Müslüman, çalışmak mecburiyetindedir
Yukarıda zikredilen ayet-i kerime ve hadis-i şeriflerde buyrulduğu üzere, Müslüman, dünyası ve ahireti için çalışmak mecburiyetindedir. Ahiretine öncelik vermekle birlikte, dünyasını da ihmal etmeyecektir. Dünyanın ihmal edilmemesi; maişetimiz için maddî kazanca, dünyevî kazanca yer verilmesi demektir. Dilimizde: “Hiç ölmeyecekmiş gibi dünya için, yarın ölecekmiş gibi âhiret için çalış!” şeklinde çok yaygın ve meşhur olan bir hadis-i şerif vardır ki, bu hadis-i şerifin aslı şöyledir: Abdullah b. Amr b. As (R.A.)den rivayete göre Hz. Peygamber (S.A.V.) efendimiz:
“Hiç şüphe yok ki bu din; pek sağlam, tahammül edilemeyecek kadar çetindir. Onda rıfk ile zorlama olmaksızın yürü. Rabbine olan ibadeti, kendine buğzettirme. Çünkü yolculukta bineğini takatsiz hale getiren kimse; yol da kat edemez, sağlam bir sırt da bırakamaz. O halde, ebediyen ölmeyeceğini zanneden kimsenin ameli gibi amel et, dünya için çalış! Yarın ölmekten korkan kimse gibi de sakınmakla sakın, dünyaya bağlanmaktan kaçın!” buyurmuşlardır.
Bu hadis-i şerifte: Müslümanın hayatında dünya ile âhiret denkleşiyor. Her iki âlemde de mutluluğa erişmek için dünya ile âhiretin gereklerine uyulması emrediliyor. Ne dünyadan el-etek çekmek ve ne de dünya nimetlerine taparcasına bağlılık, gerçek mutluluğun yolu olarak gösterilmiyor.
Bu hadis-i şerifte hem zühde, hem de dünyayı ma’mur etmeğe teşvik vardır. Çünkü bununla, bizden sonra gelecek olan nesil faydalanacaktır.
Padişahın biri veziri ile birlikte gezinirken meyva fidanı diken yaşlı bir zata rastlarlar. Selamlaş-madan sonra padişah:
- Sen bu fidanı dikiyorsun, amma bu fidan ne zaman tutacak, ne zaman büyüyecek, ne zaman meyva verecek? Ömrü ALLAH bilir amma, sen zor yetişirsin!.. Yaşlı zat:
- Padişahım! Bizden öncekiler dikti, biz yedik. Biz de dikelim ki, bizden sonrakiler yesin. Bu cevaptan hoşlanan padişah, vezirine:
- Şu zata bir kese altın ver. Vezir verince, yaşlı zat:
- Bak padişahım! Benim diktiğim fidan daha tutmadan meyvesini verdi. Bu cevaptan da hoşlanan padişah, tekrar vezirine:
- Şu zata bir kese daha altın ver, dedi. Vezir bir taraftan keseyi verirken, bir taraftan da padişaha:
- Padişahım! Yürü gidelim, yoksa bu zat keselerimizi bitirecek.
İslam dinini diğer pek çok din ve sistemden ayıran bir husus: Dünya ve âhiret, madde ve mana, ruh ve beden muvazenesidir. Bunlardan biri, diğeri için feda edilmez. Karun ile ilgili âyet-i kerimede:
“ALLAH Teâlâ’nın sana verdiğinden O’nun yolunda harcayarak ahiret yurdunu iste; ama dünyadan da nasibini unutma. Allah sana ihsan ettiği gibi, sen de insanlara iyilik et. Yeryüzünde bozgunculuğu arzulama. Şüphesiz ki Allah, bozguncuları sevmez.” Buyrulmaktadır.
Görüldüğü üzere, Karun gibi hazineler sahibi birinin şahsında yapılan öğütte dahi: “Dünyadan da nasibini unutma!” tavsiyesinde bulunması, İslâm’ın dünyaya ait çalışmaya ne kadar önem verdiğini gösteren bir nükte taşımaktadır.
Şu âyet-i kerimede, büsbütün dünyaya dalmanın, sadece dünyayı taleb etmenin kötü sonucu ifade edilmektedir:
“… İnsanlardan öyleleri var ki: Ey Rabbimiz! Bize dünyada ver, derler. Böyle kimselerin ahiretten hiç nasibi yoktur.”
Şu ayet-i kerimede ise:
“Onlardan bir kısmı da: Ey Rabbimiz! Bize dünyada da iyilik ver, ahirette de iyilik ver. Bizi cehennem azabından koru! derler.” dünya ve âhiretin beraberce talep edilmesi istenmekte, dünya ve ahireti dengeleyen mutedil bir yol tutulması tavsiye edilmekte, hem dünya ve hem de âhireti talep edenler şöylece takdir edilmektedir:
“İşte onlar için, kazandıklarından büyük bir nasip vardır. Şüphesiz Allah, hesabı çok süratli görücüdür.”
Müslüman iyi bilmelidir ki, hem dünyada hem de ahirette kendisi için ancak çalışmasının karşılığı vardır. ALLAH Teâlâ şöyle buyurdu:
“Hakîkaten insan için kendi çalıştığından başkası yokdur. Hakîkaten çalışdığı ileride yani kıyamet gününde mizanında görülecek, sonra buna en kâmil mükâfat verilecekdir. Şübhesiz ki en son gidiş ancak Rabbinedir.”
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.