Menşûre
Menşûre kavramını öğrenmem, içinde bulunduğumuz Aşure ve dolayısıyla Hicret ve Muharrem gibi özel günleri de çağrıştırması açısından oldukça güzel bir zaman dilimine rastladı.
Lügatte yayılmış, ilan edilmiş, Sultanın emri ve fermanı gibi anlamlar yüklenen Menşûre, 1463 yılında Fatih Sultan Mehmet tarafından Osmanlı topraklarına katılan Bosna-Hersekin aradan geçen bunca yıla rağmen nasıl da sadece bir gönül coğrafyası olmakla kalmayıp bizimle bütünleştiğinin resmidir. Menşûre, bir mirasyedi hoyratlığıyla üzerinde yükseldiğimiz ve fakat kıymetini bilmediğimiz o kutlu mirasın gönül coğrafyamızda nasıl da derin izler bıraktığını; bizzat tarafımızdan reddedilen ve hakir görülen medeniyet mefkûremizin nasıl da sahiplenildiğini ve canlı olarak günümüze taşındığını ve yaşatıldığını göstermesi bakımından da başımızı önümüze eğdiren hazin bir tablodur.
Osmanlı, 1878 yılında Berlin Kongresiyle Avusturya-Macaristan İmparatorluğuna bıraktığı topraklardan çekilirken Bosnada kalan Müslümanların bir arada tutulması ve dini olarak İstanbula bağlılıklarının devamını sağlamak için diğer beldelerde olduğu gibi buradaki dini lidere de yetki verdi. Avusturya-Macaristan İmparatorluğu, ilk başlarda karşı çıkmasına rağmen 1882de Osmanlı Halifesinin Bosna Reisul Ulemasına verdiği Menşûreyi kabul etti. Böylece ilk Bosna-Hersek Reisul Uleması olan Mustafa Hilmi Hacıömeroviçin adının yazılı olduğu menşûre, dönemin Avusturya-Macaristan İmparatoru I. Franyo Yosip tarafından imzalanarak yürürlüğe girdi. Bu menşûre halen Saraybosna'daki Adil Zulfikarpaşiç Vakfı Boşnak Enstitüsü'nde korunmaktadır. Bosna-Hersekte söz konusu menşûreye dayanarak kurulan İslâm Birliği (Diyanet İşleri Başkanlığı), kendi kuruluş yasasını oluşturarak bu süre içerisinde hep bağımsız kalmayı, kendi dini liderini seçmeyi ve 130 yıl önce kendisine devredilen bu yetkiyi korumayı bugüne kadar başardı.
Osmanlıdan aldığı yetkiyi günümüze kadar korumayı başarabilen tek kurum olan Bosna-Hersek İslâm Birliğinin Reisul Uleması olarak 20 yıldan bu yana görev yapan Mustafa Çeriç bu görevini geçtiğimiz hafta düzenlenen menşûre töreni ile Tuzla Müftüsü Hüseyin Kavazoviçe devretti. Dünyanın pek çok ülkesinden dini liderlerin katıldığı törenin en önemli konuğu da Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Mehmet Görmezdi. Saraybosnada düzenlenen törende menşûreyi Kavazoviçe teslim eden ve cübbesini de giydiren Başkan Görmez, bir de konuşma yaptı. O konuşmadan akıllarda şu manidar cümleler kaldı:
Bugün, ortak tarihimizin ebediyete irtihal eden üç büyük şahsiyetinin ruhları şâd olmuştur:
Bugün, İstanbul'dan önce gönlünü Saraybosna'da, kalbini Bâkıyâ Tepesinde bırakan Fatih Sultan Mehmed'in ruhu şâd olmuştur.
Bugün, Saraybosna'yı bir ilim, irfan ve medeniyet şehri olarak tanzim eden Gazi Hüsrev Hazretlerinin ruhu şâd olmuştur.
Bugün, barışın daha büyük bir savaş olduğunu bütün dünyaya haykıran; mezar taşına Allah'a yemin olsun ki Allah'tan başkasına kul-köle olmayacağız. ibaresini yazdıran Aliya'nın ruhu şâd olmuştur.
Bugün Saraybosna'da, Mostar'da, Travnik'te, Srebrenitsa'da katledilen bütün şehidlerin ruhları şâd olmuştur.
Son bir not: Hüseyin Kavazoviç 23 Eylülde gerçekleştirilen Reisul Ulemalık seçimini kazanmasının hemen ardından Başkan Görmezi bizzat arayarak menşûreyi kendisinin elinden almak istediğini belirtmiş ancak Sayın Görmezin 19 Kasımda İstanbulda başlayacak Avrasya İslâm Şurası nedeniyle katılamayacağını bildirmesi üzerine yasal olarak 19 Kasımda yapılması gereken Menşûre töreni, tüzük değişikliğine gidilerek 15 Kasıma alınmış. Bu da Bosnanın Osmanlı geleneğine bağlılığının ayrı bir göstergesi olsa gerek.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.