Milliyetçiliğe hayır, milliciliğe evet!
-Lütfü Bey; Başbakan Erdoğan’ın, Kürt milliyetçiliği, Türk milliyetçiliği gibi her çeşit milliyetçilik için “Biz her çeşit milliyetçiliği ayaklarımızın altına almışız” demesiyle başlayan tartışma sürüyor. Bu konuda ne düşünüyorsunuz?
-Milliyetçiliğe hayır, milliciliğe evet diyorum! Diyelim ki Kürt milliyetçisisiniz, varacağınız yer Kürtçülüktür; diyelim ki Türk milliyetçisisiniz, varacağınız yer Türkçülüktür; işte ben bu tür milliyetçiliğe hayır diyorum. Sadece etnik milliyetçiliği değil dinsel, mezhepsel, bölgesel milliyetçilikler gibi her çeşit milliyetçiliği de reddediyorum. Bu bağlamda milliyetçilik ile millicilik arasında uçurumlar olduğunu düşünüyorum. Nasıl ki Türkçü olmak ile Türkiyeci olmak arasında uçurumlar varsa, milliyetçi olmak ile millici olmak arasında da uçurumlar vardır. Türkiyeci olmak yurtsever olmaktır. Oysa Türkçülük ırksever olmaktır! Irkçılık ise dünyada savaşların fitilini ateşleyen bir beladır. Irkçılık insanlığı birbirine düşüren bir tür şeytandır. Onun içindir ki her türlü ırkçılık ayaklar altına alınmalı, ona hayat hakkı tanınmamalıdır. Irkçılığın, örneğin Hitler’de vücut bulan Alman ırkçılığının dünyanın yakılıp yıkılmasına, milyonlarca insanın kaybına yol açtığı unutulmamalıdır. Ama ne yazık ki Kurtuluş Savaşımızın ardından ülkemizde de bazıları başladılar Türkçülük adı altında ırkçılık yapmaya. Bunlar “Türk bu ülkenin sahibi, efendisidir; Türk olmayanlar ise hizmetçisi, kölesidir” diye başladılar konuşmaya. Bunlar Türk olmayanları da başladılar zorla Türk yapmaya. Zaten Kürtçülüğü de Türkçülük doğurmadı mı? Cumhuriyet tarihimiz boyunca Kürtleri zorla Türk yapmak için baskılar, zulümler yapılmadı mı? Hatta Genelkurmay Başkanlığı “Kürt yoktur; onlar karda kart kurt diye yürüyen dağ Türkleridir” diyen kitaplar yayınlamadı mı? 12 Eylül darbesinin ardından Diyarbakır Cezaevi’nde Kürtlere zorla “Türk’üm” dedirttirmek için akıl almaz işkenceler, zulümler yapılmadı mı? Yapılan zulümlere tepki olarak Kürtler dağa çıkıp silaha sarılmadı mı? Kısacası, Kürtçülük Türkçülüğe karşı bir tepkinin sonucu değil mi? Bu duruma bakan rahmetli Başbakan Erbakan, “Siz her sabah okullarda Kürt çocuklarına ‘Türk’üm, doğruyum, çalışkanım’ dedirtirseniz, onlar da buna tepki olarak ‘Kürt’üm, doğruyum, çalışkanım’ demeye başlarlar” demişti. Erbakan, milliyetçiliğe hayır diyen bir milliciydi! Bilinmelidir ki milliyetçiliğe hayır der her millici!
GENÇLER GÖMÜLMESİN,
SİLAHLAR GÖMÜLSÜN!
-Ülkemizde 30 yıldır süren iç savaşı bitirmek için devletin PKK liderliğiyle görüşmeleri sürerken, başta MHP olmak üzere Türkçülük yapan çevreler, devletin PKK liderliğiyle görüşmesine şiddetle karşı çıkıyorlar. Nasıl değerlendiriyorsunuz bu konuyu?
-Devlet PKK liderliğiyle niye görüşüyor; önce bu soruya cevap verilmeli. Çünkü 30 yıldır süren, 50 bin insanın canına ve yüzlerce milyar dolara mal olan PKK ile savaş bir sonuç vermedi. Türk Silahlı Kuvvetleri PKK’yı yok edemedi. Zaten Türk Silahlı Kuvvetleri PKK’yı yok edemediği için PKK liderliğiyle görüşmeler gündeme geldi. Bu gerçe ğe rağmen başta MHP olmak üzere Türkçü çevreler, devletin PKK liderliğiyle görüşmesine karşı çıkıyor. Onlar bu sorunun konuşa konuşa değil savaşa savaşa çözülmesi yöntemini savunuyor. Bu da ülkemizde 30 yıldır süren iç savaş, varsın 130 yıl daha sürsün anlamına geliyor. Bugüne kadar 50 bin insanın öldüğü bu iç savaşta varsın 150 bin insan daha ölsün anlamına geliyor. Milletin yüzlerce milyar dolarına mal olan bu savaş uğruna varsın yüzlerce milyar dolar daha harcansın anlamına geliyor. Fabrikaların, iş sahalarının açılması için harcanacak yüzlerce milyar dolar silah alımları için harcansın anlamına geliyor. Bu arada özellikle şunun da sorgulanması gerekiyor. 30 yıldır süren ve 50 bin insanın canına mal olan bu iç savaşta MHP’yi yönetenlerin hiçbirinin oğlu şehit olmadı. Bunun yanı sıra bakanlar, milletvekilleri, generaller, işadamları gibi hiçbir güçlünün çocuğu da şehit olmadı. Şehit olanlar hep garibanların çocuklarıydı. Hem bu sorunun devletin PKK liderliğiyle konuşa konuşa çözülmesi yöntemine karşı çıkıp bu sorunun savaşa savaşa yöntemiyle çözülmesini savun; hem de kendi çocuklarını savaş bölgelerine yollama. Bu savaşta kendi çocukları değil, garibanların çocukları ölüyor nasıl olsa. Nitekim bugüne kadar hep böyle olmadı mı? Ve de bugüne kadar 50 bin gariban çocuğunun hayatına mal olan bu savaştan bir sonuç alındı mı? 30 yıldır bu sorun savaşa savaşa yöntemiyle çözülememişse, bu sorunu çözmek için konuşa konuşa yöntemini denemekten başka bir çare var mı? Gençler gömülmesin, silahlar gömülsün isteniyorsa, savaş diliyle değil barış diliyle konuşmaktan başka çare var mı?
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.