Ahlâkî üstünlük Mısır halkında
Müslüman dünya halkları gayet haklı olarak Mısır’da yaşananları endişe ve üzüntüyle takip etmekteler. Bir taraftan halkın iradesini tanımayan darbeciler ve arkasındaki yerel güçler, diğer taraftan da darbeyi destekleyen sözde uygar dünya..
El ele vemişler, Mısır’da, Ortadoğu’da ve tüm Müslüman coğafyada İslâm’ı referans alan geniş kitleleri siyasi hayatın dışına itmeye çalışıyorlar. Bir diğer ifade ile coğrafyamızı kaosa sürüklüyorlar.
Bu yüzden de yapılan katliamlara sessiz, mazlumun karşısında, zâlimin yanındalar. Kurbana celladınla anlaş nasihatını vermekteler. Yani teslim ol. Sanki ortada iki silahlı eşit güç varmış gibi ‘tarafları şiddete son vermeye’ çağırmakta bir beis görmüyorlar. Kâtille maktulu eşitleyen kaypak bir dil kullanmaktalar.
Günlerdir sivil, silahsız ve barışçıl yöntemlerle iradesine sahip çıkmak, gasbedilen iktidarını geri almak üzere gösteri yapan savunmasız halkın üzerine canlı yayınlarda, göstere göstere silahlarla ölüm kusuyorlar. Sivil itaatsizliği bir hak arama aracı olarak görenlerin kimileri suskunlukları kimileri de fiili destekleri ile Mısır halkını katliam karşısında çaresiz bırakarak radikalleşmeye zorluyorlar.
İleride, yani iş işten geçtikten sonra, bir halkın iradesine yaptıkları tecavüzün günahını çıkartmak üzere Hollywood’ta bugünü anlatan en güzel filmleri yapacak, özeleştiri kültürüne sahip olmanın bir de ahlâkî üstünlüğünü yaşayacaklar!
Ahlâkî üstünlük deyince aklıma Medeniyetler İttifakı projesi geldi. Projeyi hatırlıyor musunuz?
Hani Birleşmiş Milletler’in gözetiminde, 2006 yılında, Başbakan Tayyip Erdoğan ile sâbık Başbakan Luis Rodriguez Zapatero öncülüğünde Türkiye ve İspanya’nın eşbaşkanlığında başlatılmıştı.
Medeniyetler İttifakı girişimi, ‘Medeniyetler Çatışması’ teorisinin akademisyenlerin ve derin istihbarat birimlerinin beyin jimnastiği konusu olmaktan çıkartılıp 11 Eylül’le icraata dökülmesi üzerine çatışma yerine beraber barış içinde yaşama iradesini sergilemek üzere geliştirilmişti.
Medeniyetler Çatışması’nı destekleyen güçler, uluslararası arenada retorik üstünlüğü ellerinde tutuyorlardı. Sözün gücüne yaslanan ama çatışmadan güç devşiren bu global aktörler, İslâm’ı, şiddeti besleyen bir din, Müslümanları da ötekiyle beraber yaşama kültürü olmayan kitleler olarak sunmuş, bunu da 11 Eylül eylemlerinin sunduğu mazlumiyet imajı ile desteklemişlerdi. Saldırıya uğramak dünyanın bir ucundan diğer ucuna, söylem üstünlüğünü onlara vermişti.
Medeniyetler İttifakı projesi, Türkiye’nin, dünya siyasetinde proaktif rol almasına bir nebze katkı sunsa da asıl sunduğu şey, Müslümanların çatışma teorisi karşısında yer alarak beraber, onurluca ve barış içinde yaşama iradelerini dünyaya göstermiş, böylece retöriğin ahlâkî üstünlüğünü onların elinden almasıdır.
Mısır’da şiddete bulaşmadan darbeye karşı çıkan Müslümanlar demokrasi, insan hakları gibi söylemin ahlâkî üstünlüğünü elinde tutan ülkelere hiç de ahlâklı olmadıklarını, demokrasi ve insan haklarında çifte standart sahibi olduklarını göstererek onları açığa düşürmüştür.
Mısır halkı darbecilerin onların iradesi olmadan darbe yapamayacaklarını fâş etmiştir. Hakiki özgürlüğünü elde etmenin bedelini ödemeye de hazır olduğunu, Batı’dan özgürlük dilemeyeceğini göstermiştir.
Medeniyetler İttifakı açılımı kanaatime göre Batı’nın elinden gerektiği kadar söylemin gücünü alamamıştı ama Mısır halkı iradesine sahip çıkarak bunu fazlasıyla başarmıştır.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.