Nabi Avcı
Nabi Avcı’yı şimdiye kadar, Milli Eğitim Bakanı olarak tasavvur eden birimiz var mıydı bilmiyorum. AK Parti hükümetinin kurulduğu tarihten beri Başbakan danışmanı olarak görev yapmış, geçen seçimde milletvekili olmuş, aynı dönemde Milli Eğitim ve Kültür Komisyonu başkanlığını yürütmüş birisi olduğu halde de, nedense onu müstakbel Milli Eğitim Bakanımız olarak hiç düşünmemiştik. (4+4) gibi sancılı süreçlerden geçildiği halde dahil...
Bunları söylerken sayın Avcı’yı; böyle bir görev için yadırgadığımı kasdetmek değil maksadım. Tam tersine geçmiş yıllar içinde bıraktığı entelektüel intibanın, onu her türlü makam ve mevkinin üstünde tuttuğuna bir vurgudur.
Ne bileyim? Biz Nabi Avcı’yı Özallı yıllardan beri hep danışmanlıklarda görmüş, icranın ve siyasetin içinde değil kenarında bulmuş, daha saçları beyazlamamışken bile, sanki ak saçlı bir mütefekkir gibi, icra adamlarına vaaz ve nasihat eder bir konumla onu özdeşleştirmiştik. Benzetmek ne kadar doğrudur bilmiyorum. İttihat ve Terakki’nin Merkezi Umumi azası Ziya Gökalp gibi, icranın içinde değil üstünde bir konum!.. Dolayısıyla Nabi Avcı’yı Milli Eğitim Komisyonu’nda, (4+4) müzakereleri esnasında, muhalefetin saldırılarına maruz kalmış birisi olarak görünce, ondan ziyade biz şaşırmıştık.
Benim şaşkınlığımı mazur görün!.. Çünkü Nabi Avcı’nın Milli Eğitim Bakanlığı’na atanması karşısında, ona galiz hakaretler yöneltenler de dahil hiç kimse şaşırmadı!.. Hiçbir itiraz sesi duyulmadı. Kendini zora sokacak hiçbir sözünü günyüzüne çıkarmaya kalkışan olmadı. Yani umumi bir kabul hissi, şimdiki halde, Nabi Avcı’yı kuşatmış gibi görünüyor. Bunun ne kadar güzel bir duygu olduğunu da en iyi Nabi Avcı bilir. Dolayısıyla tecrübenin, liyakatin, birikimin ve özellikle de mutmain bir ruhun geliştirdiği ön yargısız ilişki biçiminin tabii sonucu değil de nedir bu?
Haliyle buradan farklı bir insana, hâiz olduğu kültürü ve tecrübeyi içselleştirmiş bir tipe ulaşıyoruz. İşte bu noktadan konuşuyor görüyoruz Nabi Avcı’yı!.. TRT’de, DPT’de, Başbakanlık’ta, yayın hayatında ve üniversitede!.. Hep hoca ve akıl danışılan, hep rapor hazırlayan, kotarılmış çalışmaları son bir defa daha gözden geçiren ya da daha baştan parametreler çizen biri olarak!.. Hiçbir hesabi tarafı bulunmaması, ayrıca sözü de münasip söylemeyi bilmesi dolayısıyla, görüş ve mütalaaları kabul görüyor, saygınlık üretiyor!.. Nabi Avcı’nın unutulmaması gereken diğer bir meziyeti de muhatabını dinlemeyi bilmesi, onlara değer verdiği duygusunu suhuletle üretebilmesidir.
Toparlayacak olursak, bütün bu özellikler şimdi Nabi Avcı’nın omuzlarına binmiş, onunla beraber Milli Eğitim Bakanlığı’nın merdivenlerinden yokuş yukarı yükseliyorlar. Yani eğitimin ihtiyaç duyduğu, üretmek ve insana yüklemek istediği binbir meziyet, Nabi beyle beraber, bu tarihî bakanlığı ziyarete varıyorlar. Dolayısıyla yarın ilerde, Nabi Bey oralardan ayrılırken, ona ait bu vasıf ve muhtevadan geriye ne kalır? Kalırdan ziyade de, bakanlık kadroları ile Milli Eğitim camiasının bundan nasibi ne olur? Doğrusu onu merak ederim.
Görevi devralırken, sayın Avcı’nın bir cümlesi dikkatimi çekti. Aynen söyleyemeyeceğim. Fakat aşağı yukarı da şöyle idi: Düşünen, irdeleyen, muhakeme eden, daha doğrusu da soru sormasını bilen, yeni bir zihniyete ihtiyacımız bulunduğu gibi bir cümle!.. Her türlü dogmacılığa mesafeli duran bu yaklaşımın, ilke ve amaçların kalın duvarları arasına hapsolmuş eğitim camiasındaki karşılığı nedir veya ne olur, onu da bilmiyorum.
Sayıya, hesaba, hendeseye, derslik ihtiyacına ve atamaya kendini kilitlemiş bir bakanlığın, kuşkusuz Nabi Beyi duymaya ve dinlemeye ihtiyacı yok gibidir. Yıllardan beri oraya gitmiş nice bakanların da, kısmen hazırlıksızlık ve birikimsizlik, kısmen de çarkı dönüştürme noktasındaki cesaretsizlikleri nedeniyle, Milli Eğitim gemisi hep kılavuzsuz ve pusulasız yol aldı. Yol katederken de, o gemi sürekli su aldı!.. Dolayısıyla işe nereden başlanır, nasıl bir yöntem izlenir?
Fakat bildiğim bir şey varsa o da bakanlığın, dış fonların emrivakilerini neredeyse ideoloji olarak içselleştirdiği ve bu arada ekonominin, çalışma hayatının, türlü sektörlerin ihtiyaçlarından büsbütün bigâne çalışmasıdır. Nitekim şu günkü günde türlü sektörler “vasıflı eleman!..” diye feryad ederken, bu arada işsizlik etrafta kol gezerken, ülkemiz adına yaşadığımız bu trajik çelişki karşısında Bakanlık bana mısın demiyor. Buna karşılık da çok basit meslekleri yüksek okul, meslek yüksek okulu seviyesine yükseltmek, bu okulların sayısını çoğaltmak için cansiperane bir mücadeleden geri kalmıyoruz.
Daha buna benzer sayısız sorunu, teker teker tâdât etmenin gereği var mı? Çünkü sayın Avcı, ilgili bakanlığa yabancı biri değil. Ayrıca AK Parti öncesinden de onun, ilgili bakanlığa dönük tecrübeleri bulunuyor. Hele bir de buna Milli Eğitim Komisyonu tecrübesi eklenecek olursa, sayın Avcı’nın bakanlığa hazır bir tecrübe, şimdilik bizim de bilemeyeceğimiz bir öncelikler paketi ile teşrif etmiş olduğunu tahmin zor olmamalıdır.
Bunların hepsi kabul!..
Fakat yeni görevi, önceki vazifelerden bütünüyle farklı gene de!.. Çünkü burası bir icra makamı!.. Tefekkür etmek, istişare etmek, dinlemek ve daha mühimi de bunlardan ötede icra etmek!.. Anında karar vermek, kararları sıraya sokmak!.. Aynı anda, sayıca çok iş neticelendirmek!..
Dolayısıyla takvimli ve programlı çalışmak, icranın besmelesi gibi bir şey olmalı. İkinci bir fark da, danışmanlıkla komutanlık arasındaki fark gibi!.. Haliyle düşünmek durmayı, icra da mesafe almayı gerekli kılar. Nabi beye selâm ve başarı!..
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.