Sevinenler ve üzülenler
Batı’nın genel manada Türkiye’de yaşananları sevinçle karşıladığını geçen haftaki “Erdoğan Batı’yı fena ürkütmüş” başlıklı yazımda dile getirmiştim. Batı medyası Türkiye’de bir iç savaş varmış, halk hükümeti devirmek üzere sokaklara çıkmış gibi bir Arap Baharı bağlamında verdi gelişmeleri. Medyanın çarpıtma haberleri hafiflese de kurgu olarak hâlâ devam ediyor maalesef.
Batı, meydana gelenlere ne kadar sevindiyse İslâm dünyası da o kadar üzüldü diyebiliriz. Cuma günü ve dün Endonezya’dan Bosna’ya kadar birçok ülkede hükümete destek gösterileri yapıldı. Başbakan Tayyip Erdoğan’a ve hükümetine dua ettiler.
İstisnalar da yok değildi elbette. Son dönem Türkiye’ye karşı öfkeli açıklamalar yapan İran ve güdümündeki yapı ve cemaatler ile İslâm karşıtı katı seküler kesimler Batı’yla aynı duygu boyutunda buluştu. Bunlar Müslüman dünyanın kahir ekseriyetinin hilafına tavır almayı sürdürdüler.
Müslüman dünyada önceleri, “Türkiye’de neler oluyor?” sorusuna cevap arayışları hâkimdi. Ardından olayın arkasında 15 ağacın sökülmesine tepki gösteren kimi sanatçı, çevreci ve bunların gazına gelen ergenler olmadığı anlaşıldı. Çevreciler meşru taleplerde bulunmak üzere Gezi Parkı’nda gösteri yapabilirdi. Ama Türkiye’ye âşikâr olan onlara da âşikâr oldu. Meşru başlasa da meşru kalmasını bilmedi göstericiler.
Arap âleminden, Uzak Doğu’dan, Avrupa’dan birçok kişi bana hem endişelerini, hem de Türkiye’ye desteklerini ilettiler. Onları buna sevk eden sebepleri ise kısaca şöyle sıralayabilirim:
Diktatörün kim olduğunu, diktatör yönetimlerin nasıl olduğunu çoğusu kendi vakalarından iyi biliyorlar. Bu sebeple seçimle gelip seçimle gideceğini deklare eden bir liderin diktatörlükle yaftalanmasını inandırıcı bulmuyorlar.
Dünyanın Batılı ülkeler de dâhil olmak üzere her ülkesinde alkol tüketiminin sınırlandırıldığını biliyorlar. Bu vasatta Türkiye’de alkol tüketiminin sınırlandırılmasının özgürlükler sınırlandırılıyor diye ortalığı yakıp yıkmaya gerekçe teşkil etmeyeceğini söylüyorlar.
Sermaye düşmanı yeraltı illegal sol örgütlerin kapitalist sistemin ağababalarıyla el ele tutuşup hükümeti düşürmeye çalışmasını not etmişler.
Nüfusunun yüzde 99’u Müslüman olan bir ülkede câmi yapılmasına nasıl karşı çıkılabildiğine bir mana verememişler.
Batı medyasından bir hayır görmediklerinden ve medyanın gücünden çok güçlülerin medyasının varlığından haberdar olduklarından, Batı medyasının Erdoğan hükümeti aleyhine topyekûn olarak aynı kışkırtıcı dili aynı çatışma görüntülerinin eşliğinde sürekli kullanmasını bir büyük siyasi operasyonun varlığına yorumlamışlar.
Bilgi ve analiz seviyesi daha yüksek olanlar ise, bunların sebebini Türkiye’nin bölgesinde ve dünyada artan etkisine bağlıyorlar. Onlara göre, ‘bölgede ben de varım’ demek ve bu iradeyi dünya çapına yaymak arzusu ve çabası küresel güçler için bir savaş sebebidir. Bu savaş en ucuz yöntemlerle ve meşru gerekçelerin arkasına sığınılarak yapılmaktadır.
Türkiye iradesine sahip çıkmaya devam edecekse bu tür hamleleri garipsemek yersizdir. Yapılması gereken bu tarz yıkıcı hamlelere karşı hazırlıklı olmak ve toplumu bu meyanda bilinçlendirmektir.
Doğru söze ne demeli!..
Umarım rehavete kapılan, Ergenekon’un bittiğini sanan, ülkeyi kök değerlere paralel yapılandırmayı bir dönemin eskimiş romantik özlemleri olarak görenler ders almışlardır.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.