ABDnin Suriye oyunu
Domuzdan post, ABD’den dost olmaz” demişler.
Demişler mi gerçekten bilmiyorum, ama denilse yeridir. Kıyak durur yani. ABD’nin Suriye konusunda en son yaptığı “domuzluk”tan sonra...
Biliyorsunuz, Suriye’deki “iç karışıklık”ın başından bu yana “Esed karşıtı söylem”i benimse(diğini söyle)yen ve bunu Başkan’ın Dışişleri Sekreteri Clinton’un ağzından seslendiren ABD, meğer “Esed’in temsil ettiği rejim”den hiç de şikayetçi değilmiş! Aslında ABD, Esed’in liderliğinde temsil edilen “Alevi-Nusayri Baas rejimi”nin “temel unsurlar”ının devrilmesini istemiyormuş!
Bir yandan “olası durumlar”a karşı “ihtiyat akçesi” kabilinden Türkiye’yi “problem”in içine doğru ısrarla iteklerken, bir yandan da Suriye’deki “kurulu sistem”in devam etmesinden, ama “Arap Baharı” adıyla pazarlanan uluslararası konjonktür gereği “kelle alınması” da gerektiğinden, bunun “Esed’siz Suriye” olarak formüle edilmesinden başka bir amacı yokmuş!
Suriye’deki “krizin başlangıcı”nı, o tarihlerde “Türkiye’nin çabalarının esası”nı hatırlayalım. “ABD’ye rağmen adım atmama”yı kendine ilke edinmiş, bilakis “esaslı dış politika süreci”nde “adım atmanın mümkünatı”nı ABD’nin desteğinde gören Türkiye Hariciyesi, Suriye’deki krizin başlangıcında bir tek noktaya odaklanmıştı.
O nokta Esed’in gitmesi, Alevi-Nusayri rejimin çökmesi, muhalif bir unsur oluşturulması ve bunun devlet yönetimini ele geçirmesi, yeni bir rejimle yeni bir Suriye’nin ihdas edilmesi falan değildi.
Hatırlayın, başta ABD olmak üzere bütün Batı’lı-Doğu’lu “güç”lerin ve Türkiye’yi temsilen de Dışişleri Bakanı’nın ısrarla vurguladığı bir tek husus vardı: Suriye yönetiminin halka kimi demokratik haklar tanıyacağı reformları yapması... Türkiye uzun süre Esed’i buna ikna etmeye çalıştı. Emperyalist Batı da aynı hususu tekrar tekrar deklare etti. Hatırlayın, güya Suriye’den rahatsız olan İsrail Esed’in gitmesini hiç istemedi; varlığı için tehdit oluşturmayan, “İslami Cihad duyarlılığı”nı harekete geçirmeyeceğinden emin olduğu kendi halindeki Suriye’nin varlığından bir şikayeti yoktu.
Ancak, ortada “yeni Ortadoğu” dizaynı için pazarlanan “Arap Baharı” namındaki bir rüzgâr da vardı ve bu rüzgârın önünde birşeylerin sürüklenmesi, “bazı değişiklikler”in olması gerekiyordu. Suriye için bu, “reform” ve “demokratik haklar” olarak öngörülmüştü. Ancak Esed’i ikna edemediler. Esed kabul etseydi, bazı değişikliklerle beraber, Suriye’nin başında kalmasına, “Baas rejiminin devam etmesine kimsenin karşı çıkacağı yoktu.” Hatırlayın, Türkiye de bunun için bastırmıyor muydu?
Şimdi ne oldu? “Arap Baharı” gazının rüzgârıyla hız alan Suriye muhalefeti, bütün imkânsızlıklara rağmen, şaşılacak derecede başarı kazandı ve artık Esed rejimiyle cephe savaşı yapacak duruma geldi. Bunun anlamı şuydu: Eğer muhalifler başarırsa, Suriye’de kesinlikle “rejim değişikliği” olacak ve bu rejim, halkın başka bir ideoloji ya da görüş bilmemesinden ötürü ister istemez “İslami unsurların ağırlıkta olacağı bir rejim” olacak. Bir de “hak ve özgürlükler”in, öyle birileri tarafından kısmen “lütfedildiği kadar”ıyla değil, en tümüyle “elde edildiği” bir rejim kurulacak.
İşte, bu ihtimal güçlendiğinde ABD devreye giriyor ve bombayı patlatıyor.
Washington Post gazetesinin haberine göre ABD yönetimi Suriyeli muhaliflere asıl meramını ifade eden bir mesaj gönderiyor. Mesaja dikkat ediniz: “Devlet Başkanı Esed’in öldürülmesi veya devrilmesi durumunda onun hükümet ve güvenlik kurumlarının tamamen ortadan kaldırılmaması...”
Yani, Alevi-Nusayri Baas rejiminin ana unsurları olan “güvenlik kurumları (ordu, polis, istihbarat vs.” ve “Hükümet mekanizması” korunacak! Nitekim ABD, mesajında “yerleşik kurumları yok etmeyin” uyarısında bulunuyor. Güya bunu da “Irak dersi”ne dayandırıyor. Neymiş, eğer kurulu sistem tümden devrilirse, büyük bir otorite boşluğu ortaya çıkarmış. Yani, “otorite” olarak “Baas” yetermiş.
Peki, sadece Esed’in gitmesi, ama rejimin ana unsurlarının, kurumsal ve bürokratik yapısının aynı kalması için mi bu kadar kan döküldü, binlerce insan canından oldu, Suriye harabeye döndü?
Evet, maalesef öyle. Güya Esed’in baskısından “özgürleştirilecek” olan Suriye halkı, aynı mekanizma içinde tutularak, bu “sanal özgürlük” sarhoşluğu ile ABD ve tabiî ki İsrail’in masrafsız olarak tam kontrolüne, köleliğine girmiş olacak. Nitekim bir ABD yetkilisi, Washington Post gazetesine yaptığı açıklamada ABD’nin asıl niyetini gözler önüne seriyor: “(Sistemin) tamamen çözülmesine izin vermemek gerek. Yapmanız gereken, ülkenin Baas’tan tamamen arındırılmasını engellemek.”
Peki, madem Suriye için Esed’in yönetimden indirilmesinden başka birşey düşünülmüyor idiyse, ABD’nin “Suriye oyunu”nun esası nedir? İsrail’in “Arz-ı Mev’ud” hayalinin gerçekleşmesi için bir eşik olması bakımından “Büyük Kürdistan”ın kurulması mı?
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.