Çarşamba’nın gelişi
Birbirinden farklı, fakat birbirine de paralel seyreden sayısız gelişme!.. Hepsini çıkart, topla veya birbirine böl!.. Gene de sonuç değişmez. Çünkü mevcut gelişmelerin herbirinin, Türkiye’nin istikametlerini tayinde önemli bir rolü bulunduğu ortaya çıkıyor.
Sakine Cansız ve PKK’lı diğer iki kadına yönelik cinayetle ilgili bulgular, Patriot’ların devreye girmeye hazırlanmaları, Obama’nın yemin töreni, yeni ABD Dışişleri Bakanı’nın ilk ziyaretini Türkiye’ye yapacak olması, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün Mısır ziyareti, aynı tarihe denk düşen İsrail seçimleri, Başbakan’ın sınır illerini ziyareti ve bu arada yaptığı ziyaretler sırasında, Türkiye’de il idarelerinin yönetimine ilişkin açıklamaları:
Bundan böyle Türkiye’de il müdürlüklerinin, valiler tarafından atanacak olması!.. Bu önemli açıklamanın da, yerel yönetimlere ilişkin köklü ve tarihi yasa değişikliğinin ardından gelmesi!.. Bir de, eski MİT müsteşar yardımcılarından Cevat Öneş’in konuşması üzerine bina edilen Yeni Şafak’ın haberi: Barış sürecinin sonu, bölgeye ilişkin harita değişikliklerine kadar uzanabilir miş!.. Peki nasıl bir harita değişikliğidir, o konuşmada kasdedilen? İşin bu noktasını Cevat Öneş açmıyor, bilakis haberi okuyanların ferasetine bırakmakla iktifa ediyor.
Yazıya ister Cevat Öneş’in açıklamasını kılavuz edinerek devam edelim, isterse yukarıda tadat etmeye çalıştığımız diğer gelişmelerden!.. Sonuç farketmez çünkü.
Bütün bu gelişmeler ve açıklamalar farklı noktalardan hareket ediyor gözükse ve onların herbiri birbirinden bağımsız olarak cereyan etse bile, sonuç gene de değişmiyor çünkü. Bütün bu sözlerden, eylemlerden ortak, ya da birbirini destekleyen sonuçlar çıkıyor. Fakat buna rağmen de vuku bulan sayısız gelişmeyi, demeci ve tutumu, iki ana grupta toplamak mümkün gözüküyor:
Bunlardan bir kısmı Suriye’nin istikbaline ilişkin işaretler verirken, diğer bir kısmı da doğrudan Barış Süreci’nin devamına dair öngörüleri ortaya koymakta, derinden derine hazıklıkları sürdürülen gelişmelere bir nevi ışık saçmaktadır.
Belki şöyle söylemek bile mümkündür. Başlangıçta birbirinden bağımsız seyreden Suriye ve Irak politikaları, giderek iç içe geçmekte, aynı anda da birbirini besleyen tek bir politikanın tezahürleri biçimine dönüşmektedir.
Maalesef son dönem gelişmelerinin özeti mesabesindeki bu yazıda, fazlaca detaya girme imkanımız bulunmuyor. Fakat şuna işaret etmeden de yapamayacağım. PKK ve BDP ile yeni bir ilişki müzakere ve son zamanlardaki adı ile Barış Süreci’nin, yukarıda işaret ettiğim Irak ve Suriye politikaları ile bağlantılı olduğunu kaydetmemiz gerekir.
Yani Türkiye güney sınırlarına dönük yeni politikalar kurgularken, o politikaların arızasız icrası ihtiyacı ile PKK, BDP ve Abdullah Öcalan’la yeni ilişkiler geliştirmiş, bu yoldan da ayağına batmış kırk yıllık dikeni çıkarmaya karar vermiştir.
Kuşkusuz o diken henüz çıkmış sayılmaz. Çünkü ne PKK silah bırakmış, ne de Kuzey Irak’a çekilmiş değil henüz. Fakat şundan emin olabiliriz: Önümüzdeki aylarda PKK Türkiye’yi terkedecek, silah bıraktırma sırası da ondan sonra gelecektir. Tabii bu arada, yani ilgili süre zarfında, Türkiye’nin de yapması gereken bazı taahhütler bulunuyor. Bu taahhütlerle ilgili veya değil anadilde savunma hakkı, henüz başlamamış davaların başlatılması lüzumu, yeni bir yargı paketi ve İmralı ile başlatılan görüşmelerin devamı gibi hususlar.
İşte bu süre zarfında Türkiye, önümüzdeki zamanlarda yüz yüze geleceğimiz iç veya dış daha ziyade de dış gelişmelere hazırlık olmak üzere, birtakım iç/idari düzenlemeler yapmakta veya yapmaya hazırlanmaktadır. Bu hazırlıklardan biri Mahalli İdarelere, yani şehir yönetimlerine dönük iken, diğer biri de valilerin yetki ve inisiyatiflerini yeniden düzenlemeye matuf çalışmalar olmaktadır.
İşte böylece Türkiye büyükşehir belediyeleri vasıtasıyla, şehirlerin bütününü tek bir hizmet birimine dönüştürürken öbür yandan da azalır, daralır gibi bir intiba bırakan valilerin yetkilerini, yeni bir perspektifle konumlandırmaya çalışmaktadır.
Bütün bu gelişmeleri, köşeye sıkışmış bir Türkiye’nin çaresizliği olarak tasvir edenler, ileride nasıl bir yanılgıya düştüklerini acı acı hatırlayacaklardır. Çünkü bütün bu gelişmeler büyüyen, kabuğunu çatlatan Türkiye’nin istikbale dönük hazırlıklarından başka bir şey değildir.
Tabii burda asıl önemli olan, istikbaldeki Türkiye’nin anayasal çatısının, daha şimdiden dizayn edilmesidir. Çünkü her an, ileriye dönük büyük gelişmelerle yüz yüze kalabiliriz.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.