Hacc kayıtları başladı, hacc farzdır - 2
Sonra ALLAH Teâlâ, Hz. İbrahim (A.S.)a, yaya olarak veya bineklerle gelip Kâbe’yi tavaf etmeleri, kurbanlarını keserek tevhidi yeniden tesis etmeleri, günahlarından arınıp takvaya ulaşmaları için insanları hacca davet etmesini emretmişti. Bu ilahi emirler doğrultusunda Hz.İbrahim (A.S.) hacda yapılacak fiil ve davranışları ortaya koyarak Kâbe’nin her yıl ziyaret edilmesini sağlamış ve oğlu Hz.İsmail (A.S.)ı orada bırakıp Filistin’e dönmüştü. O tarihten itibaren gelen peygamberler ve ümmetleri de hac uygulamasını sürdürmüşlerdi.
Son peygamber Hz. Muhammed (S.A.V.) Efendimizin peygamber olarak gönderildiği döneme kadar hac ibadeti devam etmiş, Araplar arasında yaygın olmuş, ancak daha sonraları Kâbe yönetimini ele geçiren Huzaa kabilesine mensup bazı Yemenli bedevîlerin, beş asırlık hakimiyetleri döneminde putperestlik ortaya çıkmaya başladı. Böylece Hz.İbrahim (A.S.)ın tebliğ ettiği şekilde yapılmakta olan hac ibadetine şirk, bir takım putperest gelenekler karışmaya başladı. Nitekim İslâm’ın doğuşu sırasında Kâbe’yi tavaf, umre, Arafat ve Müzdelife’de vakfe, kurban kesme gibi hususlar devam ettirilmekte, hac putperest gelenekleriyle birlikte sürmekteydi. Şu âyet-i kerimede müşriklerin bu durumlarına işaret edilmektedir:
“Onların Beyt-i şerif, Kâbe huzurundaki duaları da ıslık çalmaktan, el çırpmaktan başka bir şey değildir…”
Rivayet edildiğine göre, müşriklerin bazı erkek ve kadınları Beytullah’ı çıplak olarak tavâf ediyorlardı. Tavâf esnasında parmaklarını birbirine kenetleyip ağızlarına götürerek ıslık çalıyorlar, bir taraftan da ellerini çırpıyorlardı. Bu da iddialarına göre onların duası idi.
İşte İslâm, Mekke-i Mükerreme’nin fethinden sonra, Hz.Âdem (A.S.)dan beri varolan, Hz.İbrahim (A.S.) tarafından tebliğ edilip müesse-seleşen hac ibadetinde bulunmayan şirk unsurları, zaman içinde uğradığı tahrifatı, Kâbe’nin içinde ve etrafında bulunan putlarla birlikte temizle-miş, onu aslî esaslarına kavuşturmuş ve artık değişmez kurallar halinde yeniden organize etmiş, hac ibadetini tevhit inancına uygun hale getirmiş, gerek hac ile ilgili inen âyet-i kerimeler, gerekse Veda Haccı’nda Hz. Peygamber (S.A.V.) Efendimizin uygulamaları hacca son şeklini vermiştir.
Haccın farz olması: Kitap yani Kur’ân-ı Kerim, Sünnet ve İcma-ı Ümmet ile sabittir. Cenab-ı Hak şöyle buyuruyor:
“Ona bir yol bulabilenlerin, gücü yetenlerin Beyti hac ve ziyaret etmesi ALLAH Teâlâ’nın insanlar üzerinde bir hakkıdır. Kim inkâr ederse bilmelidir ki, ALLAH Teâlâ bütün âlemlerden müstağnîdir, kimsenin ibadetine ihtiyacı yoktur.”
“Bütün insanlara haccı ilan et ki! Gerek yaya olarak, gerekse nice uzak yoldan gelen yorgun-argın develer üzerinde sana gelsinler.”
Bu ilan ve çağrı emrini veren ALLAH Teâlâ’dır. O halde bu ilan ve çağrıyı iyi anlamak gerekir. İlan ve çağırmakla emrolunan ilk önce Hz. İbrahim (A.S.)dır. Çağrılacak davetliler bütün insanlar, davete icabet edenler ise teslim olanlardır. Hz.İbrahim (A.S.’)a Kâbe’yi inşa ettirip namaz kılacaklar için her türlü şirk unsurundan temizlettikten sonra, ALLAH Teâlâ O’na, insanları hacca davet etmesini emretmiştir. Veda Haccı’nda ise son Peygamber Hz.Muhammed (S.A.V.) efendimiz bu İbrahimî çağrıyı yenilemiş ve ebedîleştirmiştir.
Bu çağrı, ALLAH Teâlâ’yı mübarek yer ve zamanlarda anmaya, tevhide ve takvaya bir çağrıdır. Halkımız arasında çok yaygın olan “Hacca çağrılma” deyimi, buradan gelmektedir.
Şayet bir Müslüman hacca gidebilecek güç ve imkânı bulabiliyorsa, o bu çağrının doğrudan muhatabıdır ve fazla gecikmeden bu daveti kabul etmelidir.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.