Sokaktan gelen başbakan
Kültür Bakanı Ertuğrul Günaya neden Recep Tayyip Erdoğanla siyaset yaptığı sorulmuş ve şu ilginç cevap alınmıştı:
- Ben Sayın Erdal İnönü ile siyaset yaptım, bir cumhurbaşkanı çocuğu idi, Aydın Menderesle siyaset yaptım, bir başbakan çocuğu idi. İlk defa kendi sınıfımdan bir insanla birlikte siyaset yapıyorum.
55 yaşına kadar sadece sigorta primi yatırdığım, ama nerede ise hiç hastane yüzü görmediğim ve son 5 yıldır da hastalık koleksiyonu yüzünden doktorlarla ve hastanelerle dost olduğum bu süreçte Günayın bu beyanını sık sık hatırlıyorum. Zira yakın çevremizin ve zaruret halinde çoluk-çocuğumuzun nasıl o kapılarda rezil kepaze olduğunu hiç bir zaman unutmamıştık. Bundan 20 yıl kadar önce bir gece yarısı yaşlı anneme kriz gelmiş ve hastanenin acil servisine yetiştirmiştik. Tam yarım saat yıkarcasına çaldığımız kapıyı sonunda gözlerini ovuşturarak bir doktor açmış ve:
- Bu saatte beni uyandırmaya utanmıyor musunuz? deyivermişti.
Tabii ağabeyim ve ben doktorun yakasına yapışmıştık. Bir yanda ölümün eşiğindeki annemiz, diğer yanda neden acil serviste görev yaptığı bilinmeyen uykucu ve ehlikeyf bir doktor vardı. O günlerde bu arıza tüm hastanelerimizde mevcuttu. İnsanlar gece 02.00de kuyruğa girer, sabah 10.00da gelen bir başkası bir paket Marlboro sigarası vererek en öne geçiverirdi. Her doktorun kapısında, doktordan daha forslu bir sırtlan dururdu. Bugün o günleri acı bir hatıra olarak anıyoruz. Demek ki bu hastaneler bizimmiş, orada insanca muamele de görülürmüş. Bugünlerin geleceği söylense inanın aklı başında kimse inanmazdı, hayal bile edemezdik. 6 ay kadar önce kalp krizi geçirdiğim bir sabah namazı vakti hastanenin acil servisinde tam teşekküllü bir acil serviste eksiksiz bir doktor kadrosunun sunduğu sağlık hizmetini görünce acımı unutmuş ve ameliyat masasında bizlere bu mutluluğu yaşatan Erdoğan ve arkadaşlarına binlerce dua göndermiştim. Bu işin sırrı sokaktan gelen başbakanda idi.
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan bizim yaşadığımız acıların içinden geliyordu, yani damdan düşen adamın halinden o yüzden anlıyordu. Bir söyleşisinde şunları söylemişti:
- 1974 yılında sigortalı idim. Vergimizle beslediğimiz o hastanelerde yüzümüze bakılmaz, ikinci sınıf vatandaş muamelesi görürdük. Taa o zaman bir gün bu devletin başına geçip bu haksızlığa dur diyeceğim demişti. Sabırla kozasını ördü. Çalıştı, siyasetin merdivenlerinden birer birer çıkıp, piramidin tepesine oturdu. Artık hiç bir şey eskisi gibi olmayacaktı. Sadece hastaneler mi, her yer, her yerde bu memleketin evlatları cüzzamlı muamelesi görüyordu. Memleketin çoğu başörtülü idi, ama üniversiteler onlara kapalıydı, devlet dairelerinde o kıyafetleri ile çalışmaları potansiyel bir suç teşkil ediyordu. Bu memleketin çocukları sigortasız oldukları için ölüm onların kaderi idi. Sokaktan gelen adam, tüm çocukları ve gençleri cumhuriyet tarihinde ilk defa sigorta kapsamına almıştı. Artık bu millet, memleketin gerçekten efendisi olma yolunda hızla ilerliyordu, yani sokaktan gelen adam bir milleti uyandırıyordu. Ülkenin kaynaklarının daha adil bölüşümü için her alanda yeni düzenlemeler yapılıyor ve tabii bugüne kadar aslan payını alan cumhuriyetin seçkinleri tarafından Cumhuriyetimizi çaldı feryatları ayyuka çıkıyordu. Öyle ki adil bölüşüm sonrası sadece Türkiyedeki mazlum ve mağdurlar değil, dünyanın dört bir yanında sömürülen Müslüman halklarda payını alıyordu. Topyekûn bir uyanışın ayak sesleri ve müjdesi seçkinler dışında herkesi sevindiriyor.
Sokaktan gelen adam, Anadolu bozkırlarında yaşayanların da, Filistinin de Suriyenin de, Cezayirin de, Tunusun da, Mısırın da, Yemenin de, Arakanın da umudu. Onun zalimlerin zulmüne One minute diyen ve hepimize moral veren sesine ihtiyacımız var.