Büyük yalan makinesinin sonu
Ergenekon terör örgütü hakkındaki iddianamenin mahkemece kabul edilmesiyle birlikte dava resmen başlamış oldu. Bu saatten sonra, bir yılı aşkın bir zamandır Ergenekon'la ilişkilendirilen iddialar hukuki yargılama konusudur. Davanın esas konusunun darbe mi terör mü, yoksa hükümete karşı bir kalkışmayı kışkırtma mı olduğu konusunda ortaya konulan kuşkuların nereden kaynaklandığıyla ilgili bilgiler de, süreç içinde ayrı ve zengin bir sürpriz kaynağı olacak gibi görünüyor.
İddianamenin ortaya çıkan münderecatı, isteyenin darbe, isteyenin terör, isteyenin cinayet, gasp, hükümetin çalışmalarını engelleme, halkta kin ve nefret duygularını tahrik, rüşvet veya ne ararsa bulabileceği bir münderecat. Deniz Baykal'ın Salı günkü Meclis grup konuşmasında Başbakan'a hitaben sarf ettiği, doğrusu ise Başbakan'ı hiç ilgilendirmeyen akıl almaz sözlerin nasıl bir telaşla söylendiği, neyi hedeflediği de umarız bu süreç içinde bir açıklığa kavuşur.
"Hani darbe idi? Aç o zaman darbe davasını. Getir darbe iddianamesini. Ne oldu darbe iddianamesi? Ne oldu günlükler? Ne oldu diğer Eldiven harekátı? Sarıkız, Ayışığı ne oldu onlar? Getir... Getir... Koy ortaya. Var mı bir şey? Hayır, yok... Ne oldu o zaman? Darbe işi değil"
Siyasetten önceki mesleği hukukçuluk olan birinin söyleyebileceği sözler midir bunlar? Davayı Başbakan'ın kendisinin mi açtığını düşünüyor Baykal?
Davaya darbe iddialarının (henüz) dâhil edilmemiş olması, bu davaya konu olan suçlamaları hafife almayı mı gerektiriyor?
Bir de mahkemeye sunulmuş ve birkaç gün içinde kabul edilip edilmediği ortaya çıkacak, ortaya çıktığında münderecatı tam bir devasa suç makinesini işaret eden bir iddianame varken ortada, bunlar söylenecek sözler miydi? İddianamenin açıklanan içeriği, her biri diğerinden daha fazla insanı insanlığından utandıran suçlamaların hiç birinin de mesnetsiz olmadığını da ortaya koyuyor.
Kürşat Bumin geçenlerde arka arkaya yazdığı iki yazıyla “davanın darbeden mi terörden mi açılması gerektiğine” dair soruya çok haklı olarak itiraz etmiş ve isnat edilen suçlamalarda bir gelenek olarak "devlete veya hükümete karşı suçlar"ın suç hiyerarşisindeki haksız üstünlüğüne dikkat çekmişti. Oysa Ergenekon yapılanmasına atfedilen suçlar arasında cinayet de var. Hem de bir değil, iki değil, bir sürü cinayet...
Hangi amaçla olursa olsun suç hiyerarşisi içinde bir cana kast etmiş olmak, elbetteki devlete karşı işlenen bir muhalefet veya isyan suçundan çok daha vahim bir şeydir.
İddianamede Danıştay cinayetinin Ergenokoncularca azmettirildiği de güçlü delilerle ortaya konuluyor. Sadece bu hadiseyi bile Ergenekoncuların yaptığı mahkeme kararıyla kanıtlandığında, bu büyük olay hangi açıdan ele alınmalı acaba? Terör mü, darbe mi, cinayet mi? Bunların hangisi diğerinden daha az vahim sizce? Hepsi birbirinden daha vahim olan bu unsurların hepsi bir yerde bu cinayetin içinde yer alıyor.
Ama çok daha vahim olanı, bu cinayet cürmünün üstüne bir de bütün toplumu aptal yerine koyarak aldatma düşüncesine dayanılarak işlenmiş olmasıdır.
Danıştay cinayetini işleyenler, toplumu kendilerince ideolojik kamplara ayırmış, kendi kamplarından saydıkları birini hunharca katlederek kendi ideolojilerine de hiçbir saygıları olmadığını göstermiş, arkasından bu cinayetin suçunu belli bir kesimin üzerine yıkarak toplumun farklı unsurlarını birbirine karşı kışkırtarak bir çatışma veya gerilim ortamı doğurmuş. Doğacak kargaşa ortamından kendine bir iktidar fırsatı hazırlamaya çalışmış…
Silsilesini izlemenin bile insanın başını döndürdüğü bu cürüm, üstelik defalarca tekrarlanmış. Her seferinde devletin ve toplumun en yetkili ve saygın insanlarını bu cürümleri yoluyla kendi istedikleri istikamette seferber etmeyi başaran bu tezgah, toplumun idealleriyle, sevgi ve nefretleriyle bütün varlığını bir yalanın iflah olmaz tiryakisi haline getirmiştir.
Ergenekon davası bu büyük yalan makinesinin artık çalışamayacağını gösteriyor. Bir yerde duracağına dair beklentilerin de hiçbir hükmü yok artık. Geldiği yer bile başlıbaşına çok ileri bir yer. Susurluk veya Şemdinli ile karşılaştırmanın da hiçbir anlamı yok.
Bu noktaya gelmiş bir davada uyandırılan kamu merakı ve tecessüsü devamını kendisi getirir