Abdullah Yıldız

Abdullah Yıldız

“Metâ Nasrullah: Allah’ın Yardımı Ne Zaman?”

“Metâ Nasrullah: Allah’ın Yardımı Ne Zaman?”

“Sizden önce gelip geçenlerin hali başınıza gelmeden cennete gireceğinizi mi sandınız? Onlara öyle bir yoksulluk, öyle dayanılmaz bir zorluk çattı ve öylesine sarsıldılar ki, sonunda elçi ve yanındakiler; ‘Allah’ın yardımı ne zaman?’ dediler. Dikkat edin, şüphesiz Allah’ın yardımı pek yakındır.” (Bakara 2/214)


Ümmetin başında kara bulutların dolaştığı, Müslümanların can yakıcı belâ ve musibetlere uğradığı bir dönemde, bu âyet-i celileyi gündemimize almanın tam zamanıdır. Keza, üstad Bediüzzaman Said Nursi’nin şu muhteşem tespitini de: “Cennet ucuz değil; Cehennem dahi lüzumsuz değil!”

Âyette geçmiş ümmetlerin başına geldiği hatırlatılan “be’sâ ve darr┠kelimeleri; belâ ve şiddet, hastalık, dert, acı, musibet ve felâketler şeklinde anlaşılmıştır. Bu belâ, şiddet ve musibetler o düzeye ulaşmıştır ki, Müslümanlar düşmanların saldırı, işgal ve baskıları sebebiyle büyük bir sarsıntı geçirmiş ve bu dayanılması çok zor imtihan karşısında, Peygamberleri ile birlikte Allah’a şöyle niyaz etmişlerdir:

“Metâ nasrullah:

Allah’ın yardımı ne zaman?”

Sahih bir hadiste aktarıldığı üzere, Habbâb b. Eret (r.a) şöyle der: ‘Biz Hz. Peygamber’e (s) dedik ki:

-‘Ey Allah’ın Rasûlü! Bizim için Allah’tan yardım istemeyecek misin? Bizim için Allah’a dua etmeyecek misin?” Bunun üzerine Rasûlüllah (s) buyurdu ki:

“Sizden önce geçenlerden birinin başının ortasına testere konur ve ayağına kadar kesilirdi de bu onu dininden döndürmezdi. Demir taraklarla taranır, etiyle kemiği ayrılırdı da bu onu yine dininden döndürmezdi.” Sonra Peygamber (s) buyurdu ki: “Allah’a andolsun ki, Allah Teâlâ bu dinin hâkim olmasını arzu etmektedir, öyle ki yolcu San‘a’dan bineğine binecek, Hadramût’a kadar gelecek, Allah’tan başkasından ve koyunları için de kurttan başkasından korkmayacak. Ne var ki siz çok acele davranan bir topluluksunuz.” (İbn Kesir Tefsiri, Çağrı Y., 3/831-832)

Nitekim bir başka âyet-i kerimede de Allah Teâlâ (c.c) buyurur ki: “Elif, Lâm, Mim. Andolsun ki, Biz kendilerinden öncekileri sınamışken, insanlar ‘inandık’ deyince sınanmadan bırakılacaklarını mı sanırlar? Allah elbette doğruları ortaya koyacak ve yalancıları da ortaya çıkaracaktır.” (Ankebût 29/1-3)

Allah Rasûlü (s) ve ashabı, ayet ve hadiste sözü edilen türden nice şiddet ve saldırıya uğramışlardı. Hendek savaşı, düşmanın çok kalabalık geldiği ve müminlerin şiddetle sarsıldığı bir zorlu sınavdı:

“Onlar size yukarınızdan ve aşağınızın altından gelmişlerdi, gözler de dönmüştü, yürekler ağızlara gelmişti, Allah için çeşitli tahminlerde bulunuyordunuz. İşte orada inananlar sınanmış ve çok şiddetli sarsıntıya uğratılmışlardı. Münafıklar ve kalplerinde hastalık olanlar, Allah ve Rasûlü bize sadece kuru vaatlerde bulundu, diyorlardı...” (Ahzâb 33/10-12)

Bugün de Muhammed ümmeti, önceki ümmetlerin ve Efendimiz (s) dönemindeki müminlerin başına gelen saldırılar, sıkıntılar ve zorluklarla karşı karşıyadır. Filistin’de katil Siyonistlerin neredeyse yetmiş yıldan beri devam eden kanlı saldırıları, Suriye’de ikinci yılını dolduran ve bilançosu her geçen gün ağırlaşan zalim ve sapkın bir azınlığın katliamları, Arakan Müslümanlarının yıllardır bitmeyen sürgün ve mahrumiyetleri ve benzerleri, ümmetin zorlu sınavını göstergelerinden sadece birkaçı...

Muhammed ümmeti, bu saldırılar karşısında birlik olup birbirine yardım ederek direnir ve baskılardan yılmayıp sarsılmayarak güçlüklere dayanırsa, inşallah eninde-sonunda başarılı olacaktır.

Ümmet, gerekli kararlılığı ve direnci gösterdiği takdirde, Allah’ın yardımı mutlaka gelecektir.

“İyi bilin ve emin olun ki, Allah’ın yardımı yakındır!”

Bize gecikmiş gibi, uzak gibi görünen “Allah’ın yardımı”, ilahi kural düzleminde belki çok yakındır.

Unutmayalım:

Karanlığın en koyu olduğu an, aydınlığın en yakın olduğu zamandır.

Emin olalım ki ümmet, iman ve amellerinde sebat eder, belâ, musibet ve şiddet karşısında sabır ve dayanıklılık gösterirse, hem Allah’ın yardım ve desteği ve hem de Cennet onları beklemektedir…

Cennet ise ucuz değildir. Karşılığında bedeller hem de çok ağır bedeller ödemek gerekir. Bir anlamda bu, bir ticaret, bir alışveriş meselesidir; kârlı bir alışveriş!..

“Muhakkak ki Allah, müminlerin mallarını ve canlarını, karşılığı cennet olmak üzere satın almıştır. Onlar, Allah yolunda savaşırlar; öldürürler ve öldürülürler. Tevrat’ta, İncil’de ve Kur’an’da kendi üzerine hak bir vaattir. Kim Allah’tan daha çok ahdini yerine getirebilir? Öyleyse yaptığınız alışverişe sevinin. En büyük kurtuluş işte budur.” (Tevbe 9/111)

Filistin, Suriye ve Arakan’da müminler Cennet karşılığı canlarını Allah’a satıyorlar. Ne mutlu onlara! Biz, onlara yardım etmeyenlere, onların yanında yer almayıp davalarına sahip çıkmayanlara acıyalım...

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
4 Yorum
Abdullah Yıldız Arşivi