Kan Dökmeye Değil, Kan Vermeye Geldik
Son bir ayda toplum olarak iyi bir sınav verdiğimiz söylenemez. Maalesef çok kan döküldü, çevreyi kurtaracağız derken çevre yakıldı, yıkıldı... Gözünü kan bürümüş insan manzaraları dünyaya yayıldı ajanslardan.
Bu kötü fotoğrafları toprağa gömelim ve Kızılay’ın öncülüğünde dostları sevindirecek düşmanları üzecek bir kampanya etrafında birleşelim. Dar günlerinde mazlum ve mağdur insanların umut ışığı olan, savaşta ve barışta kan tedarikçimiz Kızılay, Taksim’in ve Ankara’nın göbeğine dev birer çadır kursun, üzerine de büyükçe bir afiş “Kan dökmeye değil, kan vermeye gelin” yazarak, tüm bakanlar, milletvekilleri, belediye başkanları, sanatçılar, yazarlar, medya mensupları, memurlar, işçiler, subaylarımız ve o karanlık günlerde günlerce ölüm pahasına asayişi sağlama görevini, susuz, uykusuz, yerine getiren polislerimiz sıraya girsinler.
Hemen ardından da bu Kızılay çadırları Bağdat caddesi ve Kadıköy meydanı başta olmak üzere tüm yurda yayılsın. İzmir, Antalya, Adana, Bursa, Mersin ve onlarca ilimiz...
Düşünsenize Başbakan Erdoğan 1 milyonun üzerinde mahşeri kalabalığa konuşurken Kazlıçeşme’nin göbeğinde dev bir çadır kurulmuş ve insanlar hep bir ağızdan haykırıyor “Kan dökmeye değil, kan vermeye geldik!” sonrasında da yüzbinlerce insan kan veriyor. Sabah saatlerinde başlayan kan verme işlemi gece 12’de son buluyor. Belediye otobüsleri İstanbul’un dört bir yanına bu güzel insanları taşımak için yarışıyor.
Tüm bakanlar ve milletvekilleri de aynı kuyrukta kan verme yarışına giriyorlar. 90 yaşında asırlık bir çınar görevli doktorun “Amca çok yaşlısın, sağlığın el vermez, senden almayalım” sözüne sinirlenip; “Evlat, ne yani artık işe yaramaz mıyız, burada ölmek de şereftir” deyip zorla kan veriyor. Olay başbakana duyurulunca o da bu güzel itirazı meydandaki ve ekranları başında naklen yayını izleyen milyonlarla paylaşıyor. Anlatırken birdenbire Başbakan Erdoğan ve eşi ağlamaya başlıyorlar, meydandaki mahşeri kalabalık da aynı ruhi coşkunlukla ağlıyor. Sonra Erdoğan ve eşi Emine Hanım, dev platformdan inip çadıra doğru yürüyorlar.
Belli ki onlar da kan verecekler, meydan “Kan dökmeye değil, kan vermeye geldik” sözüyle inliyor. Başbakan ve eşi kan verdikten sonra tekrar mikrofonun başına dönüyorlar. Coşku dorukta. Başbakan son cümlesini söylüyor hıçkırıklar arasında, “İşte biz buyuz, dostlar zaten bilir, Çanakkale’yi unutmuş olan düşmanlar da bilsin. Amerika, İngiltere, Almanya, İtalya, Fransa, İsrail, İran, Suriye bizi tanımayanlar iyi tanıyın, biz küllerimizin içinden bir Türkiye Cumhuriyeti çıkarmış milletiz. Bugün de kurduğunuz tuzaklardan daha güçlü çıkacağız.”
..............
Bu yazıyı okuyacak genç arkadaşlar geniş bir hayal dünyam olduğunu düşünebilir, oysa 1974 Kıbrıs Barış Harekatı’nda asker ya da sivil halk olarak yaşayanlar bu tabloların binlercesinin bu topraklarda meydana geldiğini bilirler...
Ben daha da geriye gideceğim. Yıl 1969 lise son sınıf öğrencisiyim. Kıbrıs için ilk ayağa kalkışımız. Ordu güneye iniyor. Konya Erkek Lisesi’nin bütün öğrencileri caddeye dizilmişler, oradan geçecek olan hedefi Mersin limanı ve Kıbrıs olan askerlerimize alkış tutmaktan ve tezahürat yapmaktan nefeslerimiz kesiliyor. Cebimizdeki son 25 kuruşlar cemselere atılıyor. Adeta “Benim sana şu anda verebileceğim bu” mesajı. Gariban bir bakkal, Kıbrıs’a gidecek askerlerin önünden geçtiğini görünce birden dükkanındaki tüm çikolata ve sigara paketlerini bir karton koliye doldurup yola çıkıyor. Bir yandan cemsedeki askerler üzerine çikolata ve sigara paketi yağıyor, bir yandan da bakkal ve karısının canhıraş feryatları, “Bizim oğlumuz da asker, gavurları ezmeden gelmeyin... Ya şehit, ya gazi olun.”
Bir öğrenci eve koşuyor, askerler için ne verebiliriz diye. Annesi tandır ekmeği yapıyormuş. Bilirsiniz Anadolu’da insanlar ekmeklerini kendileri yapar ve onu 15-20 gün yerler. Annesi Kıbrıs’a sefere giden askerlerin Konya’dan geçeceklerini duyunca oğluna gün bu gündür deyip, 20 günlük yiyeceği tandır ekmeklerini iki çuvala doldurup, oğluyla birlikte omuzlamış ve ver elini asker konvoyunun geçeceği Anıt caddesi. Cemselere tandır ekmeği yağıyor. Bir yadnan Konyalı ağlıyor, bir yandan cemselerdeki askerler. O günleri yaşadığım için bu milletin özündeki mayayı bildiğim için bu yazıyı kaleme aldım ve her satırında da ağladım. Biz buyuz arkadaş. Biz acıları bal eylemesini ve oradan da şifa çıkarmasını biliriz.
Var mısınız Sayın Erdoğan, Kılıçdaroğlu, Bahçeli, Demirtaş... Kızılay’ın açacağı Türkiye çapındaki dev bir “Kan dökmeye değil, kan vermeye gelin” kampanyasında şahsınız, milletvekilleriniz ve tüm parti teşkilatlarınız, üyelerinizle yürekten destek vermeye.
Var mısınız, dostları sevindirmeye, düşmanları üzmeye...