Mazlum PKK, zalim MHP!..
Yıllardır ülkücüleri sokaklardan uzak tutmaya çalışan Devlet Bahçeli’nin sinirlerinin böyle birden bire zirve yapmasının, MHP’nin “sokaklara selam gönderen bir söylem” içine girmesinin sebebi, bir açıdan, sonraki seçimler için “oy kapma”ya yönelik yatırımdır.
Ancak başka açılardan bakarsanız, MHP’nin sinirli halini sadece “seçim yatırımı”ndan ibaret görmekle yanılmış, “ciddi gerçekler ve gerekçeler”i kaçırmış, ülkeyi “büyük cereme”yi çekmeye doğru iteklemiş olursunuz. Çünkü, “ayrılıkçı Kürtler”i onore edelim derken, “Türkleri onursuzlaştırma”ya doğru bir eğilimin başgösterdiğini ve bunun sanki “devlet politikası”ymış gibi bir hal almaya doğru yöneldiğini görürsünüz.
Bu durumda MHP’nin, ana eksenini oluşturan “Türk vurgusu”na sahip çıkması kadar doğal ne olabilir? Evet, MHP’nin tutumunda “doz aşımı” var; lâkin sen süreci “Kürt hakları” için “Türk unsuru”nu yok sayan bir söylemle yürütürsen, MHP gibi “kafatası ölçüleri”yle hayat bulmaya çalışan oluşumlara “şiddet”ten, “çatışma”dan, “karşı atak”tan başka bir şans bırakmamış olursun. MHP’yi tutumundan dolayı eleştirme hakkın da kalmaz.
Öyle bir manzara resmediliyor ki, sanki MHP zalim, PKK mazlum!...
Sanki “devletin iplerini elinde tutan derin unsurlar”ın “Kemalist ideoloji”nin arkasına saklanarak yaptığı “ötekileştirme politikası”nın ürettiği sorun onbinlerce cana, yüzmilyarlarca kaynağa malolmamış ve bunun elebaşısı PKK değilmiş gibi, celalli tutumu için MHP’ye yüklenmek, PKK’ya ise masummuş da, zulme uğramışlığın getirdiği normal eylemlilik içindeymiş gibi bir hava estirmek doğru mu?
“Milliyetçi zihniyet”i asla tasvip etmiyorum. İnsanlar arasında ırklara, kafataslarına, soylara, renklere vs. dayalı bir ayrımlaşmayı ve gruplaşmayı benimsemiyorum. Bu sebeple MHP çizgisini onaylamıyorum. Ancak aynı şekilde, “MHP’nin taşıdığı zihniyetin Kürtçesi ve silahlı olanının PKK olduğu”nu da gözardı etmiyorum.
Süreç, MHP eleştirilirken, PKK’nın “Kürt milliyetçiliği”ne dayalı ayrışmacı kalkışmasını hoş görme üzerine kaydı gibi. Sanki bunca “ölümler”in, “zulümler”in, “kayıplar”ın, “zararlar”ın, “yaralar”ın bir müsebbibi de PKK değilmiş gibi, “barış” adına “PKK’nın melanetleri”ne göz yumulup hoş karşılanırken, onursuzlaştırılmaya itilen Türk unsurunun halini seslendiren MHP’yi yerden yere vurmanın da akıl ve insaf ölçüleriyle bağdaşır bir yanının olmadığını düşünüyorum. Esas çizgisinde hatalı da olsa, MHP’nin hassasiyetlerinin anlayışla karşılanması, “yeni problemlerin üremesi”ne dair uyarı olarak algılanıp baştan önlem alınması gerektiğini düşünüyorum.
Güneydoğu Anadolu Bölgesi Akil Heyeti’nin çalışmalarında gelinen noktaya bakarsanız bunun önemini anlarsınız: “Öcalan’a özgürlük, Kürtlere statü ve genel af.” Yani suçlular serbest, teröristler onurlu, ayrışmanın temeli atılmış... Sürecin “barış”la sonuçlanabilmesi için arka plânda böyle bir kurgu varsa, MHP’nin sessiz kalması beklenebilir mi?
Mesele Kürtler’in, “Kürt” olduklarından dolayı engellenen haklarını kullanmaları ise, tamam; elbette o haklar hemen ve bir daha da geri alınmamak üzere verilmeli, bunun için gerekli “yasal ve idari garantiler ve mekanizmalar” hazırlanmalı.
Ancak bilinmeli ki, hakları gasbedilen sadece Kürtler değil. Eğer “hayatı İslam’a göre yaşamak” ve “devleti İslam’a göre biçimlendirmek” istiyorsa, bilinsin ki “müslüman Türkler”, hak yoksunluğundan şikayet eden “ayrılıkçı Kürtler” kadar bile hakka sahip değil.
Bu durumda, “Kürt hakları” edebiyatıyla “ayrışmacı yapılanmalar”a meşruiyet kazandırır, “Kürt milliyetçiliği”ni yüceltirseniz; “Türk milliyetçiliği” de büyütmüş ve kendi varlığını “ikrar ve icra”ya yönlendirmiş olursunuz.
PKK’yı neredeyse “mazlummuş gibi” göstermeye, “elebaşılar”ı affetmeye, Kürtlere “eşit vatandaşlık”ı aşarak “özel statü” kazandırmaya yönelik sürecin, Türkleri ne hale getireceğini ve bunun, yuvarlandıkça büyüyen yeni ve daha büyük “sorunlar yumağı”nı harekete geçireceğini unutmayın. PKK’ya mazlum muamelesi yaparken MHP’ye zalim gözüyle bakmak, son derece çirkin bir politikadır.
Güneydoğu heyetinin çalışmalarında dile getirildi. Kürtler Malazgirt’te, Çaldıran’da ve Kurtuluş Savaşı’nda Türklere destek vermiş. Türkler, Kürtlere borçluymuş. Barışın gelmesi için Türk devleti, Kürtlere borcunu ödemeliymiş.
Bu taleple girilen yol barış meydanına çıkar mı? Kürtlerin bu söyleminin, MHP’nin endişelerinde haklılık payını yükselteceğinden kuşkunuz olmasın. Zira bu söylem, barışı “eşit haklara” sahip olarak “birlikte yaşama” üzerine değil, “özel statüler”e sahip olarak “karşılıklı hesaplaşma” üzerine geliştirmeye meyyal. Bu gidiş Türkleri terörize eder ve “barış düzlüğü”ne çıkarmaz, “kaos ve savaş çukuru”na düşürür.
Barış sürecinde Kürtlerin endişeleri de, Türklerin endişeleri de giderilmeli. Kardeşlik, “kamplaşma ve ayrışma”nın değil, “eşit şartlarda birlikte yaşama”nın hukuki ve idari zemini oluşturularak mümkün olabilir.
İslam’dan başka çarenin olmadığını ne zaman anlayacaksınız?
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.