DIŞ PKK-İÇ PKK!
Hükümetin ön ayak olduğu barış sürecinin ne tür bâdirelerden geçtiği ortada!..
Daha teşebbüsün adı yenice duyulmuşken ani karakol basmaya kalkışmalar, Paris’te girişilen karanlık suikast ve ardından da gazetemize yönelik bombalı eylem!.. Buna benzer daha sayısız suikast ve sabotajın devreye sokulabileceğini hatırdan çıkarmamak gerekir.
Hal böyle olmakla beraber, hükümetin siyasi iradesi ile başlatılan barış sürecinin, yanlış bir teşebbüs olduğu herhalde söylenemez. Çünkü Türkiye’nin planladığı ve arzuladığı barış sürecini dinamitlemek isteyen çevrelerin kimliği üzerinde durmuş, bilhassa da dış çevrelerin bu işte başı çektiğine işaret etmiştik. Nitekim bunun ipuçlarını da en iyi yabancı gazetelerin haber ve yorumlarından yakalayabiliyoruz. Çünkü bu tür gazetelerin muhabirleri, kendi gazetelerine hizmet verirken, aynı zamanda ülkeleri adına da istihbarat görevi yapabilmekte, dolayısıyla onların yazdığı haber ve yorumlar doğrudan kendi ülkelerinin görüşünü yansıtan birer belgeye dönüşmektedir.
İşte bu genellemeden yola çıkarak, barış girişiminin doğuracağı olumlu sonucu hesap eden İngiliz ve Amerikan (bir kısmı musevi) gazetelerinin hadiseyi nasıl yansıttıklarını merak etmiş, onları özet halinde sizlere de takdim etmiştim. Bu gazeteler ve ülkeler (demekte hiçbir mahzur yok) Kandil’in; İmralı’nın yani Abdullah Öcalan’ın emrini dinlemeyebileceğini öne çıkarıyorlardı. Öcalan’ın, teşkilatın kendinden koptuğunun farkında olmadığını özellikle vurguluyorlardı. Daha doğrusu da arzu ettikleri politika, bu olmalıydı onların!.. Apo emir verecek, teşkilat (Kandil) buna uymayacak, böylece de Türkiye’nin kurguladığı bir strateji daha başından çökertilecekti!..
Dolayısıyla Başbakan Erdoğan’ın eski Fransız sömürgesi Afrika ülkelerini ziyaretinin son gününde vuku bulan Paris suikastını, bu açıdan düşünmemiz gerekiyor. Erdoğan’ın ziyaretinin hemen ardından Fransa Mali’ye müdahale ederken, aynı anda Paris’te, üç PKK’lı kadına yönelik suikast vukua geliyor. Haliyle ilgili suikastın hem, Erdoğan’ın başarılı Afrika gezisi ile, hem de yenice başlatılan barış süreci ile alâkası göz önünde bulundurulmalıdır.
Dolayııyla hadisenin birinci yanı Türkiye’yi meşgul ederken, diğer yanıyla da Afrika benden sorulur, buralarda benim sözüm geçer cinsinden bir meydan okuma!.. İkinci tarafa da, sen boyundan büyük işlerle meşgul olmak yerine, önündeki işle yani PKK meselesi ile uğraş dur, cinsinden bir hatırlatma!..
Yani hadisenin bu yönü ile Fransa’nın, PKK’nın silâh bırakmasına kadar uzanacak barış sürecini çıkmaza sokmak kastı ile hareket ettiği rahatlıkla söylenebilir. Kaldı ki ileride, suikast için kullanılan failin bir PKK’lı, veya PKK’dan ayrılmış birisi oması bile durumu değiştirmez. Çünkü ilgili hadisenin ajitasyon kabiliyeti, cenazelerin defin sırasında yapılacak ileri-geri konuşmalar vs. Bunların hepsi, süreci sekteye uğratmak niyetiyle kullanılabilecek imkanlar barındırmaktadır.
Bir de tabii Fransız yetkilinin öldürülenlerden biri ile sık sık görüştükleri itirafıdır. Bu ifşaat kuşkusuz bir gerçeğe işaret ediyor. O da dışarıya sığınan ve vatandaşlık talep eden terör kaçkınlarının, yabancı ülke istihbaratlarının elinde nasıl bir oyuncağa dönüştükleri gerçeğidir. İşte bu tür bağlantılarla nice terör elemanının, Türkiye aleyhine nasıl kullanılabildiği ortaya çıkıyor.
Fakat hadise sırf bu safhada kalsa, hadi ne ise!.. Çünkü o bağlantılı unsurlar üzerinden yeni yeni hücreler, ekipler teşekkül ettiriliyor, nihayetinde de mesela Fransa’nın kontrolünde bir PKK hizibi oluşuyor. Bu süreci siz isterseniz İngiltere, Almanya ve İsrail için de düşünebilirsiniz. Yani anlayacağınız, PKK denilen örgütün çok başlılığı, işte buradan ileri geliyor. Daha garibi de yabancı gazeteler üzerinden, “Barış sürecinin başarılı olamayacağı” biçimindeki tehditlerin kaynağı da burada yatıyor. Onlar demek istemektedir ki; Öcalan’ın talimatları PKK’nın bütününü bağlamaz!.. Onun talimatına uymayacak sınıfların kontrolü bizim elimizdedir!..
Öyleyse buradan ne çıkar? İlk çıkan sonuç, PKK ve Öcalan, kendisinden ibaret bir örgüt değildir. Orada farklı farklı birimler, iradeler ve politikalar söz konusudur. Dolayısıyla PKK bugün için çok çok genel bir kavramdır. Onun için herhangi bir sözü, eylemi, suikastı veya suçlamayı, PKK’nın müphem tüzel kişiliği ile izah yeterli olmamaktadır. Böyle bir anlayış ve izah alt kategorileri örttüğü gibi, bağlantılı olduğu yabancı ülkelerin de göz ardı edilmesi sonucunu doğurmaktadır.
İşte Türkiye yıllardan beri bu karmaşık yapı ile mücadele ediyor. Fakat şimdi hükümet ve bağlı kurumlar, terör meselesine karşı daha bir analitik yaklaşıyor. Hem de kırk yılın örgütü PKK’ya, silâh bıraktırmaya kadar varan bir yaklaşım sergiliyor.
Fakat bu büyük stratejiyi içine sindiremeyenlerin varlığı da ortada. Başta da yabancı ülkeler ve onlara bağlı çalışan yerli unsurlar!.. Çünkü onlar Türkiye’yi barışa değil savaşa, iç savaşa sevketmek istiyorlar. Eğer bunda muvaffak olurlarsa, Türkiye dışarısı ile, yeteri derecede meşgul olamaz çünkü!..
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.