Artık silahsız kuvvetler işbaşında
Ve Ergenekon davaları uzun süren bir yargılama döneminin sonunda karara bağlandı. Cuntacılara adeta yağmur gibi müebbet cezaları yağdı, hatta ağırlaştırılmış müebbetler. Şüphesiz bu cezalardan herkesin çıkaracağı dersler var. İktidarın çıkaracağı dersler var, muhalefetin çıkaracağı dersler var, askerlerin de çıkaracağı dersler var. Ben iktidarın soğukkanlılıkla bu yargılamalardan ve verilen kararlardan kendine düşen dersleri alacağından eminim. Ya muhalefet... Muhalefetin Ergenekonu değerlendirirken sürekli kendi ayağına kurşun sıkan, bindiği dalı kesen bir konumda olduğu kesin. CHP’nin güya ağır topları konuşuyorlar ve mangalda da kül bırakmıyorlar. Doğu Perinçek’in arkasına vagon olup, Silivri’yi basmaya giderken de, nal toplayıp, dönerken de zelil bir haldeydiler ve perişan durumlarını örtmek için de Donkişotluğa soyundular, “Biz bu mahkemelerin kararlarını tanımıyoruz, adil yargılama yapılmadı.”
Halbuki AB kriterlerine göre yargılama yapıldığı, tüm mahkeme safahatının sesli ve görüntülü olarak kayda geçirildiği, sanıkların ve avukatlarının açık savunmalarının alındığı cümle âlemin bildiği bir gerçek. Ama sonuçlar CHP’nin hoşuna gitmeyince kararlara meşruiyet şerhi koyuveriyorlar. Peki haklı mı? Asla, en küçük bir haklılık payı olmayan bu itiraz halkın da vicdanından dönecektir.
Bir de olayın şu boyutunu görmeli CHP, 27 Mayıs 1960 darbesiyle alaşağı edilen halkın iktidarı Yassıada’da adı “Yüksek Adalet Divanı” olan alçak bir mahkemede yargılanırken ve dünya hukuk tarihine kara bir leke olarak geçen kararlar açıklanırken hiç sesleri çıkmayacaktır. Hatta koro halinde bu kararları alkışlayacaklardır. Çünkü bu darbeyi mayalandıran, askerleri örgütleyen CHP’dir. İhtilalin lideri Orgeneral Cemal Gürsel, ilk ziyaretini CHP Genel Başkanı İsmet İnönü’ye yapacak, bir emri olup olmadığını soracak ve “Emirleriniz bizim için peygamber buyruğudur paşam” diyecektir. İttihat ve Terakki’den beri zaten genlerinde darbecilik olan CHP kadroları yeni cumhuriyette ilk denemelerini 27 Mayıs 1960’ta yapacak ve Başbakan Adnan Menderes, Maliye Bakanı Hasan Polatkan, Dışişleri Bakanı Fatin Rüştü Zorlu idam edilecektir.
O günden sonra her 10 yılda bir yapılan periyodik darbelerde CHP’nin gizli ya da açık dahli vardır. Çünkü CHP bir türlü halkı ikna edip sandıktan çıkamadığı için darbelerden medet ummaktadır. Bugün de aynı endişelerle CHP milletvekilleri Silivri yollarına düşmüş ve bir kahraman edasıyla ortalıkta dolaşır olmuşlardır. Bence Silivri’nin bir tek kahramanı vardır, Doğu Perinçek. Düşünün içeriden bile siyasi parti elbisesi giymiş bir terör örgütünü yönetmiş, 1 ay kadar önce başarılı bir Silivri’yi basma operasyonunu hayata geçirmiştir. Belki de tek şanssızlığı kendisinden daha dişli ve en önemli bir faktör olarak da haklı olan Recep Tayyip Erdoğan gibi bir muhatabının olmasıdır.
Şimdi yapacağı tek şey bükemediği bileği öpmektir. Artık içerideki kadrolar ile gölge bir kabine bile kurabilir. Nasıl olsa her boşluğu dolduracak mebzul miktarda bürokrat vardır içeride. Tabii orada kendisine karşı başka bir darbe girişimi olmazsa. Doğu Perinçek’in dışarıdaki en büyük silahı ve halkı hükümete karşı isyana çağıran Ulusal Kanal da artık kepenklerini indirir herhalde. Baksanıza Silivri’de uğradıkları son hezimetten sonra taa 15-20 gün önce Kadıköy Meydanı’nda yapılan 1- Gazdan Adam Festivali’ni sabah akşam yeniden yayınlayarak teslim bayrağını çekmiştir. Artık Türkiye’de hukukun olduğu, asker-sivil, paşa, padişah, Genelkurmay Başkanı herkese değdiği kafalara kazınacak… Ve Başbakan kürsüden haykırıyor: “İktidarın tek belirleyicisi halktır, halk getirir, beğenmezse götürür.”
Yani artık her yerde silahsız kuvvetler işbaşında ama; 28 Şubatçıların emir-komuta zinciri içinde selam duran silahsız kuvvetleri değil, halkın bizatihi kendisi olan ve gücünü haklılığından alan silahsız kuvvetler!
Var mı ulan bize yan bakan...