Mevcud anayasayı değiştirmek değil, ‘yeni anayasa’!
*Pazarları, okuyucu yazışmalarından derlemelere ayrılan bir ‘Hasbihal’e daha, selâmla..
-Pala Reis@.. ‘yazıyor: ‘Bir ‘Hasbihal’de mesajıma değinirken, sanki perde gerisinden, kendisini gizleyen birisiymişim gibi bir mânası çıktı. Ben sıradan birisiyim diye öyle yazdım.
Yeni bir anayasadan başka çare görmüyorsunuz.. Onu da ibtal ederse, Anayasa Mahkemesi?’
*SEç: O yeni anayasa, bugünkü Anayasa Mahkemesi’nin inceleme alanına girmez, belki Anayasa Mahkemesi, o anayasanın kalıplarına göre şekillenir veya yok olur.. Ancak, yeni anayasa düzenlemesinde de, ‘değiştirilmesinin teklif dahi edilemiyeceği’ söylenen ilk dört madde korunursa, -ki, korunmak isteneceği anlaşılıyor-, yine zorluklar olacak, karşı tarafın eline birtakım kozlar yine verilmiş olacaktır..
-Ogün Şabanoğlu yazıyor: ‘Anayasa Mahkemesi, AK Parti’yi kapatmadı.. Ama, deyim yerindeyse, dişlerini ve tırnaklarını söktü.. Bu durumda, AK Parti’nin artık bir Yeni Anayasa yapmaktan başka çaresi yok.. Ve sanıyorum, Tayyîb Erdoğan da bu sonuçları öngörüyordu.. Ama, bunların halk tarafından da anlaşılması için, halk’a gösterilmesi gerekirdi.. Şimdi bu öngörüler, halk açısından da bir yeni Anayasa için mantıklı bir dayanak olacaktır..’
-Yusuf Otakçı yazıyor: ‘Yeni Anayasa yapılması görüşünüze katılıyorum.. Elbette, bütün sosyal kesimlerin görüşlerini alarak ve ortak akl’ı yansıtacak şekilde.. Bu çalışma derhal yapılmalı ve mahallî seçimlerle birlikte referanduma sunulmalı.. İbtaline fırsat vermeden..’
*SEç: Genelde, yanlış anlamaya vesile olan bir noktaya da bu vesile değinmekte fayda var: Anayasa’da değişiklik yapmak, mevcud anayasanın kurallarına tâbidir.. Yeni Anayasa ise, halk tarafından kabul edildiğinde, artık, şimdiki anayasanın kurumlarınca kontrol edilemez. Anayasa Mahkemesi ve diğer kurumlar, o yeni anayasaya göre şekillenir veya ortadan kalkar.
-tetete (habervaktim.com’da) yazıyor: ‘İran İslâm Cumhuriyeti hakkında da yazsan.. Orada durum nasıl, seçimler demokratik mi, halkın iradesi ne durumda, halka baskı var mı? Yaz ki, ‘biz cahil atatürkçüler aydınlanalım, ufkumuz genişlesin..’
*SEç: ‘Türkiye’deki durumu konuşuyoruz, İran’daki durumu değil... Ama, mâdem ki, ‘câhil atatürkçüler olarak aydınlanmak’ istiyorsunuz, İran’daki rejimin adı, İslâm Cumhuriyeti.. ‘İslâm İnkılabı’nın gerçekleşmesinden önce ilan edildi, kimse kandırılmadan.. üstelik bir süngüucu zorlaması olmaksızın.. Cumhûr’un/ halkın hür iradesiyle, referandumla kabul edildi. Elbette ki, her sistem gibi, onun da kendisini koruyan savunma mekanizmaları var..
TC’de ise, laikliğin ne demek olduğunu millet bilmiyordu ve birilerince dayatıldı.. Ve laik olduklarını ileri sürenler de, hâlâ bir tarif yapamıyor. ‘Tarif olunsun’ gibi bir makûl istek karşısında bile feryad koparılıyor. Baykal’ın, ‘laikliği millete sorarak mı kabul ettirdik?’ sözündeki mânayı düşününüz, daha iyi aydınlanabilirsiniz; gerçekten de istiyorsanız..
-Ahmed Agar (Habervaktim.com’da, 23 Temmuz’da) yazıyor: ‘Taife-i Laicus’ deyiminiz bence marka olacak bir niteleme.. İnsan’a, Darwin’in teorisini hatırlatıyor. Aslında bizim ‘laicus’ların nitelik olarak da bunlardan pek farkı yok, bilmem kaç yüzbin yıl önce yaşadığı söylenen türlerin uzantıları.. Geliştirdikleri tek şey, herhalde, ‘eğlence kültürü’ olmalı..
-Sarı, (habervaktim.com’da) yazıyor: ‘31 Temmuz yazınıza katılıyorum da, D. Baykal’a o kadar yer ayırmaya değmezdi; (d.b) deyiniz, yeter.. çünkü, halk nazarında öyle birisi yoktur.. Siz de bahsetmeyiniz.. Hem kaleminize, hem de biz okuyuculara yazık oluyor..’
*SEç: D. Baykal’ın, bütün o menfiliklerine rağmen, CHP’nin gelmiş geçmiş bütün liderleri içindeki en ılımlılardan olduğu da unutulmamalıdır. ‘İttihadçı zihniyet’in en lafazanı ve amma, fikirlerini pratize etmek açısından, en zayıflardan.. Onu da, milyonlarca kişi seçiyorsa, mantıken çok zayıf olsa bile, görüşleri ve talebleri, yine de dikkate alınmalıdır.’
-Ali Er yazıyor: ‘Geçen Pazar sohbetinde, bir okuyucuya cevaben, YNö için ilginç tanımlamalarda bulundunuz. Ancak YN’nin dediklerinde doğru olanlar da var. Bu arada, M. Kemal’in, Elmalılı’ya ’tefsir’ yazdırması, keza Buharî'yi tercüme ettirmesinin amacı ne olabilir? Bunlar, ‘hurafeden uzak, sahih bir İslâmı istendiği’ şeklinde yorumlanamaz mı? Latîfe Hanım’ın yurt gezilerinde çarşaflı olarak bulunması ne mânaya geliyor? O zaman bir kıyafet kanunu çıkartılmaması ne anlama gelir? Maksadım, gerçeği öğrenmek.’
*SEç: ‘YN’nin birçok doğruları dile getirmesi tabiîdir.. önemli olan, doğruları eğri bir murad için dile getirip getirmediğidir.. Elmalılı’ya ‘tefsir’ yazdırılmasına gelince.. önce, o konulardaki tercümeler ilk değildi, asırlarca önce de vardı.. Belki çağdaş bilgiler ışığındaydı, o kadar.. Ama, ‘tercüme edilsin de araboğlu’nun neler söylediğini millet görsün..’ yaklaşımı da, bazı kişilerin anılarında not olarak düşülmüştür.. Latîfe Hanım’ın -o zamanki deyimle- ‘eşraf’tan bir ailenin kızı olduğu ve fransız mekteblerinde okuduğu biliniyor.. O günkü şartlarda, o şekilde dolaşılacağını o da biliyordu.. ‘Kıyafet Kanunu’nun olmadığı bilgisi, yanlış.. ‘İnsan haklarına aykırılığı iddia edilemiyeceği ve değiştirilmesi yasak’ olarak belirlenen devrim kanunları arasında, kıyafetle ilgili olanı da vardır. Kaldı ki, onlar kalkış noktasıdır, bütün baskılar, o ‘temel ilkeler’e dayandırılır.
-Aykut, (haksoz.net’te 22 Temmuz günü) yazıyor: ‘M.Akif, Said-i Kürdî, Elmalılı.. Bu isimleri (tarihi de dikkate alarak) eleştirmeyi beceremezsek, kurtulmaya çalıştığımız BüST’ten başka BüST’lere sürükleniriz diye düşünüyorum. Mücadelelerinde hakklarını da vererek onları, çoktan tartışmaya başlamalıydık.. Kendi gönlümüzde meydana getirdiğimiz ve ‘evliyalaştırırılan/ dokunulamaz’ tipleri yerli yerine oturtamazsak; hem onlara, hem de kendi inanç sistemimize haksızlık etmiş oluruz.
-A. Yasin yazıyor: ‘özeleştiri yapabilmek çok önemli.. Bu bir bakıma, ‘tövbe kültürü’..
-Alchemist (habervaktim.com’da) yazıyor: ‘Bize öğretilenler yalan olmasaydı ülkemiz şu anda bu hallerde olmazdı. Evet, Abdulhamid HATASIZ değildi, neticede o da bir insandı ve yazıkki iyi kabul ettiğimiz insanlar da o şartlarda ona karşı ağır mücadeleler vermişlerdir..’
-İsmail Koca yazıyor: ‘YöK’ün yeni rektörler için, Köşk’e en çok oyu alanları göndermesi gerekmez mi? Gönlüm her yerde benim inancımda olanların olması, ama..’
*SEç: Kanun, ‘en yüksek oy alan tâyin edilir’ demiyor.. öyle olsaydı, tâyine gerek kalmazdı.. İlgili kanun, YöK Gen. Kurulu’nca en yüksek oy alan 6 adaydan 3’ünün Cumhurbaşkanına gönderilmesini, Cumhurbaşkanının da, o üç kişiden birisini tercih etmesini hükme bağlamış.. A. Gül’ün hakk ve yetkileri de sınırlıdır. Bir yanlışlık varsa kanundadır, o ayrı bir konu..
-Necmi Sagir İstanbul’dan yazıyor: ‘Bir demirci ustası arıyorum.. Dağları eritebilsin.. Ama, ulumalara aldırmayan ve Asena’nın da bir kurt değil, tilki olduğunu gösteren..’
*SEç: Haaa, siz şu çağdaş ‘Ergenekon’nun hakkından nasıl gelineceğini soruyorsunuz. Onun, bizzat Amerikan entrika merkezleri tarafından planlandığının belgeleri bu konudaki ünlü ‘İddianâme’ye kadar da girmiş bulunuyor..
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.