Faruk Köse

Faruk Köse

Rejimi değiştirmeyen anayasa ne iş görür?

Rejimi değiştirmeyen anayasa ne iş görür?

Eğer yeni anayasa “Laik-Kemalist rejim”i değiştirmeyecekse... Eğer anayasa değişikliklerinin niteliği/içeriği “rejimin mekanizması” içinde, “rejimin çizdiği hudutlar” dahilinde, “rejimin mana ve mefhumu”na uygun olarak yapılacaksa... Eğer yeni “anayasanın dayandığı esas ilkeler, ruh, ana kaynak” ve “anayasal düzene can veren hükümler” bugünkü haliyle kalacak, ya da lafzen değişse bile aynı mahiyeti taşıyacaksa... Anayasanın yenilenmiş olmasıyla olmaması arasında ne fark olacak? Anayasa maddelerinin farklı bir cümle biçimiyle ifade edilmesinin, “toplumun birikmiş gazı”nı almanın ötesinde nasıl bir işlevi olacak? Rejimi değiştirmeyen bir anayasanın ne önemi kalacak? Şimdi niye bunları söyledik? Parlamentoda grubu bulunan siyasal partilerin yeni anayasa değişikliğine dair tekliflerini incelerseniz, siz de aynı mahiyeti taşıyan benzer cümleler kurmaktan kendinizi alamazsınız. Mevcut siyasal partilerin “anayasa değişikliği”ne ilişkin olarak “esas”la ilgilenmediklerini, yapılmak istenenlerin “göz boyama”dan ibaret olduğunu görmek için özel bir çaba harcamaya gerek yok. Her şey ayan-beyan ortada.

Nitekim partilerin, yeni anayasaya dair TBMM’ye sundukları önerilerine baktığımızda bunu açıkça görüyoruz. Gördüğümüz şu: Laik-Kemalist Rejim değişmiyor; makyaj tazeleniyor. Nitekim, dört parti de Türkiye Devleti’nin bir “Cumhuriyet” olduğu üzerinde ittifak ediyor. Ardından “Cumhuriyet’in nitelikleri”ni sıralıyorlar: MHP’ye göre Türkiye Cumhuriyeti; “toplumun huzuru, milli dayanışma ve adalet anlayışı içinde, insan haklarına saygılı, Atatürk milliyetçiliğine bağlı, başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan, demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devleti.” AK Parti’ye göre Türkiye Cumhuriyeti; “insan haklarına dayanan, demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devleti.” BDP’ye göre Türkiye Cumhuriyeti; “insan haklarına dayanan, demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devleti.” CHP’ye göre Türkiye Cumhuriyeti; “toplumun huzuru, milli dayanışma ve adalet anlayışı içinde, insan haklarına ve insan onuruna dayalı, Atatürk milliyetçiliğine bağlı, başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan, demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devleti.”

Özetle, yeni anayasayla Devlet, halihazırda olduğu gibi “Demokratik ve Laik” karakterini koruyacak şekilde tasarlanıyor. Bu en önemli nokta. Zira bu, aynı zamanda “Cumhuriyet” terimine getirilen “anayasal tanımlama”yı da gösteriyor. Buna göre, Cumhuriyet, “Laik” bir devlet biçimi oluyor. Devletin temel amaç ve görevlerine ilişkin tekliflere baktığımızda da rejimin esas niteliklerinin korunduğunu görüyoruz. Laik Rejimi korumak, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin temel amaç ve görevlerinin başında yer alıyor. Öyle ki, “Cumhuriyet”in temel amaç ve görevleri arasında sayılan “milletin bağımsızlığı ve bütünlüğü”, “ülkenin bölünmezliği”, “Cumhuriyet ve demokrasi”, “kişilerin ve toplumun refah, huzur, güvenlik ve mutluluğu”, “kişinin temel hak ve hürriyetleri”, “sosyal hukuk devleti ve adalet ilkeleri”, “insanın maddi ve manevi varlığının gelişmesi”, “insan onuru”, “siyasi ve kültürel farklılıklarına dayalı çoğulcu yapı”, “özgürlük”, “hukuk devleti güvencesi” gibi esaslar, ancak ve ancak rejimin asıl niteliği olarak belirlenen “Laiklik”e uygun olarak, “Laiklik”e uygun düştüğü kadarıyla değer bulacak.

Hak da, hukuk da, adalet de “Laiklik”in mahiyetine uygun olduğu müddetçe ve o mahiyete göre değer kazanacak. Anlıyoruz ki, “rejimi değiştirmeyen anayasa”, yıpranmış sistemi ve rejimi yeni bir makyaj ve ambalajla pazarlamanın, ömrünü uzatmanın ötesinde bir işlev taşıyacak gibi görünmüyor. Üstelik de rejimin “yeni bir yüz”le “eski karakter”ini ve “nitelik”ini aynen muhafaza etmesini sağlayacak yeni anayasa, “Laik rejim”den en fazla zarar görmüş, en fazla çile çekmiş, en fazla olumsuz etkilenmiş, en fazla baskı ve zulüm görmüş müslümanların desteğiyle gerçekleştirilecek. Hem de İslam’a dair ne varsa hâlâ ayaklar altındayken... Hem de yapılan dejenerasyon faaliyetleriyle “İslam anlayışı” ve “Kur’an algısı” bozulmuş, “ilke ve hükümleri”nde olmasa bile “algılama ve yaşama biçimi” itibariyle İslam’da, laik rejimin marifetiyle “reformasyon”a gidilmiş olduğu halde!... Şimdi, başlıktaki sualin cevabı belli oldu sanırım: Rejimi değiştirmeyen anayasa, müslümanları değiştirir.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
7 Yorum
Faruk Köse Arşivi