'Dağdaki genç arkadaşlar ve İslamcı teröristler
Adam milletvekili. Lakin söylemi hangi milleti temsil ettiğinden kuşku uyandırıyor. Ama aslında bu haliyle, demokratik sistemin önemli bir sakıncasını aşikâr eylediğinden ötürü tebrik etmek lazım.
Çünkü, eğer demokratik sistemin vazgeçilmez unsurlarından biri parti olmasaydı; adamın asla milleti temsilen meclise gelmesi mümkün olamazdı. Siyasal partilerin lider sultasına göre işlemesi bir demokratik vaka olduğundan, adam da milletvekili olabiliyor.
Bu hususu bir başka yazıya bırakarak geçiyor, adamın söylemindeki önemli bir cümleye geliyoruz: Dağdaki genç arkadaşlar!...
Adamın dağdaki genç arakadaşları, onu kaçırıp iki gün dağda misafir etmişler ya, onlara toz kondurmuyor. Aralarında ciddi bir gönül bağı kurulduğunu izhar etmekten kendini alamıyor. O çocuklardan şikayetçi olmuyor, hakkını helal ediyor. Kendisine abi diye hitap ettiklerini söylemekten mutluluk duyuyor. Dersim üzerinde yoğun baskı uyguladıklarını, Kürt milliyetçiliğini dayattıklarını söylese de, buna rağmen onlardan iyi çocuklar diye söz ediyor. Terörü çözümsüz politikaların ürünü olarak sunuyor ve suçu teröristten uzaklaştırıyor. Onlardan çok saygılı ve duygusal bir veda ile ayrılıyor; ayrılırken duygusal anlar yaşıyor. Arkadaşlar beni öperek uğurladı diye kasılıyor. Beslenme düzenlerini, uykusuzluklarını, dağdaki perişan hallerini izlemekten acı duyduğunu ifade ediyor; ama aynı acıyı ölen askerler için hissedip hissetmediğini söylemiyor. Parlamentoda Kürt sorununun çözümü, ateşkesin sağlanması için daha fazla rol üstlenme talimatı alıyor. Demokratik özerklik planına destek veriyor. Teröristleri desteklercesine, ellerinde silah olan insanlar yönünden barış isteğinin dile getirilmesini çok değerli buluyor. Böylece, teröristin Meclise eylem planı direktifine postacılık yapmış oluyor. Kendisini kaçırdıklarında, kaçıranların canlarının yanmamasına özen gösterdiğini itiraf ediyor. Çok saygılı çocuklardı diyerek eli kanlı teröristleri şirin gösteriyor; ardından da onlara destek vereceğime söz verdim itirafını patlatıyor. İşte bu adam, TBMMnde milletvekili sıfatını taşıyor!
Şimdi CHPli adamın dağdaki genç arkadaşlarının neler yaptıklarına bir bakalım. Dağdaki genç arkadaşlar, 1984ten bu yana 72.500 silahlı, bombalı, molotof kokteylli eylem koymuşlar; baskın yapmışlar, saldırılarda bulunmuşlar. Bu saldırıları bütün Güneydoğu Anadolu Bölgesine ilaveten Amasya, Ankara, Aydın, Erzincan, Erzurum, Hatay, Iğdır, İstanbul, İzmir, Kahramanmaraş, Kocaeli, Mersin, Samsun, Sivas, Tokat gibi çok geniş bir coğrafyada, yaygın olarak ve 30 yıldır sürdürüyorlar.
Bu zamana kadar yaralı ve sağ ele geçenler ve teslim olanlarla birlikte etkisiz hale getirilen dağdaki genç arkadaş sayısı 46.000. Dağdaki genç arkadaşlar 28 yılda toplam 35.350 kişinin ölümüne sebep olmuşlar.
Bunların 5.000i asker, 550si polis, 21.800ü kendilerinden, 6.500ü sivil vatandaş, 1.500ü geçici köy korucusu. Yine adamın dağdaki genç arkadaşları, 5.300 polisi, 12.000 askeri, 13.000 sivil vatandaşı, 2.100 geçici köy korucusunu yaralamışlar. Kullandıkları silahlardan ele geçirilenlerden bazıları şöyle: 47.000den fazla uzun namlulu silah, 42.000den fazla tabanca, 80.000e yakın bomba, 5 milyona yakın mermi...
Dağdaki genç arkadaşların terör eylemlerini bitirmek için yapılan masrafın bilançosu ise, 25 yılda 350 milyar dolar! Bu parayla en az 3 milyon kişiye istihdam imkânı sağlanarak işsizlik sorununa çözüm bulunabilir; 8 tane GAP, 35 bin kilometre otoban, 5 milyon derslikli okul, 370 Boğaziçi Köprüsü, 78 Atatürk Barajı yapılabilirdi. Ya da bu para, Türkiyenin sağlık kurumları dahil 83 yıllık sağlık giderlerinin tamamını karşılayabilirdi. Yani dağdaki genç arkadaşlar, bir yandan da ülkeye böylesine büyük bir mali felaket getirmişler ve halen buna devam ediyorlar. Üstelik, emperyalist küresel güçlerin taşeronu olarak...
Öte yandan, bir de sözüm ona İslamcı teröristler var.
Dağdaki genç arkadaşların yaptıklarının milyonda birini yapmamışlar, terör eylemine bulaşmamışlar; ama dağdaki genç arkadaşlar özgürce dağlarda çatışır, Parlamentoda temsil edilir, basında desteklenir, ellerindeki silahların hatırına takdir ve taltif görürlerken, bunlar tekdir görüp itlaf edilmeye çalışılıyor. İşte Sivas mağdurları, işte Hizbullah, işte İBDA-C ve Salih Mirzabeyoğlu, işte AFİD ve Metin Kaplan, işte adlarını-sanlarını hatırlayamadığım başkaları...
Bunlar hakkında ciddi hiçbir iddia da yok, herhangi bir eylemle ilişkilendirilmiş bir hukuki delil de...
Olmadı, el-Kaide yaftası uluslararası kabulle iyi iş görüyor zaten; takıveriliyor boyunlarına, atılıyor içeriye. Dağdaki genç arkadaşlar Mecliste, medyada ve yargıda destek bulurken, bunların gözyaşlarına bakılmıyor.
Sizce de meri yasalarda bir gariplik, bir adaletsizlik, bir hukuksuzluk yok mu?
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.