Şeriat, hilafet ve demokrasi
Tartıştığımız konunun daha iyi anlaşılması için kavramların tanımlarını yapmayı her zaman için doğru ve lüzumlu görürüm. Kavramları açıklamadan evvel şu hususun altını çizmek isterim:
1990’lı yıllarda aktif olarak RP içerisinde bulunurken en çok karşı çıktığımız kavramlardan bir tanesi demokrasi kavramıydı. Kendisini demokrat olarak tanımlayana cephe alır, tek doğrunun kendi merkezimize aldığımız kavramlar olduğuna, dolayısıyla da herkesi bu kavram kalıpları içerisinde değerlendirmenin doğru olduğuna inanırdık. Çünkü beslendiğimiz havza, kullandığımız teknik yöntemleri öyle düşünmemizi gerektiriyordu.
Zaman ilerledikçe, dünya dengeleri değiştikçe, bizim de düşünce yapımızda ister istemez, hem müspet yönde ve menfi yönde değişmeler oldu. Bazıları buna kırılma ve fay hattı dese de, doğrusu çok önemsemiyorum. Doğru olan, söylediğimiz şeylerin hakikate uygun ve ayaklarının yere basıyor olmasıdır. Fildişi kulesinden atış yapanlar, demokratik mücadeleyi ve siyasal hareketleri küfürle itham ederken biz bu yolu kullanarak bir şeyler yapabileceğimizi söylerdik. Söylerdik söylemesine de, geriye doğru baktığımda parti hareketine karşı çıkanların bugün pastanın bir dilimini değil tamamını ıskaladıklarını, samimi olarak çalışanların ise hâlâ ırgat olarak kaldıklarını gördüğümde, nereden nereye? Demekten kendimi alamıyorum. Hak eden ehliyet sahibi insanların iş başına getirilmeleri beni mutlu eder. Liyakat ve temsil kabiliyetine haiz olanlar elbette kervan katarına katılmalı ve samimi olarak davalarına hizmet etmelidirler.
Bu kısa açıklamadan sonra sadede gelelim. Nedir şeriat?
Şeriat, Arapça kökenli bir sözcük olup; “yol; mezhep; metod; adet; insanı bir ırmağa, su içilecek bir kaynağa ulaştıran yol” anlamına gelir. İslam dinindeki terimsel anlamı ise “ilahi emir ve yasaklar toplamı”, “İslam’ın kutsal kitabı Kur’an’ın ayetleri, İslam’ın son peygamberi olan Muhammed’in söz ve fiilleri (sünnet/hadis) ve İslam bilginlerinin görüş birliği içinde bulundukları hususlara dayanan ilahi kanun”dur
İslam hukuku (fıkıh) alimleri, şeriatı üç ana bölümde incelemiştir: İbadetler, muameleler ve ceza hukuku.
1- İbadetler: İbadet İslam’da, genel olarak Allah’ın hoşnut ve razı olduğu her çeşit eylemi kapsamına alır. Özel anlamda ise, ayet ve hadislerde özel şekil ve şartları belirlenen ibadetlerin uygulanması kastedilir. Namaz, oruç, hac, zekat ve kurban bu ibadetlere örnek olarak verilebilir.
2- Muameleler: İnsanlar arasında medeni, ticari, ekonomik ve sosyal bütün ilişkileri, insanların devletle ve devletlerin de birbirleriyle münasebetleri bu bölümde yer alır. İslam dini doğumdan ölüme kadar evlenme, boşanma, nafaka, velayet, vekalet, vesayet, miras, alış-veriş gibi toplum hayatının gereği olan tüm medeni muamelelere ve hatta devletler hukukuna ait hükümler getirmiştir.
3- Ceza hukuku: İslam şeriatının kullanımda olduğu bir İslam ülkesinde, İslam dininin emir ve yasaklarına uymayan ve/veya toplumsal düzeni bozmaya çalışan kimselere karşı verilecek bedeni, mali veya caydırıcı bazı cezai hükümleri kapsar.
Hilafet nedir?
