Küresel ısınma dedikleri neymiş?
Arkadaşları, ne zamandır yazlığına davet ediyordu. 'Hususi gelmiyorsunuz, bari geçerken uğrayın. Yolunuzun üstü sayılır.'
Malûm, insan her yerde çevresiyle mutlu.
Bir güzelliği paylaşmak gibisi var mı?
Bizimkiler de karar verdiler...
'Kırmayalım, ilk fırsatta gidelim. Naza çekiyormuş gibi anlaşılmasın. Uğrayalım, bir çay kahvelerini içelim. Yanına da buz gibi soğuk su... Hem yorgunluk atmış oluruz, hem hatırı kalmaz. Sonra yolumuza devam ederiz.'
'Ederiz.'
Elde adres olunca bulmak kolay.
Araba söylüyor, yüz metre ileriden sağa dön, ikiyüz metreden sola...
Yoksa bu sıcakta sora sora adres bulmak mesele.
* * *
Güzel bir binanın önünde durdular.
Şık düzenlenmiş bahçe dikkat çekiyordu.
Demir kapının topuzuna elini sürdüğü anda 'Yandım anam' diyerek hopladı.
Sanki fırında bir saat kızdırmışlar da sonra getirip kapıya takmışlar.
'Küresel ısınma dedikleri bu olsa gerek. Gerçekmiş bak! Elim yandı.'
Arabanın içindeyken klima, dışarıdaki sıcaklığı tam hissettirmiyor.
Bütün gün gidecek yeri olmadığı için kızgın güneş altında duran kapının demir topuzu, insana küresel ısınmayı da öğretiyor işte bu şekilde.
REKOR SICAKLIK
Bugünlerde sıcaklar aldı başını gidiyor.
'Ben ömrümde böyle sıcak görmedim' diyen genç bir arkadaşa şöyle söyledim: 'Böyle bir sıcağı görebilmen için en az 90 yaşında olman gerekir.'
Güneşe arkasını dönüp oturan ve 'Oh sırtım ancak ısındı' diyen ihtiyarlar bile artık iliklerine kadar hissettiler sıcaklığı.
SICAK BANA DOKUNMAZ, GİDERİM ARKADAŞ
Fırsat buldukça yakın çevre gezileri yaptığımız ufak ekipten bir eleman, epey bir vakit tutturdu ki Urfa'ya Mardin'e gidelim.
Tamam gidelim de nasıl, ne zaman?
Kış dönemi olmuyor, okul iş vs. Ekibi toplayamayız. Yazın da oralar çok sıcak.
'Yahu ne olacak, sıcaktan mı korkacağız?'
Edirne, Çanakkale, Bursa, Bolu, Eskişehir gibi yakın çevreleri bir iki günlüğüne turlamakla, Urfa Mardin yapmak aynı şey mi?
Ya da serin Karadeniz yaylalarına çıkmaya benzer mi?
Gitmişken en az bir hafta dolaşmak gerek. Yaz sıcağında bir hafta dayanamayız. Şimdinin sıcakları eskisi gibi değil. Ya da biz eskisi gibi değiliz.
* * *
Derken günün birinde kısmeti açıldı, televizyonda iftar programı için il il bütün memleketi dolaşması gerekti.
Çok istediği, az istediği neresi varsa hepsini gördü.
Tabii Diyarbakır, Mardin, Şanlıurfa, Gaziantep, Hatay, Osmaniye, Adana, Mersin dolaştı.
Geldiğinde sıcağın ne olduğunu anlamış gördük.
'Haklıymışsın' dedi, 'İnsanlar öylece duruyorlar. Hiç hareket etmeden. Kimsenin kolunu kıpırdatmaya ne mecali var, ne isteği. Oruç bir yandan, sıcak bir yandan bastırıyor. Gözler bile sabit bir noktaya kilitlenmiş vaziyette herkes iftarı bekliyor.'
* * *
Dedim hani etkilenmezdin sıcaktan?
Hani çok istiyordun gitmeyi?
Hani sana dokunmazdı?
Hoplayıp zıplayıp tepelere çıkar, minarelere tırmanır, her yerde istediğin fotoğrafı çekmek için dört dönerdin? Ne oldu?
Haklısın abi dedi... Ben bile etkilendim, perişan oldum. Allah'tan ki her gün iftar oluyor. İnsan görmeden bilemezmiş. Rabbim oradakilere kuvvet versin, dayanma gücü versin.
Burada Tevbe suresini hatırlamak durumundayız. Sıcakta sefere çıkmak istemeyenler için şöyle buyurulmuştur: 'De ki Cehennem ateşi daha sıcaktır.'
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.