İshak Özen

İshak Özen

Bataklıkta Açan Güller 2

Bataklıkta Açan Güller 2

Ülkelerinde yaşayan Türklerin tüm entegrasyon çalışmalarına rağmen benliklerini koruyabilmesinin nedenlerinin Türkiye’den evlilikler yoluyla sınırlı sayıda da olsa göçün devam etmesi, din görevlisi ve öğretmen gönderilmesi olduğunu keşfeden Avrupalılar, ilk iş olarak Türk çocuklarının daha iyi dil öğrenip topluma daha iyi entegre olmasını sağlama bahanesi ile, ekonomik krizi de bahane ederek Türkçe derslerine sağlanan devlet desteğini kesme yoluna gittiler. Ardından Türkiye’den yapılan evliliklerin önünü kesebilmek amacıyla aile birleşimlerini dil bilme şartına bağladılar. Hatta Hollanda daha da ileriye giderek yurtdışından gerçekleştirilecek evlilikler için yaş sınırlaması getirdi.  

Kamuoyuna çok yansımasa da Avrupalıların yıllardır üzerinde çalıştığı önemli bir diğer konu da Türkiye’den (ya da diğer İslam ülkelerinden) Avrupa’ya imam gönderilmesi uygulamasına son verilmesidir. Din görevlilerinin, göçmenlerin kendi ülkelerinden gönderilmesi uygulamasına son verilerek, Avrupa ülkelerinde yetiştirilmesi düşüncesi, birçok açıdan kulağa hoş gelse de asıl amaç, Türklerin ya da yeni tabirle Türkiye kökenlilerin Türkiye’den ve İslam dünyasından koparılarak sınırlarının Avrupalılar tarafından belirlendiği bir “Euro-İslam” anlayışı ve “Euro-Müslim” tipolojisi oluşturmaktır.
Din görevlilerinin Türkiye’den gönderilmesini istemeyen Avrupalıların ve özellikle de Almanların bu isteklerinden haberdar olan Diyanet İşleri Başkanlığı da 2006 yılında müthiş bir hamle ile Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi ile işbirliği yaparak Avrupa’da yaşayan gençlere yönelik Uluslararası İlahiyat Programı’nı (UİP) devreye soktu. Uluslararası İlahiyat Programı, Türklerin Avrupa’ya göç etmeye başladığı 1961’den beri ortaya konulan en önemli çalışmalardan biridir. Çünkü programın devreye girdiği tarihe kadar Avrupalı Türk çocuklarının dini eğitim alabilecekleri yegâne yer, iyi bir eğitim için gerekli asgari şartlardan yoksun olan camilerden ibaretti. Buralarda verilen eğitim, sadece hafta sonuna sıkıştırılmış kısıtlı zamanlarda, içinde yaşadığı ülkenin diline ve kültürüne hâkim olmayan hocaefendilerin üstün gayretleri ile yürütülmeye çalışılsa da hiçbir zaman pansuman bir tedbir olmaktan öteye geçememiştir. En basit örnekle Avrupa’da yetişip de imamlık yapabilecek seviyeye gelen gençlerin sayısı yok denecek kadar azdır. Ya da örneğin Almanya’da artık her yıl 3 Ekim’de gelenek haline gelen ve hemen hemen ülke genelindeki tüm camilerde yerel halka İslam’ı ve Müslümanları tanıtmayı hedefleyen “Açık Cami Günleri”nde Almanlara İslam’ı anlatabilecek yetkin bir kişi bulabilmek, maharet isteyen bir iştir. Almanya’da yetişen ve dil sorunu olmayan gençler bu bilgiyi verecek dini bilgilerden, Türkiye’den Almanya’ya giden din görevlileri de Almancadan yoksun oldukları için bu önemli hizmet, kilometre öteden her iki kabiliyete de sahip kimseler getirilmek suretiyle yürütülmeye çalışılmaktadır. 

Avrupa’daki Türklerin en büyük problemlerinden biri de fıtraten İslam’a yakın olan Avrupalı topluluklara İslam’ı her yönüyle temsil eden canlı örnekler sunamaması olmuştur. 
İşte Diyanet İşleri Başkanlığı ve Türkiye Diyanet Vakfı, böylesine hayati bir konuda çok önemli bir adım atmış ve Uluslararası İlahiyat Programı ile adeta bir devrim gerçekleştirmiştir.  2006 yılında tek bir üniversitede yalnızca 18 öğrenci ile başlayan program, bugün Ankara, İstanbul, Bursa, Konya ve Samsun’da yedi farklı İlahiyat Fakültesinde açılan UİP bölümleri ile yaygınlaşmış, 14 farklı ülkeden 475 öğrenciye ulaşılmıştır. 

Geride bıraktığımız hafta sonunu Ankara Üniversitesinde öğrenim gören Uluslararası İlahiyat Programı öğrencileri ile birlikte Adana, Şanlıurfa, Gaziantep ve Mardin illerini kapsayan 4 günlük Güneydoğu gezisinde geçirdim ve Uluslararası İlahiyat Programı’nın ne kadar yerinde ve önemli bir çalışma olduğuna bir kez daha şahit oldum.  Gözleri vatan ve millet sevgisiyle ışıl ışıl parlayan pırıl pırıl gençlere bakıp nasıl olup da bu kadar temiz kalabildikleri sorusuna yanıt aradım. 

Dünyanın en ileri medeniyeti olmakla övündüğü halde hala ezanın okunamadığı ya da minarelerin yasaklandığı ülkelerde yaşayan Avrupalı Müslüman gençlerle Midyat’ta kiliselerle iç içe geçmiş camileri, manastırlarla bütünleşmiş medreseleri, aynı gök kubbede yankılanan çanlarla ezanları ve binlerce yıldır barış içinde kardeşçe yaşayan halkları ziyaret etmek son derece manidardı. 

Peygamber Efendimiz (SAV)’in “Ahir zamanda imanı muhafaza etmek, kor ateşi elde tutmak kadar zor olacak.” hadisi şerifinin tecellisini Avrupa’da yetişerek yakından tecrübe eden bu güzel gençlerin, Avrupa’da eğitim almak için herkesin sıraya girdiği günümüzde elinde her türlü imkân varken bu önemli fırsatı ve “Bu okulu bitirdiğimde ne olacağım?” kaygısını ellerinin tersiyle iterek Türkiye’ye koşup gelmesi, her türlü takdirin fevkindedir. Göçün 51. yılında bataklıkta açan bu güllerle nihayet gelecekten ümitvar olabiliriz. Güneş batıdan doğacaksa eğer bunun lokomotifi, işte bu gençler olacak.  Çanakkale’nin kahramanlarını ve Mehmet Akif’i andığımız şu günlerde göğsümüzü gererek haykırabiliriz: “Asım’ın nesli” Avrupa’da doğacak ve “Asrın idrakine İslam’ı söyletecek!”

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
2 Yorum
İshak Özen Arşivi