Mazlumlardan ve mağdurlardan 28 Şubat’çılara balans ayarı
Bugün 28 Şubat çetesinin millete kan kusturduğu ve onların da “Kızılcık şerbeti içtik” dediği günlerin 16. yılını idrak ediyoruz. İsrail muhibbi Çevik Bir ve şürekasının güya demokrasi havarisi görünerek balans ayarı yaptıkları ve bir selin ardında bıraktığı yıkım gibi kırıp, döküp sonra da çekilip gittikleri günlerin yeniden hatırlanışı, yok yok hatırlanış değil, zira biz o acıyı hiç unutmadık ki, yüreklerimizde bir bıçak yarası olarak sürekli kanıyor. Neresinden başlasak bilmem ki... Sanki bereket fışkıran tarlamıza İsrail’den gelen çekirge sürüleri istila etmiş kanımızı emiyorlar.
Yer Başbakanlık konutu, dönemin Deniz Kuvvetleri Komutanı Güven Erkaya, Erbakan’ın konuğu olduğu sofrada edepsizce garsona bağırıyor.
- Bana acele razı getir!
- Efendim rakı servisimi yok.
- Ben anlamam bul getir!
Aynı cühela adam, sonradan aslında meramının rakı içmek değil, Erbakan Hoca’ya özel hayatlara dokunmaması yolunda bir ihtar olarak böyle davrandığını söyleyecektir.
Erbakan’ın hortumlarını kestiği devletler ve buradaki maşaları bununla da yetinmezler. Ona acele istifa etmesi, bunu yapmazsa bir gün o makamdan yerlerde sürünerek indirileceği haberi gönderilir. Erbakan Hoca’nın karşısında milletin güvenine mazhar olmuş Türk ordusunun paşaları değil, adeta bir mafya teşkilatının kanun-kural tanımaz çete üyeleri vardır. Yine adı Osman Özbek olan bir paşa, Erbakan’a ağır küfürler ederek bir insanın düşebileceği en alçak seviyeye düşecek ve Genelkurmay tarafından da bu hareketi tasvip görecek, alkışlanacaktır. İkinci alçakça tehdit dönemin İçişleri Bakanı Meral Akşener’e yapılır.
- Gelirsek, onu bakanlığın önünde kazığa oturtacağız!
Bu lağım çukuru ağzın sahibi de emir-komuta zinciri içinde övülecektir. Artık ok yaydan çıkmıştır. Türk ordusunun komuta kademesi olmaması gereken adaların elindedir. Doğu Silahçıoğlu denilen şamanist kafalı bir pejmürde güya Atatürkçülük adına Sultanbeyli’de cadde ortasına heykel dikecek ve ortalıkta Sicilyalı bir baba edasıyla arz-ı endam edecektir. Sonradan Samsun’da Garnizon Komutanı yapılacak ve orada bir salona topladığı yedek subay öğrencilerinin önünde bu milletin ruhundan fışkıran İstiklal Marşı’na hakaretler yağdıracak ve şamanist olduğunu açıklayacaktır. Bir yandan da aynı merkezden yönlendirilen yüksek yargı Refah-Yol hükümetine salvo ateşine başlar. Artık başlarında sahte baba olmak üzere bu hükümeti devirmeyi İsrail’e sadakatin bir şartı gören gafiller “Her yol mübah” diyerek saldırılarını sürdürürler. Bu süreçte başta Hürriyet gazetesi ve onun bugün kanal kanal dolaşıp timsah gözyaşları döken ve pişmanlığını belirten genel yayın müdürü Ertuğrul Özkök olmak üzere birçok medya organı emir-komuta zincirinde görev almak için sıraya girerler. Artık televizyon kanallarında sahte şeyh Ali Kalkancı (sonradan uyuşturucu hap işi ile tutuklandı) Müslüm Gündüz, Fadime Şahin ve sarıklı-cübbeli Aczmendiler ile kafalara bir korku çengeli atılacaktır. Şimdi bu hükümetin gitmesi için ne lazımsa yapılacağı anlaşılmıştır. Erbakan istifasını verir, sırada Çiller vardır. Sahte baba “Nerden çıktı bu Erez?” dedirten bir hamle ile Yalım Erez’e hükümeti kurma görevini verir. Burada Çiller, devreye girerek, Mesut Yılmaz’ın başbakanı olacağı bir hükümetin kurulmasını sağlar. Bu hamle de İsrail’in işine gelecektir, zira asıl oyun dışı bırakılması gereken Erbakan’dır ve bu da sağlandığına göre mesele kalmamıştır.
Bu tahribatın ülkemize faturası ağır olur.
¥ Dipçik zoru ile İmam Hatiplerin orta kısımları kapatılarak 8 yıllık kesintisiz eğitim getirilir. Kur’an kursları kapatılarak, Kur’an öğretimine yaş sınırı konur.
¥ Türk Silahlı Kuvvetleri’nde ne kadar dindar ve başarılı subay varsa, eşleri başörtülü oldukları ve içki içmedikleri için ordudan bir suçlu gibi atılırlar.
¥ Üniversitelerin kapıları başörtülü kız öğrencilere acımasızca kapatılır ve okuma hakları ellerinden alınır.
¥ Artık insanlarımızın kurbanlık derilerini bile kime vereceğine Genelkurmay karargahı karar verecektir. Onların istediği yer dışında derisini başka yere verenleri acı bir akıbet beklemektedir.
¥ Bir çok İslâmi vakıf keyfi olarak kapıtılıp, mallarına kanunsuz bir şekilde el konulur.
Bu çekirge sürülerinin tarlalarımıza verdiği zararı tespit eden ekonomistler miktarın 500 milyar dolar civarında olduğunu söyleyecektir. Batık bankalar da o dönem sırtımıza yüklenen kamburlardan.
Bunlar genel olarak topyekûn yediğimiz kazıklardan. Bu hengamede ferdi olarak zulme uğrayan, hakkı gaspedilen, sefalete düşen, yuvası yıkılan on binlerce insanımız bugün birer birer ortaya çıkıyor. 28 Şubat dosyası açılıp, o günün paşalarının kapısı çalınırken o gün sessiz sedasız ağlayan ve ilahi adalet bekleyenler bugün şüphesiz mutlular. Rövanşsa rövanş... Hep biz mi ağlayacağız? Biraz da onların anaları ağlasınlar. Hukukun böyle bir şey olduğunu onlar da öğrensinler. Onlar İsrail adına bize balans ayarı yapmışlardı, bugün mağdurlar ve mazlumlar da onlara balans ayarı yapıyorlar.