İki Soruyla Gelen Hidayet
Ebu Temîme’nin kavminden bir adamdan; rivayetine göre o Allah Rasûlü sallallâhu aleyhi ve sellemin yanına geldi. Şöyle dedi:
-Sen Allah'ın Resulü müsün? Allah Rasûlü sallallâhu aleyhi ve sellem:
-“Evet” buyurdu. Adam:
-İnsanları neye davet ediyorsun? Diye sordu. Allah Rasûlü sallallâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
-“Ben Allah'ın Resulüyüm. (O öyle bir Allah 'tır ki) sana bir zarar gelse de kendisine dua etsen o zararı senden giderir. Sana bir kıtlık yılı gelse de kendisine dua etsen o yılı senin için verimli hale getirir. Eğer susuz ve kıraç bir yerde ya da bir çölde iken bineğin kaybolsa da kendisine dua etsen onu sana geri getirir.” Ebu Temîme dedi ki: Bunun üzerine o adam Müslüman oldu.[1]
Açıklama:
Allah-u Teâlâ yeterki bir insanın hidayetini istemiş olsun… O kişinin doğru bir adrese gitmesini diler ve ona hidayet kapılarını açar… Kim olursa olsun hidayetinin şifresi Allah’ın yanındadır. Allah dilemedikten sonra kendisine en sevimli gelen efendimiz aleyhisselam’ın amcasına bile kimse hidayet müjdesi veremez…
Bu hadisimizde en kolay bir hidayet kıssasına şahit oluyoruz. İslam davetçisinin davet için çok da zorlanmadığını görüyoruz. Bu bir İslam davetçisini oldukça umutlandırır… Demek ki hidayete vesile olmak için aman aman bir bilgi birikimine gerek yokmuş. -Tabi bu bizi ilimden uzaklaştırmamalı.- Yeter ki sahih bir bilgi sunalım muhatabımıza…
Bu hadisimizi okurken çok daha fazla dersler çıkarmak istiyorsak hadisimizin metnini kısa metrajlı bir film yapıp her cümleyi ve cümlenin sahibinin o anki psikolojisini devreye koymamız gerekir… Böylelikle hadisten güzel meyveler koparırız…
Öncelikle resulullah sallallahu aleyhi vessellem’e soru soran kişinin ilk sorusuna bir bakalım; ‘-Sen Allah'ın Resulü müsün?’ Bu kişi demek ki o kişinin Allah’ın resulü olduğunu bilmiyor. Efendimiz aleyhisselam’ı tanıyamaması bizlere çok güzel dersler verir. Demek ki efendimiz mütevazı bir hayat yaşıyor ve ashabı arasında fark edilemiyor. Demek ki ben peygamberim diye kibirlenip kendisine ulaşım zorluğu çıkarmıyor.
Devam edelim;
Bu sahabe bizlere şu dersi veriyor;
1-Kime soru soracağınızı bilin.
2-Muhatabınızın uzmanlık alanını öğrenin. Fıkıhçıysa fıkıh sorularını sorun.
3-O kişinin Allah’ın resulü olduğunu işitmiş. İşittiği bilgiyi test ediyor. Sorusunu rastgele birine sormak istemiyor.
4-İsteseydi efendimizin kim olduğunu yanındakilerine sorarak da öğrenebilirdi. Ama efendimizin halkın içinde olması ona bu kolaylığı sağlamış oldu.
Sahabenin bu sorusuna efendimiz aleyhisselam’ın;
- Beni nasıl tanımazsın?
- Sen kiminle konuştuğunu biliyor musun?
- Sen nasıl sen diye hitap edersin?
Dememesi bizlere ayrı dersler verir… Hadisimizi okumaya devam edelim;
Sahabe devamla şu soruyu sorar;
‘…İnsanları neye davet ediyorsun?’
Belli ki ‘resul’ makamının gereklerini çok iyi biliyor ki neye davet ettiğini soruyor… Aksi halde Allah’ın resulü ne iş yapar gibi sorular yöneltirdi… Demek ki bu saha biraz hazırlıklı gelmiş oraya. Devam ediyoruz;
Bu soru karşısında efendimiz aleyhisselam’ın verdiği cevap bizlere mükemmel bir davet örneği verir.
‘…İnsanları neye davet ediyorsun?’ Sorusuna isteseydi şöyle cevaplar verirdi;
- İnsanları Allah’a davet ediyorum.
- İnsanları Allah’ın dinine davet ediyorum.
- İnsanları İslam dinine davet ediyorum… Gibi…
Bu cevap türleri neticede bir cevaptır. Fakat bu hadiste bizlere öğretilen bir üslup var. O üslup gözden kaçmamalı;
“ Kendisine davet ettiğimiz Allah’ın bazı isim ve sıfatlarının nasıl tecelli ettiğini; muhatabımız sosyal hayatında rahatlıkla tecrübe edeceği misallerle anlatmalı.”
Bu hadisimizde muhatabının dualarına icabet eden, kendisini sıkıntıdan kurtaran ve en umutsuz bir anda kendisini unutmayıp feraha kavuşturan bir Allah’tan bahsettiğini görüyoruz. Allah’ın insana olan bu yakınlığı onun hidayetinin kapılarını ardına kadar açmış.
[1] Ahmed: (16616), (20636). Ebu Davûd: (4084).
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.