Levent Kırcaya nasıl kitap sattım?
Bugün ömrümün bir 17 yılını verdiğim sahaflık hayatımda unutamadığım bir-iki hatıramı sizlerle paylaşmak istiyorum. Zaman zaman sonradan görme tiplerin bir kitapçıya girip yeni aldığı kütüphanesi için metre ile kitap istediğini bazı meslektaşlarımızdan dinlediğim olmuştu. Hatta bazı bayaların entel görünmek için elbisesinin renginde kitap istediği de anlatılanlar arasında idi. Ne yalan söyleyeyim ben bunların birer şehir efsanesi olduğunu düşünür ve mizahi yönü kuvvetli arkadaşların Temel fıkralarının yanına uygun karbon kopyası şeyler olduğunu düşünürdüm. Bu yüzden de zaman zaman böyle sonradan görmeler için duvar boyunda büyük kütüphane afişleri bile basmayı düşlediğim olmuştu. Büyük bir AVMde bu afişlerin yapıldığını görünce şaşırdım desem yalan olur. Zira aynı şeyleri bir başka kafa daha düşünmüş ve benden ileri giderek uygulamasını da yapmıştı.
Efendim, bir gün Üsküdar Yedekçi çıkmazındaki sahaf dükkanıma biri benim gibi bodur, diğeri kavak gibi uzun iki kişi geldiler ve ne istediklerini açıkladılar:
- Bize bir kamyonet kitap lazım.
Bu istek garibime gitmişti. Metre ile, elbisesinin rengine göre kitap isteyeni duymuştum da, kamyonetle kitap isteyeni ilk defa duyuyordum:
- Nasıl yani dedim, kamyonetle kitap ne işe yarar ki?
Muhatabım iki arkadaştan aynı anda korodan gelir gibi cevap yükseldi.
- Efendim, biz Levent Kırcanın elemanlarıyız. Levet Abi başbakan Bülent Ecevitle ilgili bir skeç yapacak. Bu kitaplar arkada fon olarak kullanılacak. O yüzden işe yaramaz kitap, telefon rehberi gibi atacağınız materyalleri bize kilo ile satarsanız memnun oluruz.
Vehbinin kerrakesi anlaşılmıştı. Aynı kumpanyada birisi şoför, diğeri dekorcu olan bu arkadaşlar sonradan Levent Kırcada oyuncu olarak parlayacaktır. Bir kaç gün sonra geldiler ve bir kamyonet kitabı yükleyip götürdüler. İleriki günlerde bir kamyonet kitaba daha ihtiyaç oldu ve Levent Kırcanın Ecevit skecinde bunlar dekor oldular. (İlginçtir aynı Levent Kırca o tiye aldığı Bülent Ecevitin Demokratik Sol Partisinden yıllar sonra Üsküdar Belediye Başkan adayı olacaktır.) O günlerde Kırcadan gelen tuhaf siparişin benzerleri iç piyasadan da gelmeye başladı. Zamanın İçişleri Bakanının emri ile aslında adı Kıraathane olan, fakat günümüzde çay-kahve içiminin yanında pek çoğunda tavla, kâğıt oyunları, okey gibi oyunların oynandığı ve zaman öldürme mekânları olarak kullanılan bu dükkânlarda kütüphane bulundurulması mecbur tutulmuş, o yüzden de civardaki bütün kahvehaneler o güne kadar kapısından içeri adım atmadıkları sahaflardan tasnif sırasında hurda için ayrılmış ucuz kitap istemeye başlamışlardı. Bu komik durum bir kaç yıl devam etti ve her kahvehanede uyduruk bir cam dolapta Türk usulü kütüphaneler raflarda yerini almıştı. Kitaplarla ilgili bir başka tuhaflığın da üzülerek altını çizmeliyim. Efendim halâ İstanbulda metro istasyonlarında pek çok kitap kanepenin üzerine keyifle oturuyoruz. Düşünsenize Mehmet Akif Ersoyun Safahat kitabının bir kanepe şeklinde yapılmışının üzerinde iki arkadaş keyifle kitabın önemi üzerine sohbet ediyorsunuz. Sahi, dünyanın hangi ülkesinde kitapların üzerine oturan bir başka millet duyulmuştur? Üstelik bu kitap kanepe tasarımı zamanında tasarım ödülü bile almış...
Sayın Kadir Topbaştan bu kanepeleri toplayıp, -sakın haa- imha etmeden uygun müzelere dağıtmasını rica etsek. Meselâ İstanbul Gazeteciler Cemiyetinin Basın Müzesine ve İstanbul Karikatürler Müzesine verilebilir.
Basın Müzesini anladık da Karikatürcüler Müzesi ne alaka derseniz;
- Düşünün, derim bu kanepelerin durumu resmen karikatürlük değil mi?
Allah bizi ıslah etsin!