Faruk Köse

Faruk Köse

Sihirli formül: Şeriat’a karşı savaşıyoruz!

Sihirli formül: Şeriat’a karşı savaşıyoruz!

Doğrudur, “Türk Dış Politikası” alışık olmadığımız bir “dik duruş”la yürütülüyor. Ama sadece o kadar... Herkes ileriye doğru yürürken, bizimkiler dimdik duruyor.

Bizim “dış politika yapımları” sanki “duran adam eylemi” yapar gibi öylece “dik” dururken, bırakınız “küresel egemen güçler”i, küçümsediğimiz “bölgesel güçler” bile, sadece “dik durmak”la sonuca ulaşılamayacağını bildiklerinden, hedeflerine ulaşmak için “farklı pozisyonlar gerektiren manevralar”da bulunuyorlar; “durumun gerektirdiği manevralar”a ilişkin “tüm duruşlar”ı sergiliyorlar. Buna mukabil, doğrudur, bizimkiler “dik”, ama sadece “duruyor”lar işte.
Bizimkiler dimdik dururken, “karşısında dik durulanlar” hedeflerini bir bir gerçekleştiriyorlar. Örnek mi?
“Kuzey Irak”a karşı dik durduk, ama Barzani “Kürt Devleti”ni fiilen kurdu ve bizimkiler, yaptıkları anlaşmalarla bunu fiilen tanıdı. “İsrail”e karşı dik durduk, ama aramızdaki “ticaret hacmi” arttı; İsrail, Filistinliler üzerindeki uygulamalarını artırarak sürdürüyor. “Suriye”ye karşı dik durduk, ama birkaç ayda yıkılır denilen “Alevi-Nusayri Baas Yönetimi” bölgesel ittifaklarını artırmış olarak ayakta. Artık Avrupa da Esed’e sıcak mesajlar vermeye başladı; Suriye sorunu kucağımıza oturdu büyük bir bela haline geldi. “Ermenistan”a karşı dik durduk, ama Karabağ’ı unuttuk, Ermeni kiliselerini onarıp ibadete açtık. “PKK”ya karşı dik durduk, ama muhatap alıp meşruiyet kazandırdık, “paralel devlet yapılanması” olan “KCK”yı aklayıp fiilen tanıdık, Teröristbaşı’nı “siyasi muhatap” alıp “Ayrılıkçı Kürt Hareketi”ni yönetmesi için bütün imkânları seferber ettik; “dönüşü olmayan parçalanma”ya doğru yuvarlanıyoruz.
Artık manzara öyle bir hal aldı ki, dik duruşumuz, sanki “emir eri”nin “emir amiri”nin karşısındaki “emrinize âmâdeyim” der gibi hazır kıta duruşuna benzemeye başladı.
Hani, terör örgütü PKK’nın Suriye kolu olan “PYD”ye karşı da dik durmuştuk ya, o kısım hepten berbat bir hale geldi. Şimdi Esed’in, Türkiye’yi cezalandırmak için sınır bölgelerinden çekilerek yönetimi devrettiği “PKK uzantısı PYD’nin özerklik ilan etmek üzere harekete geçmesi” üzerine eteklerimiz tutuştu.
Bu köşenin müdavimleri bilir. Defalarca yazdım. Suriye’de Esed zalimine karşı yürütülen “özgürlük mücadelesi”ni desteklemek elbette doğruydu. Ancak, sadece “destekliyoruz ve dik duruyoruz fantazisi” ile yetinmemek, bunun ötesine geçmek lazımdı. PYD’nin yerel yönetimlerini oluşturmasının, sivil otoritesini geliştirmesinin, yerleşik düzenini kurmasının, askeri birliklerini teşkil edip eğitmesinin ve “devlet gibi bir hal”e gelmesinin önlenmesi; bunun için de “fiilen müdahale” edilmesi gerektiğini söyledim.
Bu müdahalenin bizzat “asker sokarak” olması gerekmiyordu. “Suriye müslümanları” zaten Türkiye’nin desteğini ve yardımını bekliyor. Yüzbinlerce Suriyeli bizzat elinin altında, vereceğin görevleri yapma kıvamında. Bunlar niçin değerlendirilmedi? Sınırdan silah sevkıyatına göz yummanı engelleyen neydi? Oraya adam gönderip sivil örgütlenmeleri geliştirmene mani olan kimdi?
Hadi bunu geçtik. Suriye’de yaşayan hatırı sayılır bir “Türkmen nüfus” var. Onlar örgütlenemez miydi? Onların yerel yönetimlerini kurmaları, organize olmaları, kendi savunma birliklerini oluşturmaları, sivil otoritelerini tesis etmeleri sağlanamaz mıydı? Bütün bunların “el altından” yapılmasını engelleyen neydi?
Ama bunlar yapılmadı. Şimdi PKK-PYD Kuzey Suriye’de devlet kurmanın eşiğine gelmiş, sınırda bayraklarını dalgalandırmaya başlamış ya, panik halde çare aranıyor. Ama boşuna; iş işten geçti. Çünkü PYD de bu işi öğrenmiş olacak ki, “uluslararası destek için gereken formül”ü seslendirmeye başladı.
PYD’nin Eşbaşkanı, Kürtlerin yaşadığı bölgelerde “geçici sivil yönetim” kuracaklarını, “demokratik özerklik” ilan edeceklerini, “seçim” yapacaklarını, “Meclis” kurmak üzere olduklarını, “devlet yönetimi”nin gerektirdiği işleri yürüteceklerini açıkça söylüyor.
Amaçlarına ulaşmak için “gereken desteği alacak formül”ü de keşfetmişler, ya da kulaklarına fısıldanmış. “Şu an çatıştığımız cihatçı gruplar bizim bölgemizde İslam emirlikleri kurmak istiyorlar, Şeriat düzeni getirmek istiyorlar” deyip vurguluyor: “Biz Şeriat’a karşı savaşıyoruz.” Ardından ABD’ye ve Avrupa’ya mesaj çakıyor: “Suriye’de Demokrasi ve Laiklik istiyorlarsa bizi desteklemeleri lazım.”
Gördünüz mü, adam işi öğrenmiş. Bizim cuntacılar da “Şeriat’a karşı” darbe yaptıkları için Batı tarafından desteklenmişti. Suriye zalimi Esed, Batı’dan destek almak için “biz gidersek Şeriat gelir” mesajları vermişti. İran bile, Suriye’de “aşırı dincilere karşı” savaştığını ifade etmişti. Mısır’daki darbe de, biliyorsunuz, “Şeriat’ın devlet olması”na karşı yapıldı.
Yani, “Şeriat’a karşı savaşıyoruz” derseniz, Batı’nın desteğini alıp hedefinize ulaşıyorsunuz.
Bu arada bizim dış politika oyuncuları öylece “dimdik durma”ya devam ededursun, altımızı oydular, mezarımızı kazdılar. Bir gün pat diye kendi mezarımıza düşüvereceğiz.
Dimdik bir vaziyette!..

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
6 Yorum
Faruk Köse Arşivi