Sözlükte “birinin yerine geçmek, bir kimseden sonra gelip onun yerini almak, vekalet etmek, temsil etmek” gibi anlamlara gelen hilafet, bir kavram olarak, Hz. Peygamber’den sonraki devlet başkanlığı kurumunu ifade eder. Halife de, bir kimsenin yerine geçen, onu temsil eden kimse demek olup İslam tarihinde terim olarak devlet başkanı için kullanılmıştır.
Hiç şüphesiz Mısır’daki darbe, İhvan üzerinden İslam-demokrasi tartışmasını bir kez daha gündeme getirdi. İhvan ile Ak Parti arasında paralellik kurulabilir mi? Kurmak isteyenler, laik-dindar kutuplaşması yapmak isteyenlerdir. Gezi Parkı vandalistleri Mısır üzerinden bir cephe açmaya çalıştılar ama militarizmin beli kırıldığı için avuçlarını yalıyorlar. Evet; Suriye ve Mısır dış politikasında Türkiye yalnızlaştırıldı, bu doğru ama, Tayyib Beyin de ifade ettiği gibi, “siz doğru yolda olduktan ve Hak ile Halk sizin yanınızda yer aldıktan sonra, batıl güçlerin karşınızda yer almaları neyi ifade eder ki?”
Hakka hizmet edenleri batılın yandaşları deviremez. Benim asıl korkum provoke eylemlerdir. Bazı cahil sofular ve şiddet yanlısı hareketler birilerinin dolmuşuna binmeye bayılıyor. Onlara bu fırsatı asla vermemek gerekiyor. Geçmişte yaşanan Aczimendi olayları, Fadime Şahin ve Müslüm Gündüz mizansenleri unutulmamalıdır.
Geçen hafta İstanbul Fatih Camii’nde Hizbu’t-Tahrir’ci bir avuç insan; “Kahrolsun Sisi, Kahrolsun demokrasi, geliyor hilafetin sesi” pankartı açtılar. Allah aşkına bu hareket kimin işine yarar? Böyle bir eylemden kimler rahatsız olur? Kahrolsun Sisi! Burasına tamam. Peki demokrasi niçin kahrolsun? Hangi hilafetten bahsediyorsun? Türkiye ve dünya gerçeklerini iyi okuyanlar, başta Suud Krallığı ve Arap Emirlikleri olmak üzere hepsinin de şu anda Amerikan emperyalizmine ve diktatör rejimlere yaslandıklarını görürler. Bunlarla mı hilafeti getireceksiniz? Mısır’da darbecilere, Suriye’de Esed zalimine destek veren İran’la mı sağlayacaksınız bunu? Bundan otuz yıl evvelinin ayağı yere basmayan sığ sloganlarını dinlemekten usandık. Yaşadığı coğrafyayı, İslam dünyasını ve vahyin öğretisini anlamaktan, doğru okumaktan aciz ham softaların rehberliğine, buram buram iğrençlik kokan, kitleleri nefret ettirmekten başka bir işe yaramayan eylemlerine bu ümmetin ihtiyacı yoktur.
Kendi aralarında kültürel, siyasi ve ekonomik iş birliğini sağlamaktan aciz İslam ülkelerinin sığ kafaları önce tevhidi iyi anlamaları ve modern çağa bunu nasıl uyarlamaları gerektiğini öğrenmelidir. Bu işler cami minberinden cemaate hitap etmeye benzemiyor. Ateşten gömleği giyip sizin için bir şeyler yapmaya çalışanlara lütfen saygılı olunuz ve gölge etmeyiniz.
Yanı başınızda kardeşleriniz “Allahu Ekber” diyerek birbirini bombalıyor. Suriye’de ikinci bir Halep’çe yaşanıyor. Ortadoğu ateş çemberinin içerisinde.. Böyle bir hengamede “Kahrolsun demokrasi, geliyor hilafet!” demek, “Meclis’in üst katında hilafet kaldırılırken alt kattaki ulemanın sineğin kanının hükmünü tartışması gibi bir şeydir.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.