Mustafa Çelik

Mustafa Çelik

Papaza kesilen cezanın imama uygulanması

Papaza kesilen cezanın imama uygulanması

Kravatlı mürteciler devrini yaşıyoruz. Kendini ve halkını başkasının arzularına göre tanımlamaya kalkışanlar, kravatlı da olsalar hakiki mürteci sayılırlar. Bunlar hukuk falan tanımazlar. Bunlar için keyfîlik ve cebrilik esastır. Ama şurası da bir hakikattir ki; dünya güçten başka hukuk tanımayanlar tarafından yıkılırken, hukuktan başka güç tanımayanlar tarafından da yeniden inşaa ediliyor!
Günümüzde güçten başka hukuk tanımayanların dayattıkları ve istismar ettikleri ilkenin adı laikliktir. Laiklik, kilise hâkimiyetine karşı geliştirilen tepkinin bir ifadesidir. Laiklik, Fransa'da doğmuştur. Fransızca'da dinî kuruluşların hâkimiyetinden bağımsız olan kuruma Laik (laic veya laique) denir. Bu ülkede dinî kuruluş deyince Katolik kilisesi anlaşılır. Lâiklik mücadelesi kiliseye karşı verilmiştir. Kilise, Allah adına hareket ettiğini öne sürerek kralı, hükümetleri, valileri belirlemede ve göreve getirmede kendini yetkili görmüştür. İlmî çalışmalara müdahale ederek engel teşkil etmiştir, ettirmiştir.
Türkiye'de, Ateistler ile Ataperestler din ile ilgili her görüntüyü lâikliğe aykırı sayarken, dine uzak duran kişiler, kendilerinin hoşlanmadığı dinî görüntüleri laikliğe aykırı sayıp ortadan kaldırmaya çalışırlar. Bunlar, laikliği kilisedeki papazın ilmî hayata müdahale etme hâkimiyetine karşı mücadele olmaktan çıkarıp doğrudan İslâm dinine, ilmî çalışmaların merkezi ve teşvikçisi camiye, ilmî çalışmaların destekçisi, teşvikçisi, örneği ve önderi olan cami imamına karşı mücadeleye dönüştürmüşlerdir. Onlara göre Allah'ın sosyal ve kamusal alanla ilgili emirleri uygulanamaz. O alanda yetkili olan kendileridir. Bunu açıkça söylemezler ama söz, davranış ve uygulamalarına başka bir anlam verme imkânı yoktur. özel alanı da ilgilendirse, kendi karar ve uygulamalarına, dine aykırı diye karşı çıkılmasını asla kabul etmezler. Onların görüşlerine aykırı düşen dinî emir ve uygulamalar ya değiştirilmeli, ya da yürürlükten kaldırılmalıdır. Onların saygı duydukları din, kendi anlayışlarına uyan dindir. İslâm dini konusunda karar mercii Kur'an, sünnet ve din bilginleri değil, kendileridir. Yani insanlar, ancak onların müsaade ettikleri kadar dindar olabilirler. Vicdanlara sıkıştırılmak istenen din, İslâm dini olunca, ona karşı mücadele çok zor olmaktadır. çünkü İslâm’a karşı çıkmak her şeyden önce evrensel değerlere karşı çıkmaktır. Zira İslâm'ın istediği şeyler, insan tabiatı ve sosyal hayatla, yani bütün evrensel değerlerle tam bir uyum içindedir. çünkü bu din, o değerleri koyan Allah'ın dinidir. Kur'ân'da şöyle buyurulur:
“Sen yüzünü dosdoğru bu dine, Allah’ın fıtratına (yaratma kanununa) çevir. O, insanları ona göre yaratmıştır. Allah’ın yarattığının yerini tutacak bir şey yoktur. İşte sağlam din bu dindir. Ama insanların çoğu bunu bilmezler.” (Rum Sûresi, 30)
Evrensel değerler bütünü olan İslâm’ı yürürlükten kaldıranlar, Müslümanları laiklik ile ikna etmeye çalışıyorlar. Yeri geldiği için altını çizerek diyoruz ki; asrımızda Müslümanlar fiziki saldırılar kadar zihni saldırılara da maruz kalmışlardır. Hatta zihni saldırılar, fiili saldırıların mukaddimesi olmuşlardır. Nitekim bugün ılımlı İslâm, ılımlılaştırılmış Amerikan İslâm’ı, laik İslâm, modern İslâm, bunların hepsi aynı şeyleri ifade ediyor. çağın hâkim değerlerine itiraz etmeyen, kendi kültürel ve kimliksel kodlarından, iddialarından vazgeçmiş, uyum sağlayan, problem çıkarmayan uysal koyun mezhebinin mensubu aranıyor. Ya da İslâm böyle bir kalıba sıkıştırılmak isteniyor. Bunun bir teorisi var, arka planı var, tarihi var. Ama çok özet bir şekilde böyle ifade edebiliriz. İddialarından ve kendisi olmaktan vazgeçmiş, kabul etmeye, onaylamaya hazır bir İslâm. Hıristiyanlık da böyle olmuştu zaman içerisinde. Yani ilk Hıristiyanların, onlara Hıristiyan demeyelim, ilk muvahhid îsevilerin diyelim. Gerek Yahudilerde, gerek Roma devletinde siyasi baskılar, dinî baskılar sonunda Pavlus ve onun öğretisine yakın olan Hıristiyanlar bu dini, bir devletin resmî dini haline getirdiler. Bunların çabaları sonucu böyle oldu. Her ne kadar bunlar zamanında olmadıysa da, bunların ektiği tohumlar sayesinde böyle oldu ve Roma gibi bir devletin resmi dini oldu. Ama o artık Muvahhid îsevilik değil, o artık Hıristiyanlıktır. İçinde gnostisizm bulunan, içinde Yahudilik bulunan, içinde putperestlik bulunan bir din, adı Hıristiyanlık. Şimdi İslâm da bu şekilde bir adaptasyon süreci ile karşı karşıya. Adapte olabilir mi? Olabilir ama artık o İslâm olmaz, başka bir din olur. Muvahhid İslâm böyle bir adaptasyona geçit vermez. Böyle bir adaptasyona cevaz vermez. çünkü muvahhid İslâm, tarih içerisinde gerek itikadî bakımdan, gerek tarihsel tecrübesi bakımından böyle bir şeyi onaylaması bir yana, buna alternatif üretebilecek tek din, tek sistemdir. Dolayısıyla bu Büyük Ortadoğu projesi ve sair projeler çerçevesinde öngörülen bu İslâm tipleri, İslâm’ın yegâne alternatif olduğunu bilen çevreler tarafından üretiliyor. Yani bunlar şu anda mevcut global hegemonyanın karşısında durabilecek tek alternatif gücün, potansiyelin İslâm olduğunu biliyorlar. Ama bile bile saptırmaya çalışıyorlar. Bu saptırmalarına da laikçiliği araç olarak kullanıyorlar.
Şunu bilelim ki; hâkimiyeti insana tahsis eden; çevre şartlarına göre siyasi rejim kurulmasını (ve dinin ferdin vicdanına terk edilmesini, hayatın taşrasında tutulmasını) teklif eden ideolojiye laiklik denilir. Türkiye'de farklı şekillerde tarif edilmesinin sebebi şudur: Laiklik, 1789 Fransız devrimini yapan burjuva sınıfının aydınlarının, kilise hakimiyetine (ruhbanların iktidarına) son vermek için geliştirdikleri bir ideolojidir. Hıristiyan toplumlarda insanların, "ruhbanlar" ve "laikler" şeklinde tasnife tâbi tutuldukları malûmdur. İslâm dininde ve halkı Müslüman olan ülkelerde, ruhban sınıfı yoktur. Olmayan bir sınıfın, iktidarı ele geçirmesi düşünülemez. Dolayısıyla halkı Müslüman olan ülkelerde, laikliğin nesnel bir tarifini yapmak kolay değildir. Kendi keyiflerini kanun haline getirip hukuk diye dayatanların laikçilik yaparak Kur’an’a İncil, camiye kilise, imama papaz muamelesi yapmaları, mürteciliklerindendir. Mensubu bulunduğumuz İslâm, alternatifsiz olduğu için bu mürtecilerle uzlaşmamız ve anlaşmamız asla mümkün değildir. çünkü biz Müslümanlar için İslâm’dan gayrisine ikna olmak, İslâm’da olmayana razı olmak, mürteci olmaktır. Dolaysıyla Müslüman olarak bizi mürteci yapmaya çalışan kravatlı kare kafalı mürtecilere geçit vermeyeceğiz. Hukuk zemininde kalarak sonuna kadar mücadelemizi devam ettireceğiz. Biz biliyoruz ve şahidlik ediyoruz ki; kilise papazına kesilen cezanın cami imamına uygulanması ve Müslüman âlimlerinin de buna seyirci kalmaları, İslâm âleminin en büyük felaketi olmuştur. Bu felaketten kurtulmanın çaresi, hukuk zemininde kalarak sabırla mücadeleye devam etmektir


Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Mustafa Çelik Arşivi