Faruk Köse

Faruk Köse

Hasta adamın reçetesi

Hasta adamın reçetesi

Yarım asrı geçen Avrupa Birliği macerasındaki kararlı ilerleyişini sürdüren Türkiye, “kendi somut adımları”nı içeren “İlerleme Raporu”nu hazırladı. AB Bakanı Egemen Bağış diyor ki: “Dünün ‘hasta adam’ı bugün Avrupa’ya reçete yazıyor.”Sayın Bakan devam ediyor: “Dünün ‘hasta adamı’ artık ayağa kalkmış, bugünün Avrupa’sına reçete yazacak, Avrupa’daki hastalıklara çözüm üretecek, Avrupa Birliği’ne yük olacak değil, AB’den yük alacak bir güce, bu imkâna ve kudrete erişmiştir.”

Bir daha okuyalım: “Türkiye Avrupa Birliği’ne yük olacak değil, AB’den yük alacak”mış.
Peki, o yükü kim omuzlayacak? Yine ekonomik sıkıntılarından ötürü inim inim inleyen, omzundaki yüklerle beli bükülerek ağzı yere değecek hale gelen “dar gelirli vatandaş”, elbette. Caka satmak da, sanki vatandaşın omzundaki yük yetmezmiş gibi bir de Avrupa’nın yükünü almaya çalışanlara düşüyor tabiî ki.

“Rakam ekonomistleri”ne sorsanız her şey iyiye gidiyordur. Ancak “vatandaş” için durum farklı. Zira vatandaşın ekonomisi, “cebine giren ve çıkan”dan, “sofrasına ne koyabildiği”nden, “günlük yaşamını kaç paraya sürdürdüğü”nden ibaret. Bu da pek iç açıcı değil.
Buna rağmen görüyoruz ki, devlet dar gelirli “vatandaş” için onlarca “denetim metodu” geliştirip ceplerine ortak oluyor. Ancak aynı devlet, “her türlü yol”la servetlerine servet katan, malları-mülkleri, yurtiçi-yurtdışı gizli hesapları, şirketleri-holdingleri olan bir avuç “zengin elit”e cömert ve müsamahakâr. Sermayedarların yüzmilyonlarca vergi ve milyarlarca kredi borçları affedilirken, vatandaş, üç kuruşluk borcu için neredeyse suçlu muamelesi görüp derdest edilebiliyor. Zenginler takımının milyarlarca borçlarını affeden devlet, oluşan bütçe açığını kapatmak için de züğürt vatandaşın cebine dalıyor.

Arada sırada yapılan “komik maaş zamları” da, akaryakıta endeksli küçük, ama sürekli “zamlar sarmalı”yla geri alınıyor. Böylece vatandaş ağır ağır, hazmettire hazmettire sağılıyor.
Sonra ne oluyor? “Toplumsal suçlar” artıyor. Hırsızlık, gasp, narkotik madde kullanımı, hak ihlalleri, dolandırıcılık, sahtekârlık, kaçakçılık, kayıtdışılık ve daha pek çoğu almış başını gidiyor. Kumar, içki, fuhuş ve benzerleri zirve yapıyor. İnsanlar öyle zor duruma düşüyor ki, organını satan mı dersin, çocuğunu satan mı ararsın, hatta bedenini pazarlayan mı?... Pislik diz boyu. Ahlâk, toplumsal duyarlılık heba olup gidiyor. Sistemin icbar ettiği “yağma-çalma ekonomisi” esas unsur. Kim daha çok çapulcuysa o daha itibarlı hale geliyor. Bir yandan da iflaslar, karşılıksız çekler-senetler, icralık işyerleri ve evler... manzaraya dekor katıyor.

Ancak buna karşın “tepkisizlik” zirvede. Vatandaş bazan asla gerçekleşmeyen vaatlerle, bazan “gazı alınarak”, bazan “aba altından sopa” gösterilerek, bazan “biz olmasak falancı gelir” türünden tehditlerle vs. öyle uyutulmuş/uyuşturulmuş ki, “doğru değerlendirme”de bulunamıyor, “doğru tutum”u takınamıyor, “düşünüp yapma”ya kalkışamıyor. Bilâkis, başına gaile açanlar için neredeyse fedailik yapacak hale geliyor. Yetmiyor, bir de kendini bu hale düşürenlerin bütün yüklerini omuzlayıp onları daha yüksük zirvelere taşıyor. Yetmiyor, şimdi de Avrupa’nın yükünü taşımaya hazırlanıyor. Arada bir tepki gösterenler de zaten coplarla, biber gazlarıyla susturuluyor; haklı talepler bile “ihanet”le suçlanıyor.

Vatandaşın ve ülkenin sorunlarını çözmek için sorumluluk mevkiine geçenler; kendi sorumluluklarını eda etmedikleri gibi, yetkileri kendi ellerinde bulundururken, sorumlulukları da vatandaşın omzuna yıkmaktan geri kalmıyorlar. Tokmağı ellerine almışlar, davulu vatandaşın boynuna asmışlar, vuruyorlar ha vuruyorlar. Arada bir duruma itiraz eden olduğunda, davula değen tokmak muterizin başına inebiliyor. Böylece sersemleyen muteriz, yarı ayık-yarı baygın halde “yola” geliyor ve “uysal koyun” gibi elitlere hizmete devam ediyor.
“Vatandaşın ekonomik ihtiyaçları”nı kalıcı olarak giderip “refah düzey”ini yükseltmek ve “düzeyli bir istikrar”ı yakalamak gerekirken, “köklü çözümler” zengin elitler için seferber ediliyor; vatandaş için ise “sadaka ekonomisi” formülasyonu yürütülüyor. “Kamu spotu” adıyla verilen “sus payı”vari fonlarla “basın” da “cepte keklik” olunca, durumun vahametini gösterecek bir ses çıkmıyor.

Son 10 yılda cari açık 80 yılın 7 katına ulaşmış. 1 kg. ekmek %130; 1 litre benzin %177; 1 kilowat elektrik %126; 1 metreküp doğalgaz %174; 1 metreküp su %90 zamlanmış. Kamu borcu 530,5 milyar TL’ye, iç borç 387,7 milyar TL’ye çıkmış.
Bütün bunların üstüne Sayın Bakan diyor ki: “Dün hasta adamdık, bugün reçete yazıyoruz!”
Eh ne diyelim, yine de dikkatli olmak lazım. Serde “candan olmak” da var. Öyle ya, ne demişler; “yarım doktor candan eder!”

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
8 Yorum
Faruk Köse Arşivi