Zulmün Tavan Yapması-3
Abbas heyecanlı: “Haydi, bir büyük darbe de Gazze’ye!”
Mısır’da Sisi kanlı darbe gerçekleştirince, Filistin anayasasına göre başkanlık süresi 2009’da sona eren ve o tarihten beri kendisi de darbe türü bir gaspla başkanlık koltuğunda oturan Mahmud Abbas hayli heyecanlandı. Mursi döneminde nispeten rahatlayan Gazze’nin yeniden boğazının sıkılması imkânı doğduğunu gördü ve cuntanın bir büyük darbe de Gazze’ye indirmesi için hızla harekete geçti.
Fakat Abbas'ı asıl heyecanlandıran cunta yanlısı medyayla işbirliği yaparak Filistin direnişi aleyhine yürüttüğü kampanyadan, cuntanın Hamas’ı köşeye sıkıştırmasını sağlayarak etkili sonuçlar elde etme ümidiydi. Kirli karalama kampanyası darbeden çok önce ve özellikle Hamas’la işbirliği yaptığı iddiasıyla Mursi’yi yıpratmak için başlatılmıştı. Fakat darbeden sonra iyice arsız ve yalancılıkta sınır tanımaz hal aldı. Mısır’daki cunta şakşakçısı medya organları tamamen hayali senaryolarla ve saçmalarla Filistin'deki İslamî direnişi karalama çalışmaları başlattılar. Bu karalama kampanyasına cuntaya milyarlarca dolar paralarla ve gemiler dolusu petrolle destek veren Suudi Arabistan’ın medyası özellikle de el-Arabiyye tv kanalı da çok etkin bir şekilde katıldı. O yüzden adı el-Arabiyye olan kanal gerçekte İsrail kanalına dönüştüğü için halk onu el-İberiye (İbrani kanalı) diye adlandırmaya başladı.
Çirkin kampanya karşısında Gazze’deki emniyet de tedbirleri artırarak şüpheli kişileri sorguladı ve Muhammed Fevzi Ebu Diye adlı Abbas’ın özel istihbaratına çalışan bir şahsı yakaladı. Gazze’ye gelmeden önce Kahire ve Dubai’yi ziyaret ettiği belirlenen Ebu Diye’nin bilgisayarında Abbas yönetiminin ve Fetih’in Hamas aleyhine karalama kampanyasına iftira ve senaryo yetiştirmek amacıyla Kahire’de özel komite oluşturduğunu açığa çıkaran yüzlerce belge ve ses kaydı ele geçirildi. Hamas belgeleri basın toplantısıyla açıkladı. Abbas tabii belgeleri yalanladı. Ama belgelerin imzalı, damgalı ve kayıt nolu olması ve ses kayıtlarıyla desteklenmesi, ayrıca Hamas’ın doğruluğunu tetkik için yardımlaşmaya açık olduğunu duyurması yalanlamanın suçu üzerinden atmanın ötesinde bir anlam ifade etmediğini gösteriyor.
Abbas'ın Salı günü Kahire’yi ziyaret ederek cunta liderleriyle özel görüşmeler yapması, orada yaptığı basın açıklamalarında Gazze’nin can damarları olan tünellerin kapatılmasını, bölgenin dünyaya açılan tek kapısı durumundaki Rafah sınır kapısının Avrupa Birliği’nin kontrolüne ve işgalci askerlerin gözetimine verilmesini isteyen 2005 Anlaşması’nın geri getirilmesiyle bölgenin yeniden siyonist işgalin ve onun hamisi AB’nin sömürgesi haline getirilmesini istemesi de niyetini açığa çıkarıyordu.
Beşşar ve Sisi’nin katliamlarının arasından çıkarılan ırkçı Praver Yasası
Mısır’da cunta bir yandan kendi halkını hunharca katlederken, bir yandan da Gazze’nin boğazını sıkarken, Suriye’deki Beşşar diktası camileri hedef alarak katliamlar yaparken işgalci siyonistin önü iyice açılmış oluyordu. O da fırsatı değerlendirerek, BM düzenlemesinde “İsrail” olarak tanımlanan ancak bizim 1948’de işgal edilmiş bölge dediğimiz kesimdeki Nakab’da Arap köylerini boşaltmayı amaçlayan Praver Yasası’nı çıkardı. İşgalci bu yasayla Nakab’daki 35 Arap köyünü resmen tanımadığını ileri sürerek köylüleri tehcire zorlamak, evlerini ve sekiz yüz bin dönümden oluşan arazilerini gasp etmek istiyor. Bu uygulama uluslararası hukuka aykırı olsa da işgalci siyoniste hukuk işlemiyor tabii.
İşgalci Nakab’ı boşaltırken Abbas “barış serabı” peşinde
İlginç olan ise siyonist işgalci Nakab bölgesinde yaşayan Filistinlilerin köylerini boşaltmak, kendilerini göçe zorlamak için yasa çıkarırken, Batı Yaka’da yeni yahudi yerleşim merkezleri inşa ederken, Kudüs’te Mescidi Aksa’yı tamamen yahudi kuşatmasına almak için yeni site projeleri üretirken Mahmut Abbas’ın yeniden “barış” serabı peşine takılarak işgalcilerle, ABD gözetiminde Vaşington’da görüşme başlatmasıdır. Biz bu konu hakkında daha önce genel bir değerlendirme yapmıştık. Görüşmelerde ele alınan konuların ayrıntısı, Filistin’deki siyasi oluşumların yaklaşımı, çevirilen numaralar ve Filistin davası açısından taşıdığı riskler hakkında ise ayrıca bilgi vermeye ihtiyaç olduğunu düşünüyoruz.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.