Abdullah Yıldız

Abdullah Yıldız

Muavezeteyn: Nelerden Allah’a Sığınmalı?

Muavezeteyn: Nelerden Allah’a Sığınmalı?

 

Kur’an’ın son iki suresi (Felak ve Nâs), iki ayrı sure iseler de, aralarındaki yakın ilgi ve konu birliği nedeniyle “muavezeteyn” (sığınma) sureleri ismini almışlardır. Bu iki surenin bir arada geldiği, Mekkî veya Medenî olduğu, Mekke’de indiği ama Medine’de sihir girişimi üzerine tekrar indiği söylenmiştir.
 
Mekke’de bu iki surenin nazil olduğu dönem, İslâmî davet yayıldıkça Kureyş’in muhalefetinin de şiddetlenip zirveye ulaştığı bir zamandı. Rasûlüllah’ı (s) öldürmeyi tasarlıyor ve bunun plânlarını gece karanlığında yapıyorlardı. Yine cin ve ins şeytanları, halkı Rasûlüllah’tan (s) uzak tutmak için kalplerine vesvese veriyorlardı. İçlerinde ise haset ateşi vardı. Bu şartlarda Efendimize şöyle demesi emredildi:
“Rahman Rahim Allah’ın adıyla. 1) De ki: Sığınırım ben, karanlığı yarıp sabahı ortaya çıkaran Rabbe, 2) Yarattığı şeylerin şerrinden, 3) Karanlığa çöktüğü zaman gecenin şerrinden, 4) Düğümlere üfüren-kadınların şerrinden, 5) Ve hased ettiği zaman, hasetçinin şerrinden.”
 
“De ki (Gul)” emri vahiyden bir parçadır. Muhatap Rasûlüllah ise de, onun şahsında her mümindir.
 
“Sığınırım (e‘ûzü)” fiilinde üç unsur vardır: birincisi, sığınmak isteyen; ikincisi, kendisine sığınılan; üçüncüsü, kendisinden sığınılacak şey. “Sığınma”dan murat, korku nedeniyle bir şeyden korunmak için bir başkasına dayanmak, onun himayesine girmek ve ona sarılmaktır. “Sığınan kimse” bir şeyden korktuğu ve ona güç yetiremediği için başkasına sığınma ihtiyacı hisseder. Sığınan kimse, sığındığı kişinin, korktuğu şeye güç yetirdiğine ve kendisini ondan koruyacağına inanır. Maddi bir şeyden, şahıs veya kuvvetten bir şeye sığınılır. Meselâ, düşman saldırısına karşı kaleye sığınmak gibi. Veya güçlü bir zalime karşı bir insana, bir millete ya da bir devlete sığınmak gibi. Diğer bir sığınma çeşidi de; her tür tehlikeden, maddî, ahlâkî veya ruhanî olan zararlardan, fıtrat üstü bir Zât’a sığınmaktır. O Zât tabiat kanunları da üstünde hâkim olduğu için, insan, his ve idraki gereği ancak O’na sığınma ihtiyacı duyar. Allah’tan başkasına sığınmak Tevhid akidesine terstir. Müşrikler bu tür sığınmayı Allah’tan başka, cin, tanrı ve tanrıçaya da yapıyorlardı; bugün de benzer ilahlara sığınıyorlar (Cin 72/6). Maddeperest olanlar ise maddi güçlere ve vesilelere sığınırlar. Çünkü onlar Allah’ın gücüne inanmazlar. Ama bir mümin, afet ve belaları defetmeye gücü yetmiyorsa, onlara karşı ancak Allah’a rücu eder ve O’na sığınır.
 
“Rabb’ül Felak”taki felak’ın asıl manası yırtmaktır; bundan murat, sabahın karanlıkları yırtmasıdır.
 
“Tüm varlıkların şerrinden O’na sığınırım.” Bu cümlede şerrin nispeti Allah’a değil, yaratıklaradır. ‘Ben Allah’ın yarattığı şerden O’na sığındım’ değil, “Yaratıkların şerrinden Allah’a sığınırım” denmiştir. Demek ki Allah, hiçbir mahlûku şer için yaratmamıştır. O’nun (c.c) işi hayır ve sulha dayanır. Ama bazı mahlûkata, yaratılış hikmeti gereği bazı özellikler de verilir ki onlardan pek çok şer meydana gelir.
 
Genel olarak mahlûkatın şerrinden Allah’a sığınmanın zikredilmesinden sonra, bazı özel şeylerden sığınma ayrıca telkin edilmiştir. “Ğâsigın izâ vegab” ifadesindeki “ğâsig” lügattte ‘karanlık’; “vegab” ise dâhil olmak ve kaplamak demektir. Gece karanlığının şerrinden Allah’a sığınmak özellikle telkin edilmiştir. Çünkü suçlar dün de bugün de genellikle gece işlenir. Zararlı ve zehirli hayvanlar da gece ortaya çıkarlar. Bu sure indiğinde Arabistan’da, terör ve korku nedeniyle gece karanlığı çok korkunçtu. Çünkü çeteler karanlıkta ortaya çıkar ve yerleşim merkezlerini talan ederlerdi. Rasûlüllah’ı da (s) gece öldürmeyi plânladılar. Onun için, özellikle gece ortaya çıkan bütün şerlerden Allah’a sığınılması telkin edildi. Burada gece karanlığının şerrinden fecri getiren Allah’a sığınmadaki incelik de dikkat çekicidir.
 
“Neffâsati fi’l-‘ugad”daki ‘ugad’ kelimesi ukdenin (düğüm) çoğulu olup aslı akiddir. Ticari ve evlilik sözleşmelerine de akid denir. Neffâse ise ‘çok üfleyen’ demektir. Düğüme üflemek çoğu tefsir âlimine göre sihir için kullanılır; zira sihirbazlar bir iple düğüm atıp ona üflerler. Bu ayetin anlamı “sihirbazların şerrine karşı fecri getiren Rabb’e sığınırım” şeklindedir. Rasûlüllah’a sihir yapılınca Cebrail (a.s) gelerek Muavezeteyn’i okumasını söyledi. Bir görüşe göre ayette kadınların hile ve kurnazlığı; bir görüşe göre de, evlilik ve ticaret akitlerini bozup aile huzurunu ve ticari-ekonomik düzeni ifsat edenler kastedildi.
 
“Hased” ise: bir şahsın Allah’ın verdiği bir nimet ya da faziletin başkasında da bulunmasından hoşlanmaması veya o nimetlerin ondan alınıp kendisine verilmesini ve eğer kendisine verilmediyse başkasına da verilmemesini istemesidir. Haset edenin şerrinden Allah’a sığınmanın manası da; haset eden kişinin başkalarında bulunan iyiliği, söz ve fiili ile yok etmeye çalışmasından Allah’a sığınmaktır. Haset eden kişi bu tutumu fiile geçirmediği müddetçe, bundan Allah’a sığınmaya ihtiyaç duyulmaz. Çünkü kalbinde ne olduğu bilinemez. Ama haset fiile döküldüğünde ilk iş Allah’a sığınmak olur.
Efendimiz, Ukbe’ye, uykudan önce ve sonra bu iki sureyi okumasını tavsiye buyurdu. (Tefhimü’l-Kur’an)
 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Abdullah Yıldız Arşivi