Selahaddin Çakırgil

Selahaddin Çakırgil

Laikler, kendi ‘din’lerini tartıştırdılar mı ki?

Laikler, kendi ‘din’lerini tartıştırdılar mı ki?

önce, ‘din’in, genelde, insanın yaşamak için benimsediği temel yaşayış proğramı mânasına geldiğini hatırlayalım.. Bu açıdan bakıldığında çeşitli dinler vardır. Bunlar, ilahî irade/ vahy-i ilahî kaynaklı olabileceği gibi, tamamiyle beşerî irade kaynaklı da olabilir.. ‘Vahy-i ilahî’ye inanan insanlar/ müslümanlar, ‘Allah ındinde muteber olan din’in İslâm olduğu’na inanır. Ve bu ibare içine, insanlara vahy yoluyla ve peygamberler eliyle gönderilen bütün dinlerin aslî- icmalî şekli de girer. çünkü, bütün geçmiş ilahî peygamberler de ‘İslâm’ üzere idiler..
Bu hatırlatmayı hâfızâmızın bir kenarında tutarak, asıl konumuza geçebiliriz..
-
Bir Hürr. yazarı, bir taraftan ‘dinci’lerin, diğer tarafta da ‘asker’lerin dayatmacı tavırlarının hâkim olduğunu ileri sürerek, ‘demokrat olma şanslarının bulunmadığı’nı söylerken, cehlini de ortaya koyuyor ve ‘Demokrasi; değişebilen seçenekler rejimidir. / Yasaları insanlar yaparlar, kurallar tartışılır, çağ dışında kalan kavramlar ve kurallar değiştirilebilir. / Oysa dincinin dünyasında kanunlar-kurallar-kavramlar gökten iner./ Asla tartışılamaz./ Asla değiştirilemez. / Ve dinci buna izin vermez.’ diyordu, dün.. Ve bir de örnek veriyordu ki, akıllara ziyan.. ‘Diyelim siz gidip namaz vaktinin mesai saatine göre ayarlanmasını, abdest yerine duş almanın da geçerli olmasının iyi olabileceğini söyleseniz, ‘Bunu tartışmalıyız’ deseniz... / Bu demokrasi olur.../ Ama siz de káfir oldunuz.../’
Evet, o aynen böyle diyor.. Halbuki, o kişi ‘müslüman’ ise, namaz kılmak için bir zaman ayarlaması yapmak ihtiyacını hissetse veya duş yaptığında abdest de almış gibi sayılması gerektiğini düşünecek olsa, o zaman, ona o inanç sisteminin genel çerçevesini zorlamadan, cevazlar verecek ve yollar gösterecek kimseler çıkardı.. Evet; efendi, sen namaz kılmak istedin de mi, mesaî saatlerin engel oldu veya boyabdesti niyetine duş aldın da mı, bunun abdest yerine geçmeyeceğini söyleyen oldu sana? İbadetin vakit ve kurallarını değiştirelim demek istiyorsan, buna bir müslüman kişi, zâten gerek görmez.. Ve bundan sana ne?
Laisizme bir din gibi bağlanan sen bize yol göstermeye çalışıyorsan; ‘Biz senin din’ine karışıyor muyuz ki, sen bizim dinimize karışıyorsun?’ demezler mi adama..
Ama, iyiniyetli olarak öğrenmek isteyenlere hatırlatalım ki, ‘Tevhîd inancı / aqîdesi ve ‘Nübuvvet (peygamberlik) müessesesinin sınırları içinde kalmak şartıyla, Kur’an ve İslâm’ın diğer kaynakları değişik zaman ve mekanlarda farklı tefsirlere, yorumlara, ictihad farklılıklarına hep konu olmuştur.. Yüzlerce tefsir ve müfessir, onlarca mezheb, yüzlerce tarikat da o temel çerçeve içinde kalmak şartıyle ortaya çıkan farklı yorumlar yüzündendir.. Ama, siz istiyorsunuz ki, ‘sizin dininizde, bizim istemediğimiz yorumlar yer almamalı.. Değişmez, mutlak doğrulardan bahsetmemelisiniz..’
İşte bu konuda, ne ben sana, ‘illâ da benim gibi inanmaya ve değişken değil mutlak bir doğruya bağlanmalısın..’ diyebilirim, ne sen bana.. Kaldı ki, vahy-i ilâhî’ye inanmanın temel gereği, onun zaman, mekan veya şartlara göre değişmeyen mutlak/temel doğrular olduğuna da inanmaktır.. Vahdaniyyet-i ilahî ve Nübuvvet-i enbiyaullah ve onların Ğayb âleminden bize bildirdikleri ve vahy-i ilahî denilen ölçülerin özü üzerinde, doğru mu yanlış mı diye bir tartışmayı müslüman olan yapmaz.. çünkü, müslüman, o prensiplerin doğruluğuna kesinlikle inanarak müslüman olur.. Bu, iman etmenin gereğidir.. Siz inanmayabilirsiniz.. Ama, bu size, başkalarından, kendi doğrularını bırakma talebinde bulunma hakkı vermez. Bizim de kimseye, ‘Bizim inandığımız gibi inanmaya mecbursunuz!’ demek hakkımız olmadığı gibi..
-
Burada, -kalemini, özellikle de ‘müslüman’ insanları ve onların inancının bazı yansımalarını ‘istihza/alay, aşağılama, çarpıtmak için kullanan- ‘böyle bir kişinin sözleri üzerinde durmaya ne gerek var?’ denilebilir. Ama, unutmayalım ki, o, yüksek tirajlı bir gazeteden, kendilerini ‘müslüman’ olarak niteleyen yüzbinlerce insana da, bu kadar sığ ve basit mantık oyunlarıyla hep çarpık tablolar gösteriyor. Sermayesi de alay, aşağılama ve çarpıtmadan ibaret..
Evet, bu gibilere insan soramadan edemiyor: ‘Siz ki, alâmet-i farikanız olan kemalist/laik anlayışınızın nesini tartışma gündemine getirebiliyor ve tartıştırabiliyorsunuz ki..’
‘Geliniz şu laikliği, dayatma yoluyla değil de, adam gibi konuşup makûl bir zemine oturtalım’ denildiğinde, hemen, koro halinde ‘Nesini tartışacaksın?’ diye, zorbaca tempo tutup, eski dayatmalardaki ‘gözdağı’nı tekrarlayarak, yoğun bir propaganda bombardımanı ile, askerî darbelerden meded ummuyor musunuz? Evet, onlar sizler değil misiniz? Ve siz ki, her şeyin değişebileceğini, demokrasinin şartının da bu olduğunu söylüyorsunuz da; resmî ideolojinizi ve onun ‘ikon’laştırdığınız isim ve ilkelerini tartışa/tartıştırabiliyor musunuz?
*KAVGANIN ASLI, BAŞKA BİR ŞEY İçİN..
Bir em. general kızı ve dedelerinin de Osmanlı Paşaları olmasının verdiği imkânlarla yetişmiş, yani laik rejimin kaymağını yemişlerden birisi olan sinema oyuncusu ve balerin Lâle Mansur da görüşlerini, mensub olduğu toplumun büyük ekseriyetinin bağlandığı bir dine dair hiçbir şey bilmeden, ‘Ben müslüman değilim..’ diye dile getiriyordu, 23 Haz. tarihli Star’da..
'Evet. (…) İnanmıyorum, o yüzden, değilim. (…) Belli gerekleri vardır, müslüman olmanın, bunları yapmıyorlar. Her önüne gelen müslüman.. (…) Bize öyle öğrettiler valla, bilemeyeceğim. Namaz, oruç.. din dersinde öğrendik. Eee, bunları yapmayan bir sürü insan ‘Ben müslümanım’ diye... Nerden müslüman oluyorsun, anlamadım.’ diyordu; ‘su-i misal, misal olmaz../ kötü örnek örnek alınamaz’ ölçüsünü hatırlamaksızın.. Ama, onun bu sözleri üzerinde, elbette müslümanların da durması gerekir.. Ama, Mansur’un bu arada dile getirdiği daha başka gerçekler de vardı..
-Türkiye’de şu an iktidar kavgası oluyor. Cumhuriyetin başından bu yana, ordunun da içinde olduğu devletçi elitist yönetim iktidarlarını kaybetmek istemiyorlar. Bu sadece AK Parti dönemiyle sınırlı değil. Biraz daha gerisi var. (…) … Görüyoruz ki siyaset dışı kurumlar siyaset yapıyor. Kendilerine sivil toplum örgütü diyen ama aslında olmayan örgütler var aralarında. Ordu var, yargı var. (…) Ellerindeki gücü bırakmak istemedikleri için böyle oluyor. Millete, hepimize karşı bir şey bu. Yargıtay ya da Genelkurmay Başkanı benim nasıl yaşayacağıma, ne anlayıp ne anlamayacağıma karar veriyor, vermek istiyor. Yani... Sandıklara gidip oy versek de bize ‘Siz anlamazsınız’ diyorlar. Ama anlıyoruz. (…) Artık bu şekilde devam edemeyecekler..’
Mes’elenin özü bu.. Kendilerini elit/seçkin zanneden ‘taife-i laicus’un hükmetme arzusu! 28 Şubat zorbaları, boşuna mı diyordu, ‘1923’lerden itibaren varolduklarını ve bin yıl da olsa hep olacaklarını..’
Onlar orada ise, biz de buradayız.. Bu, ebediyete kadar da sürecek olan bir mücadeledir..


Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Selahaddin Çakırgil Arşivi