Provokasyonun Sınır Ötesi
Aslında Taksim’de aynı yerde yıkık dökük bir topçu kışlası olsaydı ve hükûmet “artık bu bina bir işe yaramıyor, bunu yıkıp yerine ağaçlarla süslenmiş bir gezi parkı yapalım!” deseydi ve işi üstlenen firma binayı yıkmak için iş araçlarını devrilmeye ramak duvarların yanına getirseydi bu olaylar yine çıkacaktı. Çünkü birileri bu yangını çıkarmanın planlarını önceden yapmışlardı ve sadece çakmağa ihtiyaçları vardı. Bu çakmak yerine göre park alanındaki ağaçların, alanın tarihi vizyonuna kavuşturulması gerekçesiyle sökülmesi olur, yerine göre de orada artık fazlalık haline gelmiş bir binanın yıkılıp yerine ağaç dikilmesi olur.
Bundan yönetimdekilerin her zaman doğru karşı çıkanların ise yanlış tercih yaptıkları anlamı çıkarılmamalı. Herkesin yanılması ve yanlış tercih yapması mümkündür. Dolayısıyla yanlışlara itiraz etme ve doğru olan tercihe yöneltme amacıyla meydanlara çıkma hakkı her zaman saklı tutulmalıdır. Fakat bir yanlışa tepki iddiasıyla ondan çok daha büyük yanlışlar yapılır ve olay bazı kirli emelleri gerçekleştirmek için istismar amacıyla kullanılırsa bu kesinlikle bir iyi niyete delalet etmez.
Taksim’de ağaçları koruma iddiasıyla bu meydanı ateşe vermek, savaş alanına çevirmek, aynı boyutta olmasa da gerekçelendirme açısından türbeleri koruma iddiasıyla canlıları katletmek için Mali’yi işgal eden Fransız işgalcilerin veya Zeynebiyye’yi koruma iddiasıyla Şam’da ve Suriye’nin her tarafında günde ortalama yüz insan katleden Baas rejiminin adamlarıyla omuz omuza savaşanların yaptığına benziyor.
Aslında bu olaylar çok şaşırtmadı. Çünkü bundan aylar önce Türkiye hükûmetine “eğer Suriye’den elini çekmezsen biz de Türkiye’yi karıştırmayı biliriz!” diye gönderilen tehditleri unutmuş değiliz. O zaman bu tehditleri gönderenlerin ve onların yerli lobilerinin yaşanan olaylar karşısında ortak duruş sergilemeleri, halkın hizmetindeki toplu taşıma araçlarını imha eden, camileri kirleten, vitrinleri dağıtan ve araçları ateşe veren sonra da kameraların karşısında “hayvanca tepki”yle şöhret yapmak suretiyle kimliklerini ortaya koyan malumları birer kahraman diye lanse etmeleri hadiselerin sınır ötesi hakkında biraz fikir veriyor.
Dünya kamuoyunu yönlendirmeye çalışan harici medya organlarının, geçmişte Türkiye’de meşru haklarını almak için tamamen sivil gösterilerle meydanları dolduran kalabalıkların seslerini duymazken son olaylarda özellikle Taksim’de nöbet tutarak tahrikçi yayınlar yapmaları da bazı ortak hesaplara işaret ediyor.
Bütün bu kargaşanın Reyhanlı katliamının hemen ardından çıkarılması acaba bir tesadüf müdür? İşin ilginç olan yanı ise, sadece hükûmetin Suriye politikasına karşı göz dağı verme amacıyla ve sokaktaki kalabalıkların rasgele hedef alınması suretiyle Reyhanlı’da 51 insanımızın öldürülmesi karşısında meydanlara çıkmayan onu bırakın söze gelir bir tepki açıklaması yapma ihtiyacı bile duymayan merkezlerin Taksim’de birkaç ağaç sökülmesi bahanesiyle ortalığı savaş alanına çevirebilmek için velvele çıkarmalarıydı.
Maalesef polis adına, provokatörlere yarayacak görüntüler sergilenmesi onların işlerini kolaylaştırmış ve kampanyalarını hızlandırmalarında malzeme olmuştur. O açıdan tansiyonun yükseldiği merhalede polisin çekilmesi yerinde bir karar oldu. Ama bu, meşru tepki hakkının sınırlarını aşarak fertlerin ve toplumun mal varlıklarına iğrenç bir şekilde zarar verilmesinin cezasız kalması anlamına da gelmemeli.
Bizi hiç şaşırtmayan bir gelişme de Merve Kavakçı’nın başörtülü olarak Meclis’e girmesi karşısında gürültü koparanlarla birlikte alkış tutanların, o günden bugüne hiç değişmediklerine, dün 28 Şubat sürecinde nerede durdularsa bugün Taksim hengamesinde de yine aynı yerde durduklarına şahit olmamızdır. Oysa onlar şiddete karşıdırlar. Mavi Marmara yolcularının İsrail’den izin almaksızın yola çıkmakla hata ettiklerine, bile bile ölüme gittikleri için şehadeti bile hak etmediklerine inanırlar.
Kitlesel tabanın desteğinden yoksun kalabalıkların hengameleri ülkeye zarar verir ama bir halk devrimi gerçekleştiremez. Çünkü onlar halkla aynı yerde durmuyorlar. Toplumun büyük bir kesiminin ibadet için gittiği camide içki içerek çirkeflik yapmaları zaten halkla aynı yerde durmadıklarının çok açık delilidir.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.