Hükümete çağrı!
Hükümet artık gerçekleri görmüş olmalı. Yaşananların getirdiği sonuçları.. Hükümetin tutumundan hoşnutsuz büyük bir kitlenin bulunduğunu... Bu kitlenin bir kısmının eyleme geçtiğini, ama diğer kısmının kerhen, başka alternatif göremediği için şimdilik Hükümet’i desteklediğini... Çünkü bu zamana kadar bazı temel İslami ve insani sorunlarının bir türlü halledilmemiş olduğunu... Onore edilip yolu açılanların, fırsatını buldukları anda nasıl da Hükümetin karşısında saf tuttuklarını... Ama Hükümete taban teşkil edenlerin ise nasıl kenara itildiğini ve bunun kırgınlığını üzerlerinden atamadıklarını, destekleyip desteklememe hususunda kararsız kaldıklarını... Bu işin sonunun, Hükümet için tam bir hezimet olma temayülü taşıdığını... Bu temayülü müsbete döndürmek için mutlaka esaslı hamlelerin hızlı biçimde yapılması gerektiğini...
Bütün bunların artık Hükümetçe anlaşılmış olması lazım.
Ancak son zamanlarda yapılan beyanatlara bakıyorum da, evet, anlaşıldığını, ama eksik ve aksak anlaşıldığını görüyorum. Bu haliyle, belki el’an yaşanan sorunların getirdiği heyecan ve galeyan sükûnete kavuşturulabilir, lâkin esas kitle tamamen kaybedilebilir. Bu yüzden, zaman zaman yazılarımda dile getirdiğim bazı temel hususları bir kez daha hatırlatmak istiyorum.
Artık, size “geleneksel inançlı kesim”in dışında kimsenin sahip çıkmadığını, çıkarları gereği peşinizden ayrılmayanların ise, başınız dara düştüğünde karşınızda saf tuttuğunu görün. Ne yaparsanız yapın, “öteki kesim”e yaranamadığınızı, ne verirseniz verin hâlâ “düşman” olarak görüldüğünüzü anlayın. Bu nedenle, karşıtlarınızı ve muhaliflerinizi onore ettiğiniz, kalkındırdığınız, yollarını açtığınız, yaptıklarına göz yumduğunuz kadar, sizi destekleyenleri de onore edin. Karşı cenahın hiçbir açığı boş bırakmadığını, fırsatını bulduğunda nasıl da saldırıya hazır halde beklediğini görün ve esas tabanınız olan “müslüman toplum”a biraz olsun kıymet verin.
İcraatlarınızla, “ana eksen”e ve “ana kitle”-ye, ihtiyaç duyduğu “güven”i de, “hizmet”i de, “haklar”ı da ver(e)mediğinizin farkına varın. Tabiî ki pek çok iyi şeye imza attınız; lâkin bunlar, ülkenin asli sahiplerinin ihtiyaç duyduklarını karşılama niteliğini haiz değil. İnançlı kesim üzerinde hâlâ her türlü engelleyici, baskılayıcı, caydırıcı, sindirici yasal ve idari engeller sürüyor ve bunların bir an önce kaldırılması lazım. Müslümanlar üzerinde bütün gaddarlığıyla icra edilmiş olan “vesayet rejiminden kalma baskı ve zulüm yasaları” duruyor. Bunların bir an önce, inanan insanın haklarını iade etmekten başka hiçbir dengeyi hesaba katmaksızın kaldırılması lazım. İnsanların “meşru haklar”ını iade edin.
Başörtüsü meselesi artık “tesettür meselesi” halini aldı. Bu yasağı bir an önce kaldırın. Tesettür, tanımsız ve tarifsiz olarak, “kamu” ya da “özel” ayrımı yapılmaksızın, bütün herkes için her yerde serbest olmalı. Bunu artık geciktirmeyin.
Bazı hakları, uygulayıcının, idarecinin inisiyatifine bırakma taktiğine son verin. Öyle bir sistem kurun ki, idareci ve uygulayıcı kim olursa olsun, temel hak ve özgürlükler kısıtlanamasın. Bunun yasal ve idari zeminini geciktirmeden hazırlayın.
Bu ülke insanının, inandığı dinin esaslarını hiçbir kayıt ve kısıtlamaya gerek kalmaksızın, hiçbir engelle karşılaşmaksızın, hiçbir resmi denetime tâbî olmaksızın öğrenmesinin ve öğretmesinin önündeki engelleri kaldırın. Bu kapsamda, İslami eğitim-öğretim kurumları olan “medreseler”i resmen açın. Bunun önünde Tevhid-i Tedrisat Kanunu engelini kaldırın.
İnanç sahiplerinin kendi içlerinde “cemaat” olmalarını ve cemaat üyelerinin, şahsi ve sosyal işlerinin cemaat içinde yürütülmesini mümkün kılan bir düzenlemeye gidin. Bu kapsamda Medeni Kanun’u çeşitlendirin ve farklı toplumsal kesimlerin, kendi kişisel hukuklarını kendi cemaatleri içinde yaşayabilecekleri “çok hukuklu” bir sisteme geçişi sağlayın.
PKK’lılarla ilgili yeni bir topluma kazandırma yasası, barış için gerekli olabilir. Ancak bunu yaparken, inanç ve düşüncelerinden ötürü ceza almış diğer örgüt mensuplarını da kanunun kapsamına alın. Beyaz bir sayfa açılsın ve bu sayfaya, toplumun geleceği yeniden yazılsın.
TBMM’nin mana ve mefhumunda “mündemiç” bulunan “Hilafet Kurumu”nu serbest bırakın ki, dünya müslümanları kendi dini önderliklerini kurup “İslam Birliği”ni sağlayabilsinler.
“Üretici akıl”ı serbest bırakın. Toplumun “öz”üne dönmesini engelleyen ne varsa kaldırın.
Taksim Gezi Parkı’nı “Özgür Düşünce Parkı”na çevirin. Yasalar nezdinde suç sayılsa bile, o parkın belirlenen sınırları içinde bireysel ya da toplu olarak açıklanan hiçbir fikir suç sayılmasın. Dileyen, o parkın sınırları içinde dilediğini, haklarında hiçbir takip, soruşturma, suçlama, fişleme, menfi kanaat olmaksızın söyleyebilsin. Bu sorunu da böylece çözün.
Tarihe böyle geçin, gelecek nesiller sizi hayırla ansın!
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.