H. Dink davası neden uzun sürer?
Hrant Dink’in öldürülmesinin üzerinden altı yıl geçti. Dolayısıyla Hrant üzerinden siyaset yapmanın süresi de altı yılı buluyor.
Daha garibi, Malatya suikastından farksız olan, muhtemelen de aynı merkez tarafından planlanan Hrant cinayeti tam bir bilmeceye dönüştü. Kanaat var, belge yok!.. Karar var, tatmin edici bir sonuç yok!.. Şimdi Yargıtay ilgili davayı bozduğu halde de, sonucun ne olacağı ve nereye varacağı hâlâ daha meçhul!..
Meçhullükten kastımız şu: Yargıtay’ın bozduğu dava yeniden görülmeye başlanır kuşkusuz. Fakat şundan emin olun ki, sürer de sürer! Savcılık yeni belgelerin peşine düşer, yeni sorgulamalara ihtiyaç duyar. Polise üst üste yazılar yazar. Polis ise hadiseye rutin bir mesele olarak yaklaşır. Vakitler de uzar sonunda! Bir de bakmışsınız, 2015’in kapısına varıp dayanmamış mıyız?
Bu işte benim anlamadığım, hükümetin ve emniyetin garip bir aymazlığı söz konusu. Ortalıkta kolgezen bir kanaate, onlar da kendilerini kaptırmış görünüyorlar çünkü. O kanaat de şudur: Yargı bağımsızdır, kendi davalarını kendisi yürütür. Ona müdahale yanlıştır, dolayısıyla yargıya dışarıdan müdahale ve empoze anlamına gelecek her türlü davranıştan uzak durmak gerekir vs.
Evet hadisenin bu tarafı doğrudur. Genel bir ilke olarak doğrudur. Fakat şunu da unutmamak gerekir: Bu tür davalar, aynı zamanda siyasi niteliği bulunan davalardır. Bir yandan hükümeti, öbür yandan Türkiye’yi siyasi töhmet altına sokmak gibi amaçlar taşıdığı unutulabilir mi bu davanın? Malatya suikastı olsun, Hrant Dink’in öldürülmesi olsun, bu tür cinayetler vasıtası ile Türkiye hem Avrupa Birliği hem de Birleşik Amerika nezdinde köşeye sıkıştırılmak istenmedi mi? Hıristiyan ahaliye karşı azdırılmış alerjinin arkasında, iktidarda olan AK Parti’nin rolü bulunduğu duygusu üretilmek istenmedi mi bu cinayetlerle? Öyleyse ilgili cinayet ve davalar amacı itibariyle siyasi olduğu gibi, dava süreci itibariyle de gene doğrudan siyasidirler.
Bu bakımdan hükümetin, bilhassa da İçişleri Bakanlığı ve Milli İstihbarat Teşkilâtı olarak, ilgili dava ile yeteri derecede meşgul olduğunu, buna vakit ayırabildiğini söylemek güçtür. Bu söylediklerimiz de, kuşkusuz davanın bundan önceki dönemi ile ilgilidir. Bundan sonraki döneme ilişkin kanaatlerimiz ise, ancak zaman içinde bir şekil ve mahiyet kazanacaktır.
Netice olarak burada söylemek istediğim şu:
Ergenekon ve Balyoz davalarında olduğu gibi, Hanefi Avcı ve İlker Başbuğ hadisesinde olduğu gibi, Emniyet; Hrant Dink suikastı üzerinde yeteri derecede hassas çalışmamış, davanın hızlandırılması noktasında da lâzım gelen bir gayreti sergilediği duygusunu vermemiştir. Halbuki Emniyet, kendisinin önem verdiği davalar hususunda yargıyı aşırı derecede empoze ettiği gibi, yönlendirebilmektedir de!.. Bundan ayrı olarak hiçbir siyasinin, Hrant veya Malatya suikastına ilişkin konuşmasına şahit olunamamaktadır. Balyoz veya Ergenekon konusunda hükümet ve siyasiler sürekli konuşurken, Hrant Dink ve Malatya suikastına dönük “konuşmama orucunu” acaba nasıl izah etmek gerekecektir?
İşte siyasi erkân bu noktada, işlerinin yoğunluğu nedeniyle yeteri derecede meşgul olamamaktadır. Ancak hadise bununla da sınırlı değil bize göre. Burada bir de davayı takiple görevli Emniyet yetkililerinin, hükümeti yani siyasi iradeyi yeteri derecede uyarmaması söz konusudur. Yani işin bu safhası yargının görevidir biçiminde gibi, garip bir rahatlık duygusu olarak özetlenebilir.
Peki soralım o zaman! Hrant Dink soruşturması veya suikastın amacı noktasında, siyasi zevatın öngörüsü ya da tezi ne idi? Bu tezi ve öngörüyü besleyecek biçimde dava dosyası oluşturuldu mu? İşin bu safhasını takip, İçişleri Bakanlığı’nın görevi değil midir? İşte geçen süre zarfında. Bakanlığın, Emniyet’in hazırladığı dosyalarla yeteri derecede meşgul olmadığı kanaatini ifade etmiş oluyoruz. Dolayısıyla mahkeme de bu zayıf dosyalar üzerinden karar veriyor. Ayrıca da örgütlü suç biçiminde bir sonuca ulaşamıyor!.. Şimdi de işte Yargıtay o davayı bozarak, yeniden görüşülmesine karar veriyor.
Burada söylemek istediğimiz şu: İçişleri Bakanlığı ve MİT; Türkiye’nin başına, bu tür cinayetlerle örülmek istenen sinsi tuzağı mutlaka açığa çıkarmalı. Yargının rahat karar verebilmesi için de lazım gelen her türlü belge ve dokümanlarla takviye edilmiş dosyalar tanzim etmelidir. Ayrıca da bu tür bir cinayet bireysel suç biçiminde sınırlandırmayarak, ne Türkiye’yi ne de dünyayı kendimize güldürmemelidir.
Bizim bu noktadaki endişemiz ise şudur:
Bir kısmı kuşkusuz iyi niyetli, fakat bir kısmı da şeytanlardan oluşan bir mihrak, bu davaya lâzım gelen ehemmiyeti vermeyerek ve bilhassa da sündürerek, 2015’e kadar uzatmaktan yana bir görüntü vermektedirler. 2015 yani Ermeni tehcirinin yüzüncü yıldönümünde, uluslararası arenada Türkiye’yi karalamak ve suçlamak isteyenlere, altın tepsi içinde sunulmuş garip bir armağan!..
Dolayısıyla Hrant Dink davası bugün hukuken yürür gibi olan, siyasi tarafıyla ise tamamen sahipsiz bir dava durumundadır.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.