Sınır Aşan Arsızlık
Bundan önceki yazımızda Filistin toprakları üzerindeki gayri meşru işgalin on yıl sonra yok olabileceği konusundaki endişelerin bizzat bu işgale arka çıkan, en büyük desteği veren ve gelişmeleri de yakından izleyen birileri tarafından dile getirilmesi üzerinde durmuş ve müteakip yazımızda onları bu endişeye sevk eden realitelere dair tespitlerimizi aktaracağımızı belirtmiştik.
Ancak bu arada göz ardı edemeyeceğimiz ve erteleyemeyeceğimiz önemli gelişmeler olduğundan diğerini bir sonraki yazımıza ertelemeyi gerekli gördük.
Tamamen zulüm ve baskıya dayalı gayri meşru dikta rejimini sürdürebilmek için serdettiği arsızlıkta iyice sınırları aşan Baas sultasının coğrafi sınırlarını da aşarak çevre ülkelere saldırmaya başladığını görüyoruz. Bu arsızlık ve saldırganlık karşısında artık Türkiyenin Suriye sınırlarına yakın bölgelerde yaşayan vatandaşlarının da can güvenliği endişesi içine girerek evlerini terk etmeye başlaması son derece kritik bir manzaranın ortaya çıkmasına yol açtı. Olayların arka planıyla ilgili yorum ve yaklaşımlar Baas arsızlığı karşısında Türkiyenin kendi vatandaşlarına sahip çıkma, onların can güvenliklerini temin etme sorumluluğunu ortadan kaldıramaz.
Bu sorumluluk aynı zamanda bir hak ve yetki vermektedir ki o da saldırganlık ve arsızlıkta iyice sınırları aşan Baas katillerine cevap verme, vahşi saldırılarının cezasız kalmayacağı mesajını kendisine iletme hakkıdır.
Olayın bir saldırı değil kaza olarak gösterilmesi, bombaların da atılmayıp düşürüldüğü dilinin kullanılması suretiyle Baas katillerinin mazur gösterilmeye çalışılması arsızlıkta iyice sınırları aşan bu rejimin sergilediği vahşetin üstünü örtme çabasından başka bir şey değildir.
Ama ateş düştüğü yeri yakar sözünden hareketle Çarşamba günü Akçakaleye düşen ateşin Suriyede bir buçuk yıldan beri pek çok noktaya düştüğünü, düştüğü her noktayı aynı şekilde yaktığını artık görmemiz ve katil Baas rejiminin yağdırdığı ateş yağmurunun altında hayatlarını sürdürmek zorunda olan insanların ızdırabını anlamamız gerekiyor.
Baas diktasının artık coğrafi sınırlarını da aşarak sergilediği vahşet Suriye halkının her gün karşı karşıya olduğu gerçektir. Her gün yüzlerce insan katlediliyor. İki gün önce Akçakalede bir ailenin toptan yok edildiği gibi Suriyede de her gün onlarca aile yok ediliyor.
Olayları yakından izleyen birçok yorumcunun ortak görüşüne göre Baasın bu kez hedefe Türkiyenin sınırları içindeki noktaları yerleştirmesinin amacı içerideki sıkışmışlığı dışarıya taşımak suretiyle olayları bölgesel hale getirmek ve kendi arkasında duran güçlerin açıktan müdahalede bulunmalarına gerekçe teşkil edecek bir zemin oluşturmak olabilir.
Dolayısıyla bu saldırının sebep olduğu gerginliği bir bölgesel savaşa doğru sürüklemenin hem Suriye direnişi hem de Türkiye için bir tuzak olması ihtimali olabilir. O yüzden Baas katillerine cevap, gerginliği bir bölgesel savaş ortamına doğru sürüklemek değil onu köşeye sıkıştıran meşru direnişin bileğini güçlendirmek, silah gücünü artırmasına yardımcı olmak, özellikle de hava saldırılarına karşı savunma sistemini güçlendirecek mekanizmayı eline vermek suretiyle olmalıdır.
Gerginliğin bölgesel savaşa dönüşmesi belki Suriyedeki çıkarlarının bekçiliğini yapan Baas rejimini kaybetmek istemeyen ülkelerin de olaylara müdahale etmesine kapı açabilir. Ama her gün yüzlerce insanın katledilmesine neden olan hava saldırılarına karşı haklı ve meşru savunma sisteminin, Baas diktasına başkaldıran direnişin eline verilmesi için yeterli gerekçe mevcuttur.
Baas zulmüne son verilememesi ise bizim burada Akçakalede yaşadığımızın onlarcasını her gün Suriyelilerin yaşamaya devam etmelerine neden olacaktır. Suriyedeki krizin, Baas zulmüne ve vahşetine son verme dışında bir çözümü ise bulunmuyor.
Katil Beşşarın arsızlıkta sınırları iyice aşması üzerine NATO ve ABD başta olmak üzere birtakım uluslararası güçlerin yaptığı tepki açıklamaları davulun gümbürtüsünden başka bir şey değildir. Akçakalede yaşanan vahşetin her gün onlarcasına şahit olan Suriye halkının en azından can güvenliğine kavuşabileceği bir tampon bölge oluşturulması için bile müşahhas bir adım atmayan, aksine engel olan bu güçleri açıklamalarında samimi ve gerçekçi görmüyoruz.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.