Doğu Perinçek de “akil insan”lar arasında olmalıydı
Ve akil insanlar sahaya indiler. Anadolu’yu bölgelerine göre gezip, tam 2 ay boyunca sokak-sokak, ev-ev dolaşacak, sivil toplum kuruluşları ile söyleşecek, onları dinleyecek ve barış sürecine katkıda bulunacaklar. Bence Kasımpaşalının siyaset sahnesindeki en büyük projesi bu “akil insanlar” buluşmasıdır. Bugüne kadar “Bekâra hanım boşaması kolay” kabilinden oturdukları sıcak koltuklarından ahkâm kesenlerin kucağına ateş topunu bırakıp kenara da çekilmeden 90 yılın ihmaline uğramış bir Türkiye’yi kafasında tasarladığı hedefe doğru ışık hızıyla götürmeye devam ediyor. Ben inanıyorum ki bu maraton koşusunda onun en güçlü rüzgârı seher vakti semaya yükselen dualar. Allahu alem artık cezamız bitti ve kalkışa geçiyoruz yeniden. O da bu kutlu kalkışmada kılavuzluk üstleniyor.
Şimdi yeniden “akil insan”lara dönüyoruz. Sayıları 62, bence 100 olmalı idi, Türkiye’nin Yüzü diye de adlandırılabilirlerdi. Rahat koltuklarından ahkâm kesen bir sürü isim unutulmuş. Başka kimler olmalıydı diye bana sorarsanız ajandama şu isimleri kaydetmiştim:
Emin Çölaşan, Müjdat Gezen, Bekir Coşkun, Yılmaz Özdil, Ertuğrul Özkök, Altan Öymen, Enver Aysever, Ruşen Çakır, Ümit Zileli, Levent Kırca veee Doğu Perinçek!
Efendim, bildiğiniz gibi sahibi olduğu 2000’e Doğru dergisi ile Bekaa’ya gidip, orada PKK’nın silahlı militanlarını eğiten örgütün başı Abdullah Öcalan’la uzun bir söyleşi yapan ve ona verdiği bir gülle Türkiye ve PKK tarihine geçen Doğu Perinçek, barışa en önemli katkıyı sunabilirdi. Düşünsenize Perinçek, Türkiye’nin yüzünü temsilen İmralı’ya gidiyor ve tekrar Öcalan’a gül veriyor:
- Ah, kardeşim Abdullah, seni böyle demir parmaklıklar arasında görmek ne büyük üzüntüdür benim için bir bilsen. Halbuki sen Kürt devleti kurunca beni de yanına siyasi danışman olarak alacaktın. O gün Beka Kampında ne hayaller kurmuştuk. Oysa ikimizin yolları da hapishanede kesişti. Ne yapalım kader utansın! Ben de Silivri’de geçmiş günlerin muhasebesini yapmakla ve her gün Ulusal Kanal’ı seyretmekle geçiriyorum günlerimi inan, sen de hiç aklımdan çıkmıyorsun, “şimdi kankam Abdullah Öcalan, acaba şu anda ne yapıyordur?” diye hep düşünüyorum. Şu Levent Kırca’nın da kulağını çekeceğim bir güzel. Adam diye Ulusal Kanal’ın başına getirdik, sabahtan akşama senin aleyhinde yayın yapıyor kerata. Anlaşılan bizim dostluğumuzu ve kardeşliğimizi bilmiyor ya da bu yayınları yaparken ayık değil! Biliyorsun o zıkkım şişede durduğu gibi durmaz, hele bir boğazdan aşağı insan.
Bir de Ergenekon terör örgütünün başını çeken bazı paşalar da tıpkı Doğu Perinçek gibi iki aylığına izinli olarak “akil insan” sıfatıyla sahaya çıkarılabilirdi. Bir dönem PKK’sının elebaşlarından olan ve sık sık da gazetelere yaptığı açıklamalar ile gündeme gelen Şemdin Sakık da aynı statü ile sahaya inebilir ve arada bir barış molası verdiklerinde paşalara sorabilirdi.
- Paşam, o 33 askeri bizim önümüze korumasız yem olarak attığınızda Türk ordusunun bir mensubu olarak hiç vicdan azabı duydunuz mu? Ben geçmişe dönüp baktığımda o anda düşman olarak görsem de silahsız insanları öldürdüğümüz için her gün yüreğim kanıyor, insanlığımdan utanıyorum, siz de utanıyor musunuz?
Başka isimler de “akil insan” olarak hafızamda uçuşuyor. CHP’nin doğrucu davutlarından Savcı Sayan, Sevilay Yükselir, Nagehan Alçı, Şişli’nin CHP’den çok önde giden her sosyal faaliyetin başaktörü Mustafa Sarıgül, Ali Bulaç, Hüseyin Gülerce, Ahmet Turan Alkan, Latif Şimşek. Bu isimler de vicdan terazisi doğru tartanlar grubundan düşünce alanıma giriveriyor.
Ayrıca, “Başbakan Recep Tayyip Erdoğan bu barış sürecini başarıya ulaştırırsa korkarım CHP ve MHP barajı aşamayabilir” diyerek bir gerçeğe parmak basan CHP’li Ercan Karakaş’ın eşi ve bir dönemin ünlü sinema oyuncusu Müjde Ar da “akil insan”lara dahil edilebilirdi. Bence barış adına ilginç şeyler de söylerdi sivri dilli Müjde Ar!
Ezcümle “Barış olsun da nasıl olursa olsun” değil, Türk’ü de, Kürt’ü de incitmeyecek bir noktada buluşmak dileği ile herkes elini taşın altına koymalı. Nasıl çürük binalarımızı yıkıp depreme dayanıklı olarak yeniden yapıyorsak, zihinlerimizdeki çürük yapıları yıkıp, birbirimize yeniden kardeşlik hukukunun gerekleri ile sarılmak, bir daha da araya şeytanların giremeyeceği bir yapı oluşturmak.
O günlerin hasreti ile yanıyoruz!