Vicdan konuşmak zorundadır
Reyhan’lı olayı hepimizi derinden sarstı. Ölenlerimize Allah’tan rahmet, yaralılarımıza acil şifa, başta yakınları olmak üzere tüm milletimize sabırlar diliyorum.
Zordur böyle anlarda konuşmak, içteki feveranı dizginleyerek itidale çekmek zorlardan zordur. Fakat ne çare ki, vicdan konuşmak, kalem yazmak zorundadır..
Kuşkusuz, böylesi bir vahim sonuca sebep olanların yaptıkları taktiksel bir eylemdir. Varmak istedikleri hedef ne olursa olsun, yapılması gereken ilk iş, bu eylemi yapan ve planlayanlara karşı, caydırıcı, etkili mukabelede bulunmaktır. Bu karşılık da kuşkusuz taktiksel oranda gerçekleştirilecektir. Bunun zamanı ve şekli ise elbette ilgili kurum ve kuruluşlar tarafından tayin ve tespit edilecektir. Bu noktada bize düşen görev, düşmana karşı ortak tavırda millet ve devlet olarak yekvücut haline gelebilmektir.
Her teori, pratikte bazı fireler verebilir. Hele bu teoriler, uzun zamana yayılmış stratejiler ise, mutlaka hesap edilememiş engellerle karşılaşılması gayet doğaldır. Böylesi bir durumda doğru davranış, söz konusu engelleri topluca aşmanın çarelerini üretmektir; yoksa engellere destek olup önü tıkamak değildir. Muhalefetin söylemleri, ne yazık ki, insaf kültürünü içselleştirme adına daha çok mesafe almamız gerektiğini gösteriyor.
AK Parti’nin dış politikasını, özellikle Suriye ile ilgili icraatını baştan bu yana doğru buluyorum. Beşşar Esad’a gösterilen önceki yakınlaşma ile sonradan konulan rezerv arasında da bir tezat görmüyorum. Hatta, zahirde tezat gibi görünen bu davranışların esasen siyasette tutarlılık şeklinde algılanmasıgerektiğine inanıyorum. Eğer baştan beri hep ret çizgisinde durulsaydı, gerekçesiz bir şartlanmışlık olurdu. Fakat, Beşşar’ın negatif yönlü değişiminin ardından hükümetin aldığı negatif tutum gayet yerinde, gayet doğal, gayet insancıldır.
Bizzat Başbakan Tayyip Erdoğan tarafından yapılan uyarılara, sulh çağrılarına Beşşar asla olumlu cevap vermemiş, binlerce masumun kanına girmiş, her olumlu kıpırdanışı kendi aleyhinde kabul etme paranoyasıyla toplu katliamlar yapmış ve yaptırmıştır. Reyhanlı olayının doğrudan azmettiricisidir ya da değildir; fakat bu ve öncesindeki benzeri olayların gerçek müsebbibi onun külliyen yanlış ve kaosa çanak tutucu politikalarıdır. Bir şeye sebep olan da aynen onu işleyen gibidir..
Dikta kültünün son kalıntılarından olan Baas rejimi iflas etmiştir. Bu rejimin ne Suriye içinde ne de Suriye dışında taşınabileceği bir yer yoktur. Beşşar Esad ve yandaşları bu gerçekle yüzleşmek zorundadır. Rusya, Çin, İran gibi ülkelerin verdikleri destek, daha kötü sonuçlara götürücü rehaveti artırmaktan öte bir anlam ifade etmeyecektir..
Suriye’nin devlet olarak bütünlüğü korunmalıdır. Ve Türkiye, komşusu olan bu ülkenin bütünlüğünün korunması yönünde çaba sarf etmektedir; çabasını sürdürmekte de kararlıdır.
Açıktan muhalefet ettiği bir konuda –ki bu Beşşar Esad’ın gerçekleştirdiği insanlık suçunun bütünüdür- Türkiye’nin kendisiyle aynı muhalefeti paylaşanları maddi- manevi desteklemesinden tabii ne olabilir? Yadırganması gereken aksi tutum olurdu. Ve yine kendisine iltica eden sığınmacılara Türkiye’nin bağrını açmasından daha insani hangi davranıştır? Aksi, Beşşar’ın durumuna düşmek, yani zalimlik sayılırdı..
Sınır komşumuz, dindaşımız bir ülkeden bahsediyoruz. Elbette savaş, öncelikli istenecek çare değildir. Ne ki öncelikli barışçıl çareler, Beşşar ve yanlılarının olumsuz tutumları sebebiyle bir bir tükenirse, hakkaniyet ve adaleti gerçekleştirme adına savaş ta çare olabilir.
Nitekim, ilahi öğreti de bunu amirdir:
“Eğer müminlerden iki topluluk birbiriyle vuruşursa, onların aralarını bulun. Buna rağmen biri diğerine saldırısını devam ettirirse, saldıran tarafla Allah’ın emrine dönünceye kadar siz de vuruşun. Döndüğü takdirde aralarını hakkaniyetle düzeltin ve hep adil olun; çünkü Allah adil davrananları sever.”(49/9)
Ayette geçen “Allah’ın emri” ifadesi, “Allah adaletle emreder” (16/90) ayetinde anlatılan adalet çizgisidir. Adalet çizgisinde gerçekleşmeyen her anlaşma, sürekliliği besleyen en önemli ontolojik destekten mahrum demektir. Bu nedenle de kısa sürede eskimeye, yürürlükten kalkmaya mahkumdur. Halbuki bizler, harbin bütün yükünü atacağı (47/4) sulh iklimli günlere muhtacız..
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.