer’i Şam’a gönderen, baba Esed’in cenazesine katılmaya mecbur eden bir siyasetten söz ediyoruz.


Türkiye uzun süredir kopan Türkiye-Suriye ilişkilerini bir şekilde onarmak zorundaydı. En uzun sınırlarımız Suriye ile. İşin acayibi, sınırın ötesi ile berisi nüfus terkibi itibarıyla farksız. Emperyalizmin cetvelle çizdiği malum sınırlardan biri.


Suriye ile yakınlaştık. Mevcut durumu veri alarak ilişkileri geliştirdik. Bir anlamda, İsrail karşısında yalnız, ABD karşısında mücrim görünen Suriye’yi sahiplendik. Sahiplenince, bu sahiplenme de karşılık bulunca, karşılıklı her türlü alışveriş beklenir.


Onların metaını, eğer işimize yarıyorsa ve değerli ise biz alacağız.


Onlar da aynı şekilde hareket edecek. Bir süre böyle oldu. Rejimin yeni yüzü Beşşar bu işe uygundu. Öyle sanıyoruz ki, hem Davutoğlu, hem Erdoğan bu yeni yüzün yeni açılımlar yapacağına inanmışlardı. (Veya inandırılmışlardı).


Yumurta kapıya dayanınca, yani Arap dünyasında başlayan hareketlilik bu ülkeye sirayet edince, Suriye’nin hasar görmeden krizi atlatması en çok Türk hariciyesinin temennisi idi.


Suriye mücerred kendisi değildi. İran’la olan ilişkileri, ardından Rusya’nın Akdeniz’de üs kurma çabaları ve bunlara Çin’in alakasını eklediğinizde, işin rengi eni konu değişiyordu.


Ok yaydan çıktıktan sonra, yani Suriye rejimi katliama başladıktan sonra hangi hükümet Beşşar’ın arkasında durabilirdi?


Bekâra karı boşamak kolay!


Türkiye’de elbette Rusya’nın, İran’ın, Çin’in hiç etkisi yok diyemeyiz. Bu gün bu mevzularda görüş ortaya koyanlar da bu etkilerden ari de diyemeyiz.


Bunlara şunu da ilave etmeliyiz: “Türkiye’de iktidarı değiştirmenin bulunamayan alternatiflerinden biri Suriye meselesi olabilir mi?”


“Beşşar her hal ü kârda ayakta kalsın”, diyenler, esasen “Bu hükümet gitsin!” demek istiyorlar!


Şam akşamı, Beşşar’ın eninde sonunda gideceğini gösteriyor. Baas için gün battı. “Batan gün kana benziyor” değil, düpedüz kan! Beşşar muhalifler çok güçlü olduğu için gitmeyecek, aksine elindeki gücü zulüm için kullandığından gidecek!

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Asım Yenihaber Arşivi