Ticaretteki ve siyasetteki kalpazanlara dikkat!
Ünlü dilci ve araştırmacılarımızdan Fahir İz, bir gün Amerika’da iken evinin kapısı çalınır, gece saat 22.00 suları. Kapıyı açar, ızbandut gibi bir zenci ayağını kapıya dayayarak 10 dolar ister. Fahir İz, birden heyecanlanır ve İngilizce olarak:
“Ben Müslüman bir Türküm” deyiverir. Zenci birden cereyana tutulmuş gibi titrer ve “I am sorry, I am sorry” (müteessirim, müteessirim) diyerek ayağını kapıdan çeker ve uzaklaşır oradan. Bu davranış da zencilerin Türk ve Müslüman olanlara saygısından ileri geliyormuş, bu da ilginç bir ayrıntı.
Bu hikâyenin benzerlerini başkalarından da dinlemiştim. ABD’de zenciler böyle küçük bir para isteyerek gasp yaparmış ve muhatapları da şikâyet etmezlermiş. Yani siz 10 doları verirken cüzdanınızda 500 dolar da görseler ona el uzatmazlarmış, ilginç bir tırtıklama yöntemi. Hadi canım kibarlaştırmayalım, küçük çapta bir soygun. Ne var ki ABD’deki zenciler hâlâ Cem Uzan gibi hamuduyla götürmesini öğrenememişler. Duyduğuma göre o yöntem bugün de devam ediyormuş. Çok sıkı bir polis devleti olan ve en büyük harcamayı güvenlik işine yatıran Amerika’da “Gece 22.00’den sonra kapınızı kimseye açmayınız, güvenliğinizden devlet sorumlu değildir” sözünün pek çok yerde asılı olduğu da söylenir.
Efendim, buraya nereden geldik. Son günlerde orta ölçekli ve yerel televizyon kanallarında bir furyadır başladı:
- Bu ürünü size bedava gönderiyoruz.
Partneri soruyor:
- Sahiden bedava mı? Siz o zaman kayba girmez misiniz!
- Efendim bu ürün yüzde 95 sigarayı bıraktırıyor bedava alanlar bırakınca dostlarına tavsiye edecekler. O zaman biz de onlara 65 TL’den satacağız. Yani bu bizim yaptığımız bir nevi tanıtım, reklam! Sadece küçük bir kargo ücreti var o kadar. Onu ödeyeceksiniz.
Bir vatandaş verilen numarayı arıyor ve sipariş hattındaki görevli ile şu diyalog geçiyor:
- Beyefendi, biz bir fabrikada çalışan 100 kişi sigarayı bırakmaya karar verdik. Bu ilaçtan istiyoruz.
Görevli baklayı ağzından çıkarıyor:
- Size 10 TL’den gönderebiliriz. Sadece bir kargo ücreti ödersiniz. Yani 10 TL’ye adam başı siparişinizi alabilirim.
Hani bedava idi. Bizim milletin bedavaya olan zaafını keşfeden uyanık pazarlamacının taktiği tutunca şimdi herkes aynı hikâyeyi okumaya başladı:
- Bizim ürünümüz bedava, bedava.
Artık kargo ücretini bile söylemiyorlar. İstimi arkadan geliyor. Küçücük kutuya hangi kargo şirketi 20 TL ister, o zaman kapısına kilidi vurur. Yani kargo için alınan para malı pazarlayanla paylaşılıyor. Sizin anlayacağınız yarı yarıya. Ve içine ot doldurulmuş küçük bir kutu ya da krem, daha bilmem neler sadece kargo parası denilerek piyasada kibar bir aldatmaca dolaşıyor. Adamlar da diyecekler ki:
- Kardeşim, alan razı veren razı sana ne oluyor? Üstelik sigarayı bıraktırıyoruz.
Aaaah ah. Keşke sigarayı bıraktırabilseniz sizin hizmetkârınız olurum. Ben babasını 38 yaşında sigaraya kurban vermiş bir insanım, ama yaptığınız bal gibi aldatmaca. Ticaret Bakanlığı, tüketici dernekleri ve RTÜK bu yalan üzerine kurulu tezgâha dur demeli. Siyasette de böyle kalpazanlıklar yapılarak oy toplama yarışına girilmemiş miydi bu memlekette. Başbakan Erdoğan’ın:
“Kaçak çivi bile çaktırmayın. Bu insanlar deprem olduğunda bize kızacaklarına bugün kızsınlar, gecekonduya, çürük-çarık binalara hayır” derken o siyaset kalpazanı adam, İstanbul’un varoşlarında “Gecekonduyu serbest bırakacağım bana oy verirseniz” diyerek adayı olduğu partinin oylarını göstermelik olarak artırmıştı.
Aynı kalpazan bugün Donkişotluk yaparak siyasi hayatını yükseklerde sürdürüyor. Dün İstanbul’da insanların canını pazara sürmüştü, bugün de barış sürecine karşı çıkarak bir başka ihanete imza atıyor. Nasıl olsa dün de o canlar kendisinin değildi, bugün de dağdan gelen canlar kendisinin değil.
Ölen ölür, kalan sağlar bizimdir(!)