Helal kazanç, bir emek eseridir – 1
Mikdâm b. Ma’dikerb (R.A.)den rivayete göre Hz. Peygamber (S.A.V.) Efendimiz, şöyle buyurdu: “Hiçbir kimse kendi elinin emeğini yemekten daha hayırlı bir yiyecek asla yememiştir. ALLAH Teâlâ’nın peygamberi Hz. Dâvud (A.S.) da kendi elinin emeğini yerdi.” buyurdu.
İnsanlığı doğrularla tanıştırma görevi ile insanlar arasından seçilen, rehber insanlar, peygamberler; davetlerinin karşılığı olarak, insanlardan herhangi bir ücret veya karşılık ne istemişler ve ne de beklemişlerdir. Onlar hep şu mesajı tekrarlamışlardır: “Buna karşı sizden bir ücret istemiyorum. Benim ecrim ancak Alemlerin Rabbine aittir.”
Peygamberlerin (Salevatullahi aleyhim ecmeîn) hepsi de kazanmak için çalışırlardı. Onlar kendi geçimlerini kendi el emekleri, göz nuru ve alın teriyle kazanmışlardır.
Meselâ Hz. Âdem (A.S.) ziraatçı, değirmenci ve ekmekçi; Hz. Nûh (A.S.) gemici, marangozdu. Hz. İbrahim (A.S.) ise bez dokurdu. Hz. Dâvûd (A.S.) demirci idi, zırh yapardı. Hz. Süleyman (A.S.) hurma yaprağından zenbil yapardı. Hz. Zekeriyya (A.S.) da yine marangozdu. Hz.Peygamber (S.A.V.) Efendimiz de koyun güderdi ve nihayet peygamberlerin (Salevatullahi aleyhim ecmeîn) hepsi kendi kazançlarını yerlerdi. Hz. Ebûbekir (R.A.) bez dokurdu, Hz. Ömer (R.A.) dericilik yapardı, Hz. Osman (R.A.) tacirdi; gıda maddeleri getirip satardı. Hz. Ali (R.A.) de çalışır, kazanç peşinde koşardı, amelelik bile yapardı. Bu halini yadırgayanlara da aldırış etmezdi.
Bu seçkin insanların bu farklı mesleklerde çalışmış olmaları, hem onların kendi hayatlarını, kendi elemekleriyle kazandıklarını, hem de insanlığın yararına olan her mesleğin değerli ve onurlu olduğuna işaret eder.
Peygamberliğinden önce de sonra da durup dinlenmeden çalışan bir peygamberin ümmetiyiz. Bizim peygamberimiz, tüm diğer peygamberler gibi elinin emeği ile geçinen, insanların eline bakmayan, işini iyi yapan ve ölüm döşeğinde dahi işini bırakmayan bir peygamberdir. Peygamber olmadan önce çobanlık yapan Hz.Peygamber (S.A.V.) Efendimiz, aynı zamanda iyi bir ticaret adamıydı. Hem de Mekke dışına da gidip gelen uluslararası bir tacir.
O, altmış üç yıllık hayatını dolu dolu geçirmiş bir insandır. Bu sınırlı ömründe O, ne insanların haklarını görmezden gelmiş ve ne de Yüce Yaratıcıya karşı görevlerini aksatmıştır. Gecesini gündüzünü insanlığın kurtuluşuna adamış bir güzel insandı Hz. Peygamber (S.A.V.) Efendimiz. O, ömrünün son anlarında Suriye taraflarına göndermek üzere bir ordu hazırlamış ve ölüm döşeğinde o ordunun yola çıkıp çıkmadığını sorup duruyordu. Ve o, bu plan ve programları düşünürken Hakka yürüdü. O, salih amellerin, kutlu eylemlerin içerisinde bereketli bir hayat sürdü ve onların içerisinde iken bu dünyadan ayrıldı.
Tarih boyunca Müslümanlar bu anlayışla durup dinlenmeden çalıştılar ve yeryüzünün en güçlü, en uzun ömürlü medeniyetlerini kurdular. Ne zaman bu anlayıştan uzaklaştılar, bu sefer de yer yüzünün en zelil toplumları oldular. İşte halkanın son örneği Osmanlı.
Bir küçük beylikten cihan imparatorluğuna uzanan yolda koskoca bir medeniyet. Ama onlar devlet adamıyla, halkıyla hep çalışarak bu payeleri kazandılar. Bir kaç örnek verecek olursak, Osmanlı padişahlarından I. Mehmet yay kirişi yapardı, II.Mehmet iyi bir bahçıvandı, Yavuz ve Kanunî kuyumcu, III. Murat okçu idi. III. Ahmet ve II. Mahmut hattat idiler. I. Mahmut abanoz ağacından ve fildişinden kürdan yapardı. III. Osman marangoz, III. Selim tezyinatçı ve desenci idi. II. Abdulhamid de ince işlemecilik yapan bir marangozdu.
Yaptığı eşyaları sattırıp ufak tefek ihtiyaçlarını giderdiği için kendisini yadırgayanlara I. Mahmut şöyle cevap veriyordu: “İnsanın alın teri dökerek kazandığının zevki başkadır. İçinde alınteri, göz nuru bulunan kazanç en helal kazançtır. Onun tadı, beti bereketi bir başkadır.”
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.