Size Verilen Oylar Haram Olsun!
AK-PARTİ’li hükümet çıtayı çok fazla yükseltti. Artık 3-5 tesis değil, Türkiye’nin dört bir yanından 100-150 tesisin birden açılışı yapılıyor. Bir yandan yeni petrol kuyuları açılıyor, katma değeri ve stratejik önemi yüksek madenler çıkarılıyor. Üretim ve ihracatta resmen patlama yaşanıyor. Dünyada pek çok ülkenin ekonomik kriz bataklığından çıkmak için çırpındığı bir zamanda Türkiye hızla büyümeye devam ediyor. Artık IMF’nin kapısında borç dilenen değil, onlara borç veren bir Türkiye’nin vatandaşı olmanın hazzını yaşıyoruz. AK-PARTİ’li hükümette, belediyelerde bu yarışın iki tarafı adeta. Yani kuşun iki kanatları olarak Türkiye’yi uçuruyorlar. Böyle bir ülkede muhalefetin belediyeleri ne yapıyor derseniz hallerinin yürekler acısı olduğunu görürsünüz.
CHP’nin kalesi zannedilen İzmir’den başlıyalım, ardından yanlışlıkla CHP’ye geçen Antalya Belediyesi, Bursa Nilüfer, Ankara Çankaya başta olmak üzere CHP’li belediyelerde içki firmalarının sponsor olduğu sözde kültürel etkinlik ve festivallerle gençleri alkol bataklığına sürüklemek için birbirleri ile yarışıyorlar. Yüzlerce festival ve yüzlerce alkol bataklığı. İçki su gibi akıyor.
Kadehler kalkıyor;
- Çin çin!
Sarhoşların en sevdiği kelime;
- Çin çin..
Ne demekse, nasıl şeytani bir zevk veriyorsa.
CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu’da iki de bir de duyduğu bu çin çin lafından yola çıkarak Çin’e gitmeye karar vermiş ve ver elini Çin! Tabii kulaklarında ve ruhunda çin çin sözünün verdiği mahmurlukla orada da çok büyük sözler söylemiş:
- Ben Çin’in bölünmesine karşıyım!
Sanki dünyada Çin bölünsün diyen ülkeler de varmış gibi sayın Kılıçdaroğlu fikir beyan etmiş. Ve oradan da iktidarı yaylım ateşine tutmayı ihmal etmemiş. Batıda Sosyalist Enternasyonalde de Türkiye’deki hükümeti kötülemişti, doğuda da Çin’de kötülüyor. Oysa Çinliler Kılıçdaroğlu’nun bu garip tavrına bir türlü anlam verememişler. Çinli bir bakan, Türkiye’nin son 10 yılda gösterdiği mucizenin sırrını sormuş, Kılıçdaroğlu da Türkiye’de işlerin kötü gittiğini söylemiş, Çinliler CHP heyetine Kılıçdaroğlu’nu Pekin Üniversitesi hastanesine yatırmayı teklif etmişler.
Öte yandan CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, partisinin Tunceli Milletvekili Hüseyin Aygün’ün Paris’te öldürülen ve Tunceli nüfusuna kayıtlı Sakine Cansız’ın ailesine taziye ziyaretinde bulunması üzerine açıklama yaparak, Türkiye’ye geldiğinde gereğini yapacağını söylemiş. Bize minik kuşların söylediğine göre Aygün’ün ağzına en acısından İSOT doldurup, bir daha demeç verememesi için ağzını da bantlayacakmış. Hazret Türkiye Cumhuriyetinin ilk yıllarında Rumlara toplu yok ediş uygulandığını da iddia etmiş. O zaman biliyorsunuz ki devlet=CHP idi. Böyle bir durumda bu büyük suçun faili CHP oluyor ve Aygün de böyle bir partinin milletvekili olarak siyaset yapmayı içine nasıl sindiriyor? sorusu akıllara geliyor. Hatta CHP sözcüsü Haluk Koç da bu ince noktaya işaret ediyor. Şimdi Kılıçdaroğlu’nun “Başbakan işi gücü bırakıp CHP ile uğraşıyor” paranoyasını bırakıp önce Tunceli Milletvekili Hüseyin Aygün’ün bir ayağı CHP’de diğer ayağı ile BDP ve PKK’nın kapsama alanında dolaşmasını içine nasıl sindirdiğini CHP tabanına ve Türkiye kamuoyuna açıklaması gerekiyor.
MHP’ye dönüyoruz, orada da durumun vahim olduğu görülüyor. Hâlâ yerlerde sürünen bir muhalefet yapıyor lider Devlet Bahçeli. Tabii at sahibine göre kişnermiş, kaptanın Bahçeli olduğu yerde tayfalar da ona göre seçiliyor ve MHP’nin başarısız olması için elden ne gelirse yapılıyor. Düşünsenize bir muhalefet lideri olan Bahçeli, kendi başarısızlığının sebeplerini araştıracağına AK-PARTİ’ye oy veren seçmenleri suçluyor. Ve üçüncü dönem % 52 oy veren seçmenlere, korkarım yeni seçimde % 70 oy verirsiniz diyerek kızgınlık gösteriyor. Bu kafanın demokrasiyi hazmedemeyen ve seçim sonuçlarını halkın cahilliğine yoran Bekir Coşkun’dan, Yılmaz Özdil’den, Müjdat Gezen’den, Levent Kırca’dan ne farkın kaldı dersek haksızlık mı etmiş oluruz? Demokrasilerde ödül ve cezayı halk verir, sandıktan çıkan sonuca da herkes kayıtsız şartsız uyar. O sonucu hazmedemeyenler de ya Silivri’de kanunlar karşısında bunun hesabını vermektedirler. Ya da orayı ziyaret edip, onların bu niyetlerine dolaylı destek vermekte beis görmemektedirler. Ana muhalefet kalesinde iki kaleci duruyor. Kılıçdaroğlu ve Bahçeli, ama sürekli kalenin kenarında direğe sırtını dayamış uyumaktalar. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan da sürekli boş kaleye gol atıyor. Bu iki muhalefet lideri de arada sırada başlarını kaldırıp:
- Neden sürekli bize gol atıyorsun? diye efelenmeyi de siyaset yapmak zannediyorlar.
Doğrusu Erdoğan iyi oyuncu, fakat karşısındakiler de çok kötüler. Adam gibi muhalefet yapan birileri sahaya çıksa da şu maçlardan keyif alsak!